İnsanoğlunun İki Yolu
Hayatta her şeye nefsâniyet penceresinden bakmaya karar verip kendini o yönde şartlandıran biri, dâimâ kabukta takılı kalır, hiçbir şeyin özüne ve hakîkatine nüfûz edemez.
Kalp gözü kör olan bir insan, güzeli çirkin, çirkini de güzel görür. Şirk ve cehâlet karanlıklarında gömülüp giden Ebû Cehil’in hâli, buna en bâriz bir misaldir. Nitekim o bedbaht, sayısız peygamber âşığının bir defa olsun görebilmek için can attığı Fahr-i Cihân Efendimiz’i, hâl-i hayâtında defâlarca görme fırsatına ermişti. Fakat nefsânî menfaatlere dalmış, vicdanı nasırlaşmış o azgın müşrik, kalbindeki zifiri karanlık yüzünden, gözü önündeki cennet nûruna âmâ kesildi. Tıpkı İblis’in Hazret-i Âdem’e bakışındaki çarpıklık gibi…
“SENİN KALBİN HANGİSİNİ ALMAYA İSTÎDATLI?”
Mevlânâ Hazretleri buyurur ki:
“Şeytan, Âdem’in çamurunu (yani topraktan yaratılmış olan beden yapısını) gördü; yüceliğini göremedi. Bu dünyaya âit olan çamuru seyretti. Fakat öteki âleme âit olan mâneviyâtına âmâ oldu. Şeytanın bilemediği taraf, insanın Hakk’ın halîfesi olmasıdır.”
“Ey insan, dünyadan birbirine zıt iki ses gelir. Acaba senin kalbin hangisini almaya istîdatlı?
O seslerden biri Allâh’a yaklaşanların (takvâ sahiplerinin) hâli, diğeri ise aldananların (fısk u fücûra dalanların) hâlidir. Bu seslerden birini kabul ettin mi, öbürünü duymazsın bile! Çünkü seven bir kimse, sevdiğinin zıddı olan şeylere karşı âdeta kör ve sağır olur.”
İşte hayatta her şeye nefsâniyet penceresinden bakmaya karar verip kendini o yönde şartlandıran biri, dâimâ kabukta takılı kalır, hiçbir şeyin özüne ve hakîkatine nüfûz edemez.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlakından 2, Erkam Yayınları, 2012