Irkçılık Kanserinin İlacı

Irkçılığın kökeni nedir? İslam’ın ırkçılığa bakışı nasıldır? Ecdadımız diğer dinlere ve millete farklı bir uygulama yapmış mıdır? Dini topluluklar arasında ırkçılığın hiç kabul görmediği topluluk hangisidir? Irkçılık fitnesine düşmekten nasıl korunabiliriz? Irkçılık kanserinin ilacı: islam…

Irk kelimesi ağacın kökü, bitkinin gövdesi, nesep, menşe, ata gibi manalara gelir. İnsan ırklarının kökü Hz. Adem ve Havva’dandır, bu sebeple tamamen farklı bir ırk yoktur. Milliyet, ırk bir hakikattir, ama bir ırkın diğerine üstünlüğünü iddia eden felsefe tamamen bir algıdır, hüsn-ü kuruntudur. Irkçılığın babası şeytandır; o, cin ırkının Âdem ve oğullarından daha üstün olduğunu iddia etmiştir. O’na göre cinlerin aslı dumansız ateşten, Âdem aleyhisselâm’ın aslı ise topraktandır; yani kökenleri farklıdır.

İSLAM IRKÇILIĞIN PANZEHİRİDİR

Allah Teâla gönderdiği tüm dinlerde insanların birbirine zulmetmesini yasaklamıştır. Özellikle son din İslam, tarih boyunca yer yer baş gösteren ırkçılık zulmünün panzehri olmuş, siyahı, beyazı, her tür renkten ve ırktan insanı birbiriyle kardeş yapmıştır. Asabiyetin, ırkçılığın tek değer olduğu cahiliye Arap toplumunda büyük bir devrim yapan Peygamberimiz ırkçılığı kaldırmış, Arab’ın Aceme, Acemin Araba bir üstünlüğü olmadığını tüm dünyaya ilan etmiştir. Yüce dinimiz insanlar arası ilişkilerde ölçüyü ırk değil adalet, din ve vicdan özgürlüğü üzerine inşa etmiştir.

İslam’ın hakim olduğu dönemlerde insanlık huzur içinde yaşamıştır, zira İslam adaleti, siyahı, beyazı, Yahudi’yi, Hristiyan’ı insanlıkta eşit olarak görmüş onların din ve fikir hürriyetini korumuştur. Ecdadımız asırlarca yönettiği bugün bile dünyanın en karmaşık bölgesi olan, Balkanları, Kafkasları, ve en önemlisi de Kudüs’ü huzur ve sükûnet içinde yönetmiştir. Hristiyanlar ve Yahudiler İslam idaresi altında dinlerini özgürce ifa etmişler, ibadethanelerinde ibadetlerini hiçbir baskıya uğramadan yapmışlardır. O kadar ilginçtir ki Hristiyanların en kutsal kilisesi olan diriliş kilisesinin anahtarları onların kendi istekleri ile Müslüman bir aileye verilmiştir. Zira Hristiyan mezhepleri kendi aralarında bu kutsal binanın anahtarlarını paylaşamamışlar, çözümü Müslümanların adaletinde aramışlardır.

ECDADIMIZ IRKÇILIK YAPMAMIŞTIR

Ecdadımız bir yerde zulüm oldu mu din ve ırk ayrımı yapmadan oraya yardım etmiştir. Endülüs’te Müslümanlarla beraber soykırıma uğratılan Yahudilere de kucak açmış, onları ülkemizin en güzel yerlerinde iskan etmişlerdir. Endülüs’te, Avrupa’da ve en son Almanya’da zulme uğrayan Yahudiler en huzurlu günlerini Müslüman milletlerin içinde yaşamışlardır. Ne var ki tarihi çabuk unutan Siyonist Yahudiler, kendilerine ev sahipliği yapan Müslümanlara bugün her tür kötülüğü yapma hıyanetinde bulunmaktadırlar.

Tahrife uğrayan Tevrat Yahudi ırkçılığının temelini oluşturmaktadır. Bu muharref kitaba göre insan sonradan Yahudi olamaz, ancak baştan Yahudi doğar. Yüce Rabbimiz onların bu yalanını şöyle tekzib eder: “Hem Yahudiler ve hem de Hıristiyanlar “Biz Allah'ın çocukları ve sevdikleriyiz” dediler. De ki: Dediğiniz gibi olsa ne diye günahlarınızdan dolayı size azap edilsin ki? Hayır, siz O'nun yarattığı (herkes gibi sıradan) insanlardan başka bir şey değilsiniz.” (Maide, 18)

Rabbimizin tüm insanlığa gönderdiği son din İslam Hristiyanlığın ve Yahudiliğin tahrifatını düzeltmiş muhtelif ırkların mevcudiyetini ve aralarındaki ilişkinin sırrını şöyle açıklamıştır: “Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve 'birbirinizi tanımanız ve tanışmanız' için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk, renk, soy ve servetçe değil) takvaca en ileride olanınızdır.” (Hucurat, 13)

IRKÇILIĞIN HİÇ KABUL GÖRMEDİĞİ TOPLULUK

Dini topluluklar arasında ırkçılığın hiç kabul görmediği topluluk tarikatlardır. Sufilere göre insan mükerrem varlıktır, haktan bir nefha-i ilahiyye taşır ve sırf bu yüzen tüm insanlar saygıya layıktır. Ayrıca tarikatların silsilelerinde o bölgede yaşayan tüm ırklardan meşayih bulunur. Mesela Nakşi silsilesinde bulunan mürşitler, Arap, Fars, Hint, Kürt, Türk, Tacik gibi farklı ırklarından gelmiştir. Bu zatlar, ırkları dolayısı ile değil sahip oldukları takva, irfan ve hikmet sebebi ile insanlara rehberlik yapmışlardır. İşin daha ilginci Arap olan mürşidin çoğu müridi Fars veya Hintli, Hintli mürşidin çoğu müridi de Türk veya Kürt olabilmiştir. Böylece tarikatlar İslam kardeşliğini maneviyat kardeşliği ile de perçinlemiş, farklı etnik gruplar bu vesile ile birbirleriyle etle kemik gibi kaynaşmıştır. Aynı halkada zikretmiş, aynı camide omuz omuza saf tutmuş, acı ve tatlı günlerinde birbirlerinin yanlarında olmuşlardır.

Sufiler başka milletlere karşı ayırımcılık yapmayı büyük günah sayarlar. Yunus’un deyimi ile 72 Millete aynı gözle bakmayan, halka müderris olsa, Hakk'a asidir. “Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil, Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yummaz değil.” sözleri onların bu anlayışını en güzel şekilde ifade eder.

IRKÇILIK FİTNESİ

Son zamanlarda ülkemizde hortlayan ırkçılık fitnesi ne acı ki dindar kesimler arasında bile yayılmaya başlamıştır. Hristiyan ve Yahudilik ürünü olan bu akım ne İslami, ne insani, ne de millidir. Niçin milli değildir denilirse; kurtuluş savaşı esnasında Pakistan, Hindistan ve Afganistan’dan Müslümanlar büyük meblağlarda maddi yardımlar göndermiş, hatta bu paralar ile büyük bir banka kurulmuştur. Suriye, Irak, Bağdat, Şam, Halep, Filistin, Mısır, Bosna, Kosova’dan kardeşlerimiz ise bizzat bizlerle omuz omuza savaşmış, ülkemizin kurtuluş savaşında canlarını seve seve vermişlerdir.

Bugün biz barış ve huzur içinde yaşamaktayız, bir zamanlar bize yardım eden Müslüman coğrafyalar ise kan ve gözyaşı içinde. Yahudi zulmü altında inleyen Gazze ve Filistin başta olmak üzere tüm diğer müminlere karşı sorumluluğumuz var. Yaşlı dünya yeniden Osmanlı adaletini ve huzurunu görmek istiyor. Bunun bedeli ise aynen Ensar gibi muhacir kardeşlerimize kucak açmak, ekmeğimizi onlar ile paylaşmaktır. Unutmayalım ki biz de onların durumunda olabilir, Allah korusun; savaş, deprem gibi felaketler yüzünden başka ülkelere sığınmak zorunda kalabilirdik, eğer biz bugün onların içinde bulunduğu zor durumda değil isek, bu nimetin şükrü olarak elimizden geldikçe ümmetin evlatlarına sahip çıkmak zorundayız.

Dertler paylaştıkça azalır, nimetler paylaşıldıkça çoğalır, biz Rabbimizin, Peygamberimizin ve Allah dostlarının peşinden gidelim, şeytanın ve şeytanlaşmış bencil insanların peşinden değil. Rabbim başta ırkçılık olmak üzere her tür cahili düşüncelerden, bizleri ve genç kuşaklarımızı muhafaza buyursun. Amin.

Not: Gazze’de şehit olan tüm Filistinli kardeşlerimize Allahtan rahmet diler, bu zulmü yapanları telin eder,  bu acıların ümmetin birliğine vesile kılınmasını niyaz ederim.

KALP KABESİ YIKILMAMALI

Din düşmanlarına ve küfrün elebaşlarına karşı şiddeti ile maruf olan İmam-ı Rabbânî Hazretleri insana ve insan onuruna büyük değer verir. İnançlı inançsız ayrımı yapmadan insanlara iyi davranılmasını ve kimsenin kalbinin kırılmamasını salık verir. Allah Teâlâ insan kalbini kendine en yakın uzuv olarak yarattığı için kalp kabesi yıkılmamalıdır:

İyi biliniz ki kalp, Allah Sübhânehu’nun komşusudur; onun mukaddes Zâtına kalpten daha yakın bir şey yoktur. O hâlde ister mümin olsun ister kafir olsun, kalp kırmaktan ve kalbe eziyet etmekten sakınınız! Çünkü komşu isyankâr da olsa himaye edilir. Aman bundan uzak du­run! Zira küfürden sonra, kalp kırmak ve eziyet etmek kadar Allah Teâlâ’nın incinmesine sebep olan başka bir günah yoktur. Zira yaratılmışlar içinde Allah Sübhânehû’nun en yakınına ulaşabilen sadece kalptir. (III. Cild, 45. Mektup)

Kaynak: Süleyman Derin, Altınoluk Dergisi, Sayı: 453

İslam ve İhsan

DİNİMİZDE IRKÇILIK YOKTUR

Dinimizde Irkçılık Yoktur

İSLAM’DA İNSAN İLİŞKİLERİ

İslam’da İnsan İlişkileri

İSLAM'DA IRKÇILIKLA İLGİLİ AYET VE HADİSLER

İslam'da Irkçılıkla İlgili Ayet ve Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.