İsimlerin İnsan Üzerindeki Etkisi Nedir?
İsimlerin insan üzerindeki etkisi nedir? Çocuğunuza koyduğunuz isim karakterine sirayet eder mi? Çocuklara nasıl isim koyulmalı? Çocuklara isim koyarken nelere dikkat etmeliyiz? Yrd. Doç.Dr. Ahmet Hamdi Yıldırım konuyu açıklıyor...
“Sizler kıyamet günü isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız. Öyleyse isimlerinizi güzel yapın.” (Ebu Davud, Edeb 69) Yeni doğan çocuğa isim koymak, bir şahsa, sırtında hayatı boyunca taşıyacağı bir anlam etiketi yüklemektir. Bu sebeple isim koymadan önce, İslâm’ın isim koyma konusundaki tavrını öğrenmek gerekir.
İSLAM’DA ÇOCUĞA AD – İSİM KOYMA
Varlıkların birer sembolü demek olan adların ilk defa Allah Teâlâ tarafından Hz. Adem’e öğretildiği (bk. el-Bakara 2/33) bilinmektedir. İlk yaratılan şeyleri tesbite çalışan müfessirler, bu arada adı da söz konusu etmektedirler.
Türkler’in İslâmiyet’i kabulünden önce, animist inançta olmalarının ve tabiatta bazı varlıklara tapınmalarının etkisi ile, başlangıçtaki Türk isimleri yırtıcı hayvan, kuş ve dış tesirlere dayanıklı maddelerden seçilmiş, çocuklara Bozkurt, Arslan, Şahin, Doğan, Timur (Demir), Kaya ve Gökhan gibi adlar verilmiştir. Bu adlar çocukluk ve gençlik dönemlerinde olmak üzere iki safhada verilirdi. Doğumun hemen ardından çocuğa ad verilmez, bir yaşına girdikten sonra, Türk âdetlerine göre büyük bir şölen (toy) yapılır ve bu şölene katılanların en yaşlısı tarafından ad konurdu. Gençlik çağında alınan adlar, gösterilen bir kahramanlıktan sonra, hazırlanan bir toy merasiminde ve ileri gelen şahsiyetler tarafından verilirdi. Bu durum Dede Korkut Kitabı’nda, “Bir oğlan baş kesmese kan dökmese ad komazlardı” diye anlatılmıştır (I, 118, 120). Yine burada belirtildiğine göre Bayındır Han’ın oğlu Boğaç, adını bir boğa öldürdükten sonra almıştır (I, 83).
İslâmiyet’ten önceki Araplar da, hayatın zorlukları ve özellikle düşman karşısında dayanıklı, güçlü ve cesur olması, düşmanın gönlüne korku salması arzu ve düşüncesiyle çocuklarına Galib, Zâlim, Mukatil (savaşçı), Esed, Leys (arslan), Zi’b (kurt), Hacer (taş), Sahr (kaya) gibi adlar koymuşlardır. Yine bu devrin Arapları’nda her ferdin, adından başka bir de ilk erkek çocuğuna bağlı olarak baba olduğunu belirten bir künye*si, o şahsın kimin veya kimlerin çocuğu olduğunu gösteren bir nesebi ile o kimsenin doğduğu ve yaşadığı yeri veya mezhebini ifade eden bir nisbe*si, bazan da mesleğini açıklayarak şahsın daha iyi tanınmasını sağlayan bir de lakab*ı bulunmakta idi. Bunlardan başka, devlet ve ilim adamlarına sultan, imam, şeyh, hacı, hâfız gibi mansıplar (yüksek mevki, makam) verilmekteydi.
İslâmî eserlerde çocuğa ad koymanın zamanı üzerinde durulmuş ve bazı rivayetlerde doğumunun üçüncü, bazılarında ise yedinci günü ad koymak için en uygun zaman olarak gösterilmiştir. Bununla beraber Hz. Peygamber’in Mâriye’den doğma oğlu İbrâhim için, “Bu gece bir oğlum doğdu, ona dedem İbrâhim’in adını verdim” (Ebû Dâvûd, “Cenâiz”, 24) dediği, dolayısıyla doğumun birinci günü ad koyduğu bilinmekte ve bu yöndeki rivayetler diğerlerine nisbetle daha sahih kabul edilmektedir.