İskilipli Âtıf Hoca Kimdir?

İskilipli Atıf Hoca, son Osmanlı alimleri içerisinde önemli bir yere sahipti. Kurtuluş Savaşı yıllarında Kuva-yi Milliye'nin yanında yer almış ve o örgütlenmeleri bir din adamı olarak desteklemiş birisi olarak, 4 Şubat 1926'da vefat eden İskilipli Atıf Hoca'nın hayatını ve onu idama götüren hadiseler silsilesini derledik.

1875 yılında Bayat'ın Toyhane köyünde doğduğu bilinen İskilipli Âtıf Hoca'nın babası, Akkoyunlu aşiretinin İmamoğulları ailesinden gelen Hasan Kethüdaoğlu Mehmed Ali Ağa, annesi Mekke'den göç etmiş, Arap Ben-î Hattab aşiretinden Nazlı Hanım'dı. Altı aylıkken öksüz kalan Mehmed Âtıf, dedesi Hasan Kethüda'nın himayesinde yetişti.

İLK TAHSİL VE İSTANBUL'A SEYAHAT

Abdullah Efendi'den başladığı tahsiline 1891'den itibaren iki sene İskilip'te devam etti. İstanbul'a giderek ilim tahsilini devam ettirmek istedi. 1893'ün Nisan ayında ailesinin itirazlarına rağmen İstanbul'a gelerek medrese eğitimine Fatih'te devam etti. Fatih Camii medresesinde ders gören Atıf Hoca, 1902'de girdiği ruus sınavını vererek İstanbul müderrisliğine hak kazandı.

Fatih medresesinde müderris olarak ders verirken aynı zamanda Darulfünun Üniversitesi'ne devam etti. Darulfünun'un İlahiyat bölümünden mezun olan Atıf Hoca, İstanbul Kabataş Lisesi'ne Arapça öğretmeni olarak atandı.

KIRIM'A SÜRÜLMESİ VE 31 MART OLAYLARI

iskilip

Medreselerin ve müderrislerin eksikliklerini gidermek için bir rapor hazırladı ve bu raporunu Maşihat-ı İslamiyye Dairesi'ne sundu. Fakat rapor köklü değişiklikler içermesi ve dairedeki bazı kişilerin çıkarlarına dokunması nedeniyle Şeyhulislamlık makamına şikayet edildi. Şeyhulislam Mehmet Cemalettin Efendi tarafından önce Bodrum'a daha sonra Kırım'a sürüldü.

Kırım'dan Varşova'ya geçen, sürgün cezası bittikten sonra İstanbul'a dönen Atıf Hoca, Beyanül'l hak, Sebilürreşad, dergilerde makaleler yazdı. İttihatçılarla yıldızı barışmayan Atıf Hoca, 31 Mart olayından bir hafta önce yazdığı bir yazı nedeniyle tutuklandı. Fakat mahkeme suçsuz buldu ve serbest bıraktı. İttihatçılar, Atıf Hoca'ya devlet dairesinde görev vermeyerek onu eğitimle iştigal etmesinden uzak tutmak istediler.

İFTİRALAR VE İKİNCİ SÜRGÜN

Mahmut Şevket Paşa'nın öldürülmesinde rolü olduğu gerekçesiyle İttihatçılar tarafından suçlanarak Divan-ı Harb'te yargılanır, suçlu bulunarak önce Sinop'a daha sonra Çorum-Sungurlu sonra da Boğazlayan'a sürgüne gönderilir. Sürgünde halka vaaz vermesi ve talebelere ders vermesi yasaklanır. 1.5 yıllık sürgün cezası sona erdikten sonra İstanbul'a gelir. Ebul'ula Mardin, Huzur Dersleri adlı eserinde "suçsuzluğunun anlaşılmasına rağmen hiçbir görev verilmediğini" söyler.

Atıf Hoca, Şeriat Medeniyeti, Mirat'ul İslam gibi eserlerini bu dönemde yazar. Eserlerinde medeniyet, terakki, eğitim sosyal hayat, İslam nizamı, örtünme, ahlak, hukuk gibi konulara vurgu yapar. Siyasi yazılar yazar ve İttihatçıların din-siyaset ayrımına karşı çıkar.

VAHDETTİN İLE TANIŞMA VE FATİH DERSİAMLIĞI

Mustafa Sabri Efendi sayesinde veliaht Vahdettin'le tanışır ve veliahtla kişisel dostluk kurar. Birinci Dünya Savaşı'nın sona İttihatçı liderlerin ülkeyi terk etmesiyle Atıf Hoca, Fatih dersiamlığı görevine dönerek başta fıkıh ve tefsir, Arapça dersleri vermeye devam eder. 1918'de hilafet-i aliye ve Medresetül Kudat'ta da dersler verir.

HİLÂFET YANLISI TEAL-İ İSLAM CEMİYETİ'NİN KURULMASI

İskilipli Atıf Hoca, Mondros mütarekesine ilk tepkiyi koyanlardan birisidir. Yakın arkadaşı Mustafa Sabri Efendi ile birlikte "Müderrisin" cemiyetini kurar ve Mustafa Sabri Efendi'nin şeyhülislamlığa getirilmesinden sonra cemiyetin başkanlığı görevini üstlenir. Cemiyet başlangıçta bir ulema meclisi iken daha sonra Anadolu'nun itilaf devletleri tarafından işgal edilmesinden sonra ismini Teal-i İslam Cemiyeti olarak değiştirir.

İzmir'in işgal edilmesine karşı ilk karşı beyanname hazırlayan cemiyet Teal-i İslam Cemiyetidir. Bu beyannamede işgalciler eleştirilmiş, yurdun her sathında mücadele edilmesi için çağrı yapılmıştır. Cemiyet kurtuluş olarak halifeye bağlı kalmayı, halifeliği kurtarmayı esas almıştı. Çünkü halifelik cemiyete göre İslam'ı ve Müslümanları temsil eden bir makamdı. Halifeliğin işgal kuvvetlerin hakimiyetine geçmesi Müslümanlar için bir felaket olurdu, bu nedenle işgalcilere karşı Müslümanlar halifelik şemsiyesi altında tek vücut olmalıydılar.

İNGİLİZLERİN İSTEDİĞİ FETVAYA ONAY VERMEZ

İngilizler, iktidardaki Hürriyet ve İtilaf Partisi'nden Anadolu'da işgallere karşı direnişe geçen milislere karşı bir fetva yayınlanmasını Şeyhülislamlıktan ister. Atıf Hoca bu şekilde bir fetvanın yayınlanmasına karşı çıkar fakat fetva hazırlanır. Atıf Hoca ve Tahirül Mevlevi'nin karşı çıkmalarına rağmen fetva cemiyet bildirisi şeklinde yayınlanmak istenir. Atıf Hoca bu fetvanın cemiyet adına yayınlanmasına karşı çıkar ve bildiriye imza ve mühür basmaz. Teal-i İslam Cemiyeti'nin adı kullanılarak uçaklarla atılan bu fetvaya karşı Atıf Hoca, Vakit Gazetesi'ne bir tekzib yazısı gönderir. 23 Teşrin-i Evvel (Ekim) 1920, No: 1032 Vakit gazetesinde çıkan tekzib yazısında Atıf Hoca memleketin işgali sırasında böyle bir fetvanın yanlış olduğunu söyler ve bu fetvayı benimsemediğini ve imza koymadığını söyler.

1922'de Dolmabahçe Sarayı'nda "huzur dersleri" verir. Bu dönemde özellikle batılılaşma karşıtı yazılar yazar. Tesettür-ü Şer'i, Din-i İslam'da Men-i Müskirat (İslam Dininde İçki Yasağı), Frenk Mukallitliği ve Şapka kitaplarını kaleme alır.

iskilipli-atif-hoca-kimdir

"FRENK MUKALLİTLİĞİ VE ŞAPKA" ESERİ

Atıf Hoca, 1 Kasım 1925’te yürürlüğe giren Şapka Kanunu'ndan bir buçuk yıl önce yayımlanmıştır. Yayımlamış olduğu Frenk Mukallitliği ve Şapka risalesinde Müslümanları amel-iman bütünlüğüne davet ediyordu. Müslümanların Müslüman olmayanların kılık kıyafet ve kültürel alışkanlıklarına benzemeye çalışmasının caiz olmadığını söylüyordu. Bir Müslüman ile Hıristiyanın veya bir Yahudinin kılık kıyafetinden ayırt edilebileceğini, hatta edilmesi gerektiğini savunuyordu.

"GAYR-İ MÜSLİMLERİ TAKLİT ETMEK ŞER'ÂN YASAKTIR!"

32 sayfalık bu eserinde Avrupa’nın ilim ve fennini almanın câiz, hattâ lüzumlu bulunmasına rağmen bizde yapılanın daha çok bilinçsiz bir Batı taklitçiliği olduğunu, kılık kıyâfette onlara benzemenin aslında ruhtaki bir bozuluşa alâmet veya onun bedene aksetmesine sebebiyet vereceğini, bunun ise müstakil bir şahsiyet inşâ eden İslâm düşüncesine zıt düştüğünü, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in “Bir kavme benzemeye çalışan onlardandır” hadisini kaynak göstererek izah etmeye çalışıyor ve şu hükmü veriyordu:

Bir Müslüman, şiar ve alâmet-i küfür addolunan bir şeyi zaruretsiz giymek ve takınmak sûretiyle Gayr-i Müslimleri taklîd etmesi ve kendini onlara benzetmesi şer’an memnû ve yasaktır.

VEFATI

Şapka hakkında ki kitabını yazdıktan 1,5 yıl sonra Şapka devrimine muhalefet etmek suçundan tutuklanır. Şevket Süreyya Aydemir, Tahirül Mevlevi, Hasan Tahmilci, kızı Melahat Hanım, Atıf Hoca'nın şapkaya muhalefet etmekten tutuklandığını belirtmişlerdir.

İskilipli Atıf Hoca, 4 Şubat 1926 Perşembe günü sabaha karşı eski meclis binasının yakınındaki çarşıda asılarak idam edilmiştir.

Kaynak: dunyabulteni.net

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar

    Siz sadece Atif hoca ve onungibi iman sahiplerini asıb kesmedizki, siz diyerim çunku tc qalıbına ayaĝ uydurdiysez, asanlardansız. Evet onlarla birlikte kimligizide, aslızıda, imanızıda qatlettiz.

    Allah iskilipli atif hocadan razi olsun.....inanamiyorum ya bir sapka ugruna adami astilar. Bu kadar zulum kime neden. Zorla bir insan bir seylere mahkum ettirilebilirmi? bu nasil bir mediniyet nasil bir kultur anlayisi.Bunca canlarin hesabi nasil verilcek!

    Kim astırdı onuda yazsaydınız hak olacaktı..!

    • Tabiki ingilizler asti

    ALLAH CC. iskilipli ATIF HOCAMDAN razı olsun...

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.