İslam Bilginleri, Ümmetin Vahdeti İçin Karar Aldı
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Dünya İslam Bilginleri İstişare Zirvesi sonuç bildirgesini deklare etti.
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından İstanbul’da "Dünya İslam Bilginleri İstişare Zirvesi" düzenlendi.
Afganistan, Cezayir, Cibuti, Malezya, Filistin, Somali, Yemen, Mali ve Rusya'dan din işleri bakanları ile ilim insanlarının katıldığı toplantının sonuç bildirgesini Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, deklare etti.
Buna göre; yapılan müzakereler neticesinde aşağıdaki hususların dünya kamuoyu ile paylaşılmasında fayda mülahaza edilmiştir:
1. Dünyamız, sosyal, kültürel, siyasi ve iktisadi açılardan devasa krizlerin kuşatması altında tarihinin en zor dönemlerinden birini yaşamaktadır. Savaşlar, işgaller, terör, açlık, yoksulluk ve sosyal problemler, dünya nüfusunun kahir ekseriyetine hayatı zindan etmektedir. Küresel güçlerin emperyalist emelleri için giriştikleri toplum mühendisliği, ülkeleri ve toplumları eşi görülmemiş felaketlere sürüklemektedir. Bu acı ve korkunç tablonun en büyük mağdurları da ne yazık ki çocuklar, kadınlar ve yaşlılar olmaktadır. Bu kaotik dönemde Müslümanların daha güçlü inisiyatifler alarak küresel sorunların çözümünde öncü olma ve İslam’ın hayat veren evrensel mesajlarını çağın idrakine sunma sorumluluğu, acil ve ötelenemez bir ihtiyaç olarak daha da belirginleşmiştir. Bununla birlikte yeryüzünü yaşanmaz kılan her türlü işgal, saldırı, terör ve savaşı sona erdirmek, insanlık onuru ve haysiyetini muhafaza etmek, bütün kişi, kurum, kuruluş, toplum, devlet ve uluslararası örgütler için acil bir görev ve sorumluluktur.
2. Filistin coğrafyasında 75 yıldır sapkın bir inanç ve kirli bir siyasetle gerçekleştirilen insanlık dışı siyonist politikalar ve uygulanan soykırım, tüm dünyayı bir felakete sürüklemektedir. Emperyalistlerin desteğini arkasına alarak Gazze’de binlerce masum insanı acımasızca katleden terör şebekesi İsrail, Filistinlilere yönelik saldırılara derhal son vermelidir. Topraklarının işgal ve istila edilmesine karşı kahramanca direnen Filistin halkının verdiği mücadele, din, ahlak ve uluslararası hukuk açısından meşru ve onurlu bir mücadeledir. Bu asil mücadeleyi her bakımdan desteklemek ve yaşanan soykırımı durdurmak için maddi-manevi mücadele etmek, her Müslüman için iman ve kulluk sorumluluğudur. Açıkça bilinmelidir ki Kudüs Müslümanlarındır, Filistin ve Gazze Müslüman yurdudur ve kıyamete kadar da öyle kalacaktır.
3. Gazze’de uygulanan siyonist vahşete karşı, akademi dünyasından sivil toplum örgütlerine, farklı din mensuplarından sanat ve siyaset çevrelerine kadar tüm dünyada milyonlarca insanın sesini yükseltmesi, insanlığın geleceği adına umut vericidir. Tüm engellemelere rağmen dünyanın birçok yerinde gerçekleştirilen Filistin’e destek yürüyüşleri, küresel maşerî vicdanın zulme ve soykırıma galip geleceğini müjdelemektedir. Vicdanlarının sesine kulak vererek siyonist barbarlığa karşı insan onurunu, adalet ve merhameti savunan insanların bu asil ve duyarlı tavırları, her türlü takdirin üzerindedir. Hukuku, ahlakı, insan onurunu hiçe sayan ve birlikte yaşama imkânını yok etmeye çalışan siyonist tehdidin bertaraf edilmesi için söz konusu duyarlılığı artırma yönünde daha fazla çaba sarf edilmesi elzemdir.
4. Yüce dinimiz İslam’da bilgi, hikmet, irfan, ahlak bir bütündür. Kaba, sığ, katı, lafızcı, dışlayıcı ve şiddet eğilimli anlayış ve uygulamalar, dinin hakikatinden uzaklaşmanın göstergesidir. Aynı şekilde mezhep, meşrep ve yorum farklılıklarının fitne ve tefrikaya dönüştürülerek İslam kardeşliğinin ve vahdet bilincinin yıpratılması ciddi bir tehlikedir.
Küresel emperyalizme hizmet eden bu tür anlayışların bertaraf edilebilmesi için ümmet bilincinin pekiştirilmesi, her alanda ortak akıl, yaklaşım, söylem ve irade geliştirilmesi önem arz etmektedir. Bu bağlamda, Müslümanlar, ayrıştırıcı ve tekfir edici yorumlara karşı daha dikkatli olmalı; İslam’ın hak, hakikat, rahmet ve merhamet ilkeleri, medeniyetimizin ilim, hikmet, ahlak, hukuk mefkûresi yeni nesillere iyi anlatılmalı ve öğretilmelidir.
5. Küreselleşen dünyada insanı ve toplumu ilgilendiren tüm politikalarda, her bakımdan güçlü ve kurumsal uluslararası yapıların belirleyiciliği, göz ardı edilemez bir gerçektir. Uluslararası alanda etkin ve söz sahibi olabilmek adına Müslümanların düşünsel, siyasal, kültürel, finansal vb. alanlarda güçlerini ve imkânlarını birleştirmesi; İslam toplumlarının kendi aralarındaki ortak zemini güçlendirecek çalışma stratejileri belirlemesi bir zorunluluktur. Bu doğrultuda eğitim, bilim, kültür, yayın gibi alanlar, öncelik verilmesi gereken konuların başında gelmektedir. Kur’an ve sünnetin rehberliğinde İslam’ın evrensel değerlerini, ilkelerini ve ölçülerini dünyaya en iyi şekilde tanıtacak basılı, görsel ve dijital eserler hazırlanmasına; gençlerin yeterli ve doğru din eğitimi alacakları güçlü kurumların oluşturulmasına ve her alanda kapsamlı ortak projeler yapılmasına ihtiyaç vardır.
6. Müslüman karşıtlığıyla tebarüz eden bir ırkçılık türü olan islamofobi, fiili bir İslam düşmanlığına dönüşerek bazı bölgelerde kaygı verici boyutlara ulaşmaktadır. Bu durum, politik duyarsızlıklardan beslenen ve ardında kirli çıkar ilişkileri barındıran ciddi bir insan hakları sorunudur. Bir inancın kutsallarına, sembollerine, mabetlerine, mensuplarına saldırmak tam anlamıyla bir insanlık suçudur ve asla kabul edilemez. İslam düşmanlığının yaşandığı ülkelerin yöneticileri söz konusu davranış ve eylemlerin önüne geçmek ve Müslümanların temel hak ve özgürlüklerini korumak için her türlü tedbiri almakla sorumludur. Müslüman ülke ve topluluklar, İslam düşmanlığı ile mücadeleye güçlü ve kararlı şekilde devam edecektir.
7. İslam coğrafyasında, fitne, tefrika ve anarşi unsuru olan FETÖ, DEAŞ, Boko Haram, eş-Şebab gibi terör örgütleri, İslami kavramları ve insani değerleri istismar etmektedir. Söz ve eylemleri ile sürekli Müslümanları hedef alan ve İslam’ın aydınlık yüzünü karalamaya çalışan bu terör örgütleri yeryüzündeki bütün Müslüman varlığı için küresel bir tehdit ve musibettir. Söz konusu anlayış ve gruplara karşı bütün Müslümanların bilinçli ve özverili biçimde ve işbirliğiyle mücadeleye devam etmeleri önemlidir. Bilinmelidir ki güven ve huzur ortamını bozmaya dair hiçbir söylem, eylem, tutum ve davranışın İslam’dan referans bulması asla mümkün değildir.
8. İnanç, kültür ve ahlak alanında birtakım yanlış ve sapkın akımlar, medya enstrümanlarını kullanarak gençlerin zihin ve gönül dünyalarında büyük tahribatlar oluşturmaktadır. Zararlı alışkanlıklar, bağımlılıklar, batıl akımlar, sapkın yönelişler, dijital ortamların olumsuz etkileri ve bilhassa gençlerin yalnızlığını ve çaresizliğini istismar eden illegal yapıların faaliyetleri, yaşanan krizleri içinden çıkılamaz hâle getirmektedir. Bu çerçevede bütün insanlığın huzuruna katkı sunacak hak, adalet, merhamet ve barış mefkûresine, sahih bir inanca, bilgi, bilinç ve güzel ahlaka sahip nesillerin yetişmesi için daha çok gayret göstermek bir zorunluluktur. Bu bağlamda gençlerimizin hayata bakışlarını olumsuz etkileyen, maddi-manevi gelişimlerine zarar veren akımlar, fikirler, yapılar ve alışkanlıklara karşı onların yanında olmak; gençleri bilinçlendirmek, korumak ve desteklemek için güçlü politikalara ve ortak çalışmalara ihtiyaç vardır.
9. Erdemli ve huzurlu bir toplumun ve hayatın inşasında ailenin vazgeçilmez bir öneme sahip olduğu açıktır. Zira aile, inanç, ahlak ve ibadet eğitiminde en temel mektep ve en güçlü merkezdir. Ancak, günümüzde yerleşik olan her değeri önemsizleştiren, yok sayan, darmadağın eden küresel meydan okumalar karşısında aile kurumunun ciddi tehditlerle karşı karşıya olduğu da bir gerçektir. Dolayısıyla bugün ailenin korunmasına, güçlendirilmesine ve desteklenmesine yönelik çalışmalar hayati öneme sahiptir. Aileyi olumsuz etkileyen, zayıflatan ve işlevsiz hale getiren anlayış ve yaklaşımlara karşı kolektif bir duruş sergileyerek aileyi korumak ve güçlendirmek için küresel boyutta etkin çalışmalar yapmak bir zorunluluk haline gelmiştir.
Kaynak: Diyanet Haber
YORUMLAR