İslam Fetihlerinin Güzellikleri

İnsanlık tarihi boyunca, derdi dünyanın kuru kavgası olanlar yakıp yıkarken; derdi gönül fethi olanlar, dâimâ îmar ve ihyâ ettiler. Mağmum ve mahzun yüreklere tesellî oldular. Aç karınları doyuran imâretlerin yanında, muhtaç gönülleri de doyuran dergâhlar inşâ ettiler. Kirlenen tenleri temizleyen hamamların yanısıra, kararan gönülleri arındıran mâbedler, zâviyeler, tekkeler inşâ ettiler. Arkalarında çil çil kubbeler, gök kubbede ise hoş bir sadâ bıraktılar.

Tarih boyunca da İslâm fatihlerinin asıl hedefi; beldelerin değil, gönüllerin fethi oldu.

Bu sayede fethedilen beldelerin insanları, fatihlerine hayran oldular. Birçok beldede, fatihlerini davet ettiler. Bizans asillerinden Notaras, fetih öncesi, bu hâlet-i rûhiye içerisinde;

“İstanbul’da kardinal şapkası görmektense, Türklerin sarığını görmeyi tercih ederim!..” îtirâfında bulunmak mecburiyetinde hissetti.

Fatih Han; Bosna’yı fethettikten sonra Anadolu’nun temiz, keyfiyetli bir şekilde yetişmiş, güzel ve ideal insanlarını getirdi, Bosna’nın muhtelif, müsait yerlerine yerleştirdi. Onların temsil ettiği İslâm’a hayran ve medyûn olarak nasipli Boşnakların hepsi müslüman oldu.

Bir medeniyeti dâimâ keyfiyetli insanlar meydana getirir. Keyfiyetli insanları çıkardığınızda; geriye bugün seyyahların kalıntılarını ibretle dolaştığı, ruhsuz bina molozları kalır.

Medeniyetin timsâli görülen mimarî eserlere dahî, gerçek değerini veren, ondaki yetişmiş, ideal, kâmil insan mührüdür. Nitekim;

ŞEREFÜ’L-MEKÂN Bİ’L-MEKÎN

“Mekânın şerefi, içinde bulunan insan iledir.” denilmiştir.

Bugün teknik sayesinde yükseltilen diken gibi sivri dev binalar ise; tek dişi kalmış medeniyetin yetiştirdiği insanın kibrini, bencilliğini, mânâ ve zarâfetten mahrumiyetini göstermekte, olgun insan rûhu için ise ancak bir mezar taşı mesâbesinde kalmaktadır.

Şanlı ecdâdımız; çil çil kubbeleri de, gölgesinde keyfiyetli insanların yetişmesi için inşâ etti. İmâretlerle aç karınları, dergâhlarla muhtaç gönülleri doyurdu. Muhteşem medeniyeti de keyfiyetli insan ile inşâ etti. Hayırlı ümmet oldu.

Cenâb-ı Hak buyurur:

“Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allâh’a îmân edersiniz…” (Âl-i İmrân, 110)

Ecdâdımız; kendilerini ve nesillerini keyfiyetli insanlar olarak yetiştirerek, bize hayırlı ümmet olma husûsunda en güzel nümûneleri sergilediler.

O keyfiyetli insanlar, üç kıtada nice beldeleri de fethetti. Sonra o beldelerin istîdatlı çocuklarını ideal insanlar hâlinde yetiştirerek, onların iki dünyalarını mâmur etti.

Kaynak: osmannuritopbas.com

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.