İslam Fütuhatının Başlangıcı

Nübüvveti

Bütün Arabistan’a ve oradan bütün cihana yayılan İslam’ın maddi ve manevî fütuhatı, Kâbe kapısının açılmasıyla başlamıştır.

Resûl-i Ekrem Efendimiz, Mekke’nin Fethi sonrasında Allâh’a karşı şükrünü ve hamdini daha da ziyâdeleştirerek:

سُبْحَانَ اللهِ وَبِحَمْدِهِ أَسْتَغْفِرُ اللهَ وَأَتُوبُ اِلَيْهِ

“Ben Allâh’ın zât-ı sübhânîsini her vechile, yâni zâtında, sıfatlarında, fiillerinde, isimlerinde şânına yaraşmayan eksiklik şâibelerinden tenzîh ve takdîs ederim. O’na lâyık her türlü övgü ve tâzîmât ile hamd ederim. Allâh’tan beni bağışlamasını diler ve günahlarıma tevbe ederim.” zikrini, namazlarında, özellikle rükû ve secdelerde çokça okumaya başlamıştı. Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ- bunun sebebini sorunca Efendimiz:

“Rabbim bana ümmetimde bir alâmet göreceğimi, onu gördüğüm zaman bu zikri çokça yapmamı emretmişti. Ben o alâmeti gördüm.” buyurdu. (Müslim, Salât, 220)

FEVC FEVC İSLAM’A GİRENLER

Nitekim Nasr Sûresi’nde de kendisine yardım ve fetih geldiğinde ve insanların fevc fevc İslâm’a girdiklerini gördüğünde, tesbîhini daha da artırması ve istiğfâr etmesi emredilmişti.

NASR SURESİ’NİN SIRLARI

Nasr Sûresi’nde geçen “nasr: yardım” kelimesinin bütün Araplara üstün gelmeye, “feth” kelimesinin de Mekke’nin Fethi’ne işâret ettiği söylenmiştir. “Feth” kelimesinin “açmak” mânâsından hareketle İbn-i Abbâs -radıyallâhu anh- Mekke’nin Fethi’ne “Fethu’l-Fütûh” ismini vermiştir. Çünkü buradaki fetih, sâdece düşman elindeki bir şehrin alınmasından ibâret olmayıp Mescid-i Harâm’ın kontrolü ve Kâbe’nin fethi mânâsına da gelir. Aynı zamanda kalplerin Allâh’ın dînine, İslâm kapısının bütün insanlığa açılmasını da ifâde eder. Yâni Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, o gün içine girdiği şehirden ziyâde gönülleri fethetmiştir. Bu sebeple Mekke’nin fethedilmesi, İslâm fütühâtının başlangıcı kabûl edilmiştir. Derhâl bütün Arabistan’a ve oradan bütün cihâna yayılan İslâm’ın maddî ve mânevî fütûhâtı, Kâbe kapısının açılmasıyla başlamıştır. Zîrâ bütün kabîleler İslâm’a girmek için Mekke’nin Fethi’ni gözlüyorlar ve:

“O’nu kavmi ile baş başa bırakın, eğer onlara üstün gelebilirse O Peygamberdir.” diyorlardı. (Buhârî, Meğâzî, 53)

Hasan-ı Basrî’den nakledildiğine göre, Resûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Mekke’yi fethedince Araplar:

“Allâh Teâlâ Mekkelileri Fil sâhiplerinin ordusundan korumuşken, Muhammed -aleyhissalâtü vesselâm- mâdem ki Mekkelilere üstün geldi, o hâlde sizin eliniz O’na erişemez.” dediler ve fevc fevc Allâh’ın dînine girdiler. (Elmalılı, IX, 6236-6238)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hz. Muhammed Mustafa 2, Erkam Yayınları