İslam Kardeşliği Nedir?
Bir mü’min, din kardeşleriyle alâkadar olmalı, onları düşünmeli, dertleriyle dertlenmelidir. Hattâ kendisinden evvel onların ihtiyacını gidermeye çalışmalıdır.
Muhabbetin, kardeşliğin en bâriz alâmeti fedâkârlıktır. Bir sevginin büyüklüğü, sevilen uğrunda yapılan fedâkârlıkla ölçülür. O hâlde Allâh’a ve dînine muhabbet besleyen mü’minlerin, Allah yolunda infaklarda bulunup bâzı meşakkatlere gönüllü olarak katlanmaları lâzımdır.
Allah yolunda maldan ve candan fedâkârlık, cennete girebilmek için gerekli iki mühim şarttır. Bunu şu rivâyet açıkça ortaya koymaktadır:
Beşîr bin Hasâsiyye -radıyallâhu anh- anlatıyor:
“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e bey’at etmek için geldim. Bana, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in de O’nun kulu ve Rasûlü olduğuna şehâdet etmemi, namazı, zekâtı, haccı, Ramazan orucunu ve Allah yolunda cihâd etmemi şart koştu. Ben de şöyle dedim:
«–Ey Allâh’ın Rasûlü! Vallâhi bunlardan ikisine gücüm yetmez. Onlar da cihad ve sadakadır. İnsanlar cihaddan kaçan kimseye Allâh’ın gazab ettiğini söylüyorlar. Ben ise cihad meydanına gelince nefsimi ölüm korkusu kaplayıp kaçmaktan endişe ediyorum. Sadakaya gelince, benim malım birkaç koyun ve üç beş deveden ibârettir. Onlar da ehlimin maîşet kaynağı ve binek hayvanlarıdır.»
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- elini yumdu, salladı ve şöyle buyurdu:
«–Cihad yok, sadaka yok, peki ne ile cennete gireceksin?!»
Bunun üzerine:
«–Yâ Rasûlâllah, bey’at ediyorum.» dedim ve Allah Rasûlü’ne, koştuğu bütün şartlar üzerine bey’at ettim.” (Ahmed, V, 224)
KARDEŞLİK FEDAKARLIKTIR
Çanakkale harbindeki îman ordusunun erleri, Peygamber Efendimiz’in terbiyesinde yetişen ashâb-ı kirâmın ahlâkını tâkip ediyorlardı. Bunlardan biri olan er Hüseyin, çok ağır yaralanmış, tedâvi görmekteydi. Ancak durumu hiç de iyi değildi. O da bunun farkındaydı. Bunun için arkadaşlarının kendisine verdiği ekmeği eline almış, tam ısırmak üzereydi ki, âniden durakladı. Mü’min kardeşlerini kendine tercih ederek büyük bir îman vecdiyle:
“–Can dostlarım! Bu ekmeği benim yemem doğru değildir. Çünkü benim ölümüm iyice yaklaştı. Alın bunu yaşayacak olan yiğitlere verin!..” dedi.
Elindeki ekmeği silâh arkadaşı Mustafa’ya uzattı. Ne kadar ısrar edip “Olmaz!” dedilerse de kabul ettiremediler. Nihâyet bir müddet sonra, sînesi îman dolu bu ferâgat âbidesi, kendisine nasîb olan mânevî rızıkların haz ve neşvesi içinde şehâdet şerbetini içti.
Allâh’ın rızâsını arayan kişi, mâtemlerin civârında dolaşmalıdır. Rivâyete göre Mûsâ -aleyhisselâm- bir gün:
“−Yâ Rab! Senʼi nerede arayayım?” diye niyazda bulunmuştu. Allah Teâlâ ona:
“−Beni kalbi kırıkların yanında ara!” buyurdu. (Ebû Nuaym, Hilye, II, 364)
Velhâsıl, Cenâb-ı Hakk’a vâsıl olmayı arzulayan ince ve rakik gönüllü mü’minler, mâtemlerin civârında bulunarak insanların dertleriyle dertlenmeyi îtiyad hâline getirmelidirler. Kuluna hizmeti, Allah Teâlâ’ya ibadet; ümmetine hizmeti de Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e hizmet bilmelidirler.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hakk'a Adanmış Gençlik , Erkam Yayınları