İslam, Kulun Allah Karşısındaki Halini Nasıl İfade Eder?

İslam dini, insanın ve mahlukatın Cenab-ı Hak karşısındaki halini nasıl ifade ediyor?

İslâmiyet, insanın ve aslında bütün mahlûkâtın, Hâlık karşısındaki hâlini “Abd: Kul” mefhumuyla ifade eder. Bu kelime, “köle” mânâsına gelmektedir. Zira köle, efendisine teslîmiyet gösterip itaat eder.

Yani İslâm, gerçek sahibimiz ve Hâlık’ımız olan Rabbimiz’e teslîmiyettir. Lâkin İslâm’da Allâh’a kul olmak, gönüllü ve muhabbetli bir itaattir. Dolayısıyla hürriyete muhâlif değildir.

HZ. MEVLANA’NIN KULLUK ŞEVKİ

Mevlânâ Hazretleri de bu şuur içinde, kulluk şevkini şöyle dile getirir:

“Ben kul oldum, kul oldum! Rabbimin kapısında vasıfsız bir kul oldum!

Her kul âzâd edilmekle sevince gark olur, ben ise O’nun kapısında kul olmaktan mutluyum.”

Sâmi Efendi’nin şu ifadeleri de kulluğun gerçek mâhiyetini ne güzel izah etmektedir:

“Herkes Cenâb-ı Hakk’ın kulu değildir, mahlûkudur. Hakikî kul olan, Cenâb-ı Hakk’ın emirlerini kâmilen îfâ eder ve nehiylerinden külliyyen sakınır. İşte kul budur. Yoksa gaflet ile vakit geçiren, ibadet ve tâate ehemmiyet vermeyen kimseler, kul olamazlar.”[1]

ALLAH’A KUL OLMAK

Yalnız Allâh’a kul olmak; servet, şehvet ve şöhret gibi nefsânî ihtiraslara kulluktan kurtulmaktır. Dolayısıyla Hakk’a kulluk, en büyük hürriyet ve şereftir.

Âyet-i kerîmede, Allâh’ın kulları olan Cebrâil aleyhisselâm ve Hazret-i Îsâ’yı, Tanrılaştıranlara karşı şöyle buyrulur:

“Mesîh de Allâh’a yakın melekler de Allâh’a kul olmaktan aslâ çekinmezler. Kim Allâh’a kulluk etmekten çekinir ve büyüklük taslarsa, bilsin ki (Allah) onların hepsini huzûruna toplayacaktır.” (en-Nisâ, 172)

Kelime-i şehâdette, Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’in “Allâh’ın kulu ve Rasûlü” olduğu bildirilirken dahî, kulluk vasfı önce zikredilir.

Dipnot:

[1] M. Sâmi Efendi, Musâhabe, VI, 217.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İslam Tefekkür Ufku, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

ALLAH NASIL BİR KULLUK İSTİYOR?

Allah Nasıl Bir Kulluk İstiyor?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.