İslam Mefkûresini Diri Tutalım

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu haftaki cuma hutbesi “İslam Mefkûresini Diri Tutalım” başlığıyla yayınlandı.

“İslam Mefkûresini Diri Tutalım” başlığıyla yayınlanan bu haftaki cuma hutbesinde, Hz. Muhammed’in (s.a.v.)  tavrı ve duruşu ile bize bir İslam mefkuresi öğrettiği belirtildi.

Hutbede, İslam mefkuresinin dayanağının Kur’an-ı Kerim ve sünnet olduğu açıklanarak, bu iki kaynaktan beslenen Müslümanların yeryüzünde insanca yaşamak için gayret gösterdikleri ifade edildi.

24.05.2024 tarihli cuma hutbesi...

İSLAM MEFKÛRESİNİ DİRİ TUTALIM

Muhterem Müslümanlar!

Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in insanları tevhit inancına davetinin ilk günleriydi. Müslüman olanların sayısı gün geçtikçe artıyordu. Müşrikler,  onları inançlarından döndürmek için her yolu deniyorlardı. Davasından vazgeçirmek için amcası Ebû Tâlib’i, Peygamberimiz (s.a.s)’e gönderdiler. Ancak Resûlullah (s.a.s), hak ve hakikat yolculuğundan asla geri adım atmadı ve kararlılığını şöyle ifade etti: “Allah’a yemin olsun ki sağ elime güneşi, sol elime de ayı koysalar, Allah dinini güçlendirinceye veya bu yolda canımı verinceye kadar davamdan asla vazgeçmeyeceğim.”[1]

Aziz Müminler!

Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), bu tavrı ve duruşu ile aslında İslam’ın bir mefkûresi, bir ideali olduğunu bizlere öğretiyordu. Bu ideal, insanların zihnini ve gönlünü Allah’a iman ile aydınlatma gayretidir. İ‘lâ-yi kelimetullah, yani Allah’ın Yüce ismini yeryüzünün dört bir tarafına duyurma kararlılığıdır. Son peygamber Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s)’in örnek ahlakı ile insanlığı buluşturma çabasıdır. Bu ideal, yeryüzünde ilim ve hikmete, sevgi ve saygıya, şefkat ve merhamete dayalı bir medeniyet oluşturma azmidir. Zulme ve kötülüğe engel olma, adalet ve iyiliği dünyaya hâkim kılma iradesidir. Nitekim Yüce Rabbimiz bu iradeye sahip çıkmamız için şöyle buyurmaktadır: “İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.”[2]

Kıymetli Müslümanlar!

İslam mefkûresinin dayanağı Kur’an-ı Kerim ve Peygamber Efendimizin sünnet-i seniyyesidir. Bu iki kaynaktan beslenen Müslümanlar, yeryüzünde insanca yaşamayı temin etmek için gayret gösterdiler. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in vefatından beş yıl sonra Kudüs’ü zulmün esaretinden kurtarıp dâru’s-selâm, barış ve esenlik yurdu kıldılar. Yedi yıl sonra da Diyarbakır surlarına İslam sancağını dikerek Anadolu’ya İslam güneşinin doğmasına vesile oldular.

Değerli Müminler!

Aziz milletimiz de İslam’la şereflendikten sonra asırlarca İslam’ın sancaktarlığını yaptı. Ecdadımız, bu kutlu dava uğrunda yılmadan ve yıkılmadan seferden sefere, zaferden zafere koştu. Allah’ın izni ve yardımıyla Malazgirt’te destan yazdı. Anadolu’nun kapılarını hiç kapanmamak üzere İslam’a açtı. Aşılmaz denen burçları aştı, yıkılmaz denen kaleleri yıktı ve İstanbul’u fethetti. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in “İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komu­tan, onu fetheden ordu ne güzel ordudur.”[3] müjdesine nail oldu. Milletimiz imanından aldığı güçle her türlü imkâna sahip işgalcileri Çanakkale’de büyük bir yenilgiye uğrattı. Bütün zorluklara rağmen Millî Mücadele’den birlik ve beraberlik ruhuyla zafer elde ederek bu topraklardaki istiklal ve istikbalini perçinledi.

Aziz Müslümanlar!

Bugün bizlere düşen, İslam’ın öğrettiği yüce idealleri diri tutmaktır. Birlik ve beraberliğimize, kardeşlik ve muhabbetimize her daim sahip çıkmaktır. Ülkemize ve milletimize kurulan tuzakları boşa çıkartmak için her alanda güçlü olmaktır. Kötülüğün yerine iyiliği, zulmün yerine adaleti, nefretin yerine sevgiyi hâkim kılmaktır. Bu ulvi değerlerin yaşandığı ve öğretildiği güçlü aile yuvaları kurmaktır. Geleceğimizin teminatı evlatlarımızı milli ve manevi değerlerine bağlı, topluma ve insanlığa faydalı nesiller olarak yetiştirmektir.

Hutbemi, başta Gazze ve Filistin olmak üzere tüm mazlumların zafere ulaşıp aziz olacağını, işgalci zalim ve siyonistlerin mağlup olup zelil kılınacağını haber veren şu hadis-i şerifle bitiriyorum: “Gece ve gündüzün ulaştığı her yere İslam ulaşacaktır. Allah, ister kerpiçten isterse deve kılından yapılsın İslam’ın girmediği hiçbir ev bırakmayacaktır. Bu, kimi için izzet, kimi içinse zillet olacaktır. Allah, İslam’ı aziz eyleyecek, küfrü ise zelil kılacaktır.”[4]

Dipnotlar:

[1] İbn Hişâm, Sîret, I, 101. [2] Âl-i İmrân, 3/104. [3] İbn Hanbel, IV, 335. [4] İbn Hanbel, IV, 104.        

Kaynak: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.