İslam Toplumunda Doğrular Yanlışlar

Altınoluk Dergisi 391. sayısında "Tarikat... Cemaat... Örgüt... DOĞRULAR YANLIŞLAR" kapağıyla okurlarına sesleniyor. Dosya üzerine İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Hasan Kâmil Yılmaz ile yapılan söyleşi dikkat çekiyor.

Dergi, sunuş yazısında şöyle tanıtılıyor:

İslam - Müslüman ilişkisinde bulunduğumuz ortamı seçmek hayati önem taşıyor.

Aile, cemaat, tarikat, teşkilat - örgüt, şirket, parti vs... İnsanın aidiyet duygusu taşıyacağı her ortam kişiliğin inşasında etki ediyor ve İslam bu etkinin müspet olmasını, hiç olmazsa menfi olmamasını öngörüyor.

Misk satan adamın yanında duruyorsan misk kokarsın, körükçünün yanında duruyorsan üzerine ateş sıçrar.

Bunlar dar ilişki alanlarıdır müspetinin de menfisinin de kişiliğe sirayeti sür’atlidir, kalıcıdır.

Toplum çok daha geniş bir insan kümesini ifade eder, toplum değerleri dediğimiz şeyin artıları - eksileri de insanın şahsiyet kalitesine etki eder. O yüzden duyarlı insanlar kendilerinin ve ailelerinin içinde yaşayacağı toplumun değerler dünyasını da tahlil ederler.

İslam - Müslüman ilişkisinde en risksiz alanın cami cemaati alanı olduğuna dair genel bir kabul vardır.

Ancak Rasulullah sallallahü aleyhi ve sellem Efendimizin yaşadığı dönemde “cami”nin ve “cami cemaati”nin bile kabule şayan olanı olmayanı olabileceği görülmüştür. “Mescid-i dırar - Zararlı mescid” ifadesi Kur’an’a aittir. Yani “mescid” diye inşa edilen ve insanların orada toplanması öngörülen bir yapı Allah Teâlâ tarafından “Dırar” diye dışlanmış ve orada bulunan insanların niyetlerinin kötü olduğu bildirilmiştir.

Demek ki Müslüman alnını secdeye koyacağı, birlikte secde edip cemaat oluşturacağı mahallin inşa niyetine bile bakacaktır.

Cami Müslümanın buluşma yeridir. İslam camide buluşmayı da cemaat olmayı da bir İslam toplumu inşasının olmazsa olmazı olarak görmüştür.

Bir İslam toplumunda, başka birliktelik alanları da bulunur. Bunların da genel İslam toplumu ile ilişkisi, ihya edici, inşa edici, bütünleşmeyi özendirici, hayırda yarışan, günah ve düşmanlıkta yarışmayan nitelikte olmalıdır. Fesadı yaygınlaştırmak ferdi planda da merduttur, toplu halde yapıldığında da...

Adı ne olursa olsun, bir İslam toplumunda her duruş ve oluşum, İslam ölçülerini gözetmek durumundadır. Adını koymak yetmiyor, içi nasıl doluyor ona bakılacak.

Konu gündeme bu tür yapılanmalarda problem ortaya çıktığında geliyor.

“Bu İslam değil” diyorsunuz, ya da “Bu nasıl yapılır?” diye sorguluyorsunuz.

Cemaat, tarikat, örgüt - teşkilat her ne ise...

“Müstekıym olmak” adeta bir varoluş şartı.

Oradaki çarpılmalar İslam’ı temsil ediyor görüntüsüyle bilmeyen insanlar nezdinde İslam’a da zarar veriyor. Müslümanların bu noktalardaki sapmaları önleyecek “emr b’il ma’ruf, nehy an’il münker” yapıları olmalıdır.

Bunun yanında ferd ferd her insanın, bulunduğu, bunulmayı düşündüğü yapıların İslam’ın olmazsa olmazları konusundaki hal ve vasıflarını görmesi, incelemesi, irdelemesi ve kararını ona göre vermesi gerekir. “Uydum kalabalığa” yok! Müslümanın şuursuz işi olamaz. Anne-babanın bile Halik’a isyan mahiyeti taşıyan bir emrine uymak söz konusu değilken, herhangi bir yapının içinde yanlışlarla sürüklenip gitmek Müslümanca bir hassasiyeti ifade etmiyor.

Bunun yanında herhangi bir islami gaye ile herhangi bir birlikteliğin yapı taşlarını koymaya başlayan, ya da önceden kurulmuş yapıların sorumluluğunu alanların da, gerçekten gidişin İslam’a hizmet niteliğinde olup olmadığına bakmaları gerekir. Bu noktada sistem körlüğü gibi bir riski de dikkate alıp, ilerde büyüyecek bir günah mecrasının kapısının açılmasına izin vermemelidirler.

Bu sayımızda bu konuları ele aldık.

Keşke Müslümanlar olarak kendi içimizde bir murakabe düzeni oluşturabilsek.

“Devlet denetimi” altında çağrıların yapıldığı bir zamana geldik. Devlet döverse kötü dövüyor ve bazan iyi - kötü ayırdetmeden dövüyor. Hatta bazan her şeyin kökünü kazıma eğilimleri ortaya çıkıyor. Aman dikkat. Aman basiret. Aman iz’an.

Böyle bir hassasiyet içinde sizleri Altınoluk’la başbaşa bırakıyor, saygılar sunuyoruz. Allah’a emanet olunuz.

Ayrıntılı Bilgi: www.altinoluk.com.tr

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.