İslam’a Göre Alım Satımda Kâr Haddi

İslam hukuku alışverişte kâr haddi belirlemiş midir? Kâr durumuna göre alışveriş çeşitleri.

Yüce Allah, dünya hayatının sürdürülmesini bazı mal ve eşyanın elde edilmesine bağlamıştır. Yeme, içme, giyim ve barınma ihtiyaçları bunlar arasındadır. Bunları elde edebilmek için de ticaret meşru kılınmıştır. Çünkü bu temel ihtiyaç maddelerini her yerde mubah olarak bulmak mümkün olmaz. İnsanların sıkıntı ve ihtiyaçlarının istismar edilmemesi için, alışverişte uyulması gereken kuralları ayet ve hadisler belirlemiştir Allah Kur’an-ı Kerîm’de şöyle buyurur:

“Allah alışverişi helal, faizi ise haram kılmıştır.”(1):

“Ey iman edenler, birbirinizin mallarınızı haram yollarla yemeyiniz. Meğer ki (o mallar) sizden kârşılıklı rızaya dayanan bir ticaret (malı) ola.”(2)

“Azab olsun, ölçüde tartıda noksanlık edenlere ki, onlar insanlardan ölçüp (haklarını) aldıkları zaman tam olarak alırlar. Fakat insanlara (verilmek üzere) ölçtükleri veya onlara tarttıkları zaman eksiltirler.”(3)

Hz. Peygamber’e, hangi kazancın daha helal olduğu sorulduğunda; şöyle buyurmuştur:

“Kişinin elinin emeğiyle kazandığı ve bir de hayırlı olan (mebrür) alışveriştir”(4) Yalan yere yemin ve aldatma karışmayan alışverişe “mebrür alışveriş” denir.

Yine Allah Resülü şöyle buyurmuştur:

“Alışveriş ancak kârşılıklı rıza ile olur.”(5)

“Ey ticaretle uğraşan topluluk, şüphesiz alışverişe boş söz ve yalan yere yemin çokça kârıştığı için, bu eksikliği sadakalarınızla telafi ediniz” (6)

Birkaç tanesini verdiğimiz bu ayet ve hadisler dürüstlük kuralları içinde yapılacak ticaretin, meşru olduğunu göstermektedir.

KÂR DURUMUNA GÖRE ALIŞVERİŞ ÇEŞİTLERİ

A) Pazarlıkla (Müsavemeli) Satış

Alış fiyatı veya maliyet açıklanmaksızın, satıcı ve alıcının serbest pazarlık sonucu, anlaştıkları bir fiyatla satım akdi yapmalarına “müsavemeli satış” denir. Mesela; bir kimse kendisine 50 bin liraya mal olan malı, alış fiyatını veya kâr miktarını açıklamaksızın 62 bin liraya satışa arz etse; alıcı, pazarlık sonucu bunu 60 bin (liraya almış bulunsa; böyle bir alışveriş müsavemeli olur. İslam hukukçularının çoğu, hata yapma ve yalan ihtimali az olduğu için, bu çeşit alışverişi daha uygun görürler. Alıcıya net kâr miktarı açıklanmamakla birlikte, satış bedelinin içinde kâr da dahildir.

B) Murabahalı Satış

Alış fiyatı veya maliyet üzerine, belirli bir kâr ekleyerek yapılan satış şeklidir. Bu çeşit alışverişlerde, alış fiyatı veya maliyet ile kâr miktarının alıcıya açıklanması gerekir (7). Murabahalı satım akdi, güvene dayanır. Bu yüzden alıcıya verilen bilgilerin doğru olması gereklidir. (8). Bir kimse, kendisine 50 bin liraya mal olan bir malı, l0 bin lira kârla veya % 20 kâr ekleyerek 60 bin liradan satsa, bu bir murabahalı satış olur. Alıcı, kâr miktarı konusunda kendisine verilen bilgilere güvenmiş ve alıma kârar vermiş demektir.

C) Tevliye Satışı

Hiç kâr eklemeksizin, alış fiyatı üzerinden satış yapmak anlamına gelir. Buna “başabaş satış yapmak”da denilir. Ancak, satım konusu olan mal için birtakım masraflar yapılmışsa, ticaret örfüne göre bunlar eklenir. Bu takdirde satış yine kârsız ve maliyet üzerinden yapılmış olur. Bu çeşit alışverişte müşteriyi etkileme söz konusu olduğu için verilen bilgilerin doğru olması gereklidir. Mesela; maliyeti 50 bin lira olan bir mal, hiç kâr eklenmeksizin yine 50 bin liradan satılsa, bu bir tevliye satışı olur.

Hz. Peygamber Medîne’ye hicret etmek isteyince, Ebubekir (r.a.) iki tane deve satın aldı. Allah elçisi O’na şöyle dedi: “Bu iki deveden birisini, bana, aldığın fiyatla devret.” (9) Ebubekir (r.a.) bedelsiz vermek istediyse de, Hz. Peygamber bunu kabul etmedi ve deveyi kârsız bir fiyatla satın aldı. O’nun kârsız satış talebinde bulunması tevliyenin caiz olduğunu gösterir.

D) Vadî’a (Zararına Satış)

Vadî’a, alış fiyatının veya mâliyetin altında bir fiyatla satış yapmak anlamına gelir. Bir kimse malını belirli bir kârla satabileceği gibi hiç kârsız hatta zararına satar. Böyle bir satış, alıcıya yardımda bulunma, malı bir an önce paraya çevirme ve müşteriyi dükkana alıştırma gibi amaçlarla yapılabilir. Ancak satıcının para darlığından, samimiyetinden veya mala gerçek değerini bilmeyişinden yararlanarak, satılık malı değerinin çok altında bir fiyatla satın almaktan sakınmak gerekir.

Ashab-ı Kiram’dan Cerîr b. Abdillah el-Becelî (0.51/671), birisinden at satın almak ister. Satıcı, atı 500 dirheme verebileceğini söyler. “Bu at daha fazla eder, şu anda 600 dirhem veririm, fiyatı 800 dirheme kadar da artırabilirim” der. Satıcı, “Atım ciddden bu kadar kıymetli midir?” diye sorunca da, “At, belki 800 dirhemden de fazla edebilir, ancak ben daha fazla verecek durumda değilim” diye cevap verir. Bu sırada, pazarlığı takip eden sahabiler Cerîr’e şöyle derler: “Atı 500 dirheme satın alman mümkünken, fiyatı niçin bu kadar yükselttin.” Cerîr bu soruya şöyle cevap verir: “Biz, alışverişte hile yapmayacağımız hususunda Allah’ Resulüne söz verdik.” (10)

Sahabi devrinde, alışverişlerde dürüst hareket edildiği, hile ve hud’a yoluna sapılmadığı, o devre ait çeşitli uygulamalardan anlaşılmaktadır. Kâr ilavesi olup olmaması bakımından alışverişi bu şekilde ortaya koyduktan sonra, kâr ilaveleriyle ilgili olarak İslam hukuku kaynaklarında verilen bilgilere geçebiliriz.

KÂR MİKTARI

A) İslam’da Kâr Sınırı Var mıdır?

İslam’a göre, alışverişlerde çeşitli mallara yüzde hesabiyle bir kâr haddi belirlenmemiştir. Genel olarak, arz ve talep kanunlarına bağlı, serbest rekabet esasları içinde kendiliğinden oluşacak fiyatlar ölçü alınmıştır. Ancak serbest rekabet esasını korumak ve insanların temel ihtiyaç maddelerini istismar ettirmemek için birtakım tedbirler getirilmiştir. Ribanın yasaklanması, kârşılıksız kazanç yollarının kapatılması ve gerektiğinde ‘narh”a başvurulması, bunlar arasında sayılabilir (11).

Alışverişte yüzde üzerinden belirli bir kâr haddi konulması , satıcının dilediği fiyata satış yapabileceği anlamına gelmez. Ekonomik hayatta, piyasaya dış etkiler olmaksızın, kendiliğinden oluşacak piyasa fiyatı içinde kâr da vardır. Ancak malın satış bedeli arz ve talep durumuna göre değişebilir. Bazen günlük, hatta daha kısa süre içinde piyasa fiyat dalgalanmaları olur. Buna bağlı olarak kâr nispetleri de değişebilir. Kâr miktarını dondurmak, o malın alış fiyatını veya maliyetini tam olarak bilmeyi de gerektirir. Bu ise, her zaman net olarak hesaplanamaz ve alışverişe hile kârışabilir. Diğer yandan aynı malın maliyeti tüccardan tüccara değişir. Sermayesi geniş olan kimse, peşin para ile çok mal alır, kendi arabası ile nakleder, dükkan kendi yeridir, kira ödemez, bütün bu sebeplerle malı ucuza mal eder. Başka bir tüccarda bu imkanlar olmadığı için, maliyeti yüksek olabilir.

Üretim maliyetleri çok daha başka tesirler yüzünden farklı olabilir. Aynı malı üreten iki fabrikanın maliyetleri ayrıdır. Yine bir çiftçi, tarla verimsiz olduğu veya mevsiminde yağış almadığı için buğdayı pahalıya mal eder. Diğeri tarlası verimli olduğu için ve sulama yaptığı için çok daha ucuza mal etmiş olabilir. İslam Dini, yüzde hesabiyle bir kâr sınırı getirip dondursa idi, ekonomik hayat çıkmaza girer, ya da bu durum piyasanın ucuz mal üretmeye muvaffak olanların eline geçmesine yol açardı. Aynı cins ve miktarda birçok malın, maliyet farkları yüzünden satış bedelleri de farklı olurdu.

Mesela: Aynı cins buğday satan üç kişiden, birisi ölçeğini 400, diğeri 500, üçüncüsü de 600 liraya satışa arz etse, müşteri 400 liralık varken, diğerlerini tercih etmez. Ucuz satanın elinde mal bitmeden diğerlerine sıra gelmez. İşte İslamiyet, kâr için belirli bir miktar koysaydı, bu kâr maliyete ekleneceği için, aynı cins mallarda bile çeşitli fiyatlar ortaya çıkâr ve uygulama şansı az olurdu.

Peygamberimiz Hakîm b.Hızam’ı, kurbanlık bir hayvan almak üzere, eline bir dinar para vererek çarşıya gönderir. Adı geçen sahabî, bu para ile iki koyun satın almış ve henüz pazar yerinden ayrılmadan fiyatların yükselmesi yüzünden, bir tanesini bir dinara satmıştır. İki koyunun irilik bakımdan birbirine yakın olduğu düşünülürse, yaklaşık yarım dinara satın alınan bir mal % 100 kâr eklenerek bir dinara satılmış olmaktadır. Elinde bir dinar para ve yedeğinde bir koyunla dönen Hakîm’e Allah elçisi hayır duada bulunmuş ve para ile koyunu kabul etmiştir. (12)

Bu uygulamada, kendiliğinden oluşan günlük piyasa fiyatına itibar edilmiştir. Ancak bu kadar yüksek kâr oranı süreklilik arz etmez. Çoğunlukla % 20-30 arasında kâr hadleri yaygındır. Toptan satışlarda, sürümden kazanma söz konusu olduğu için kâr mikdarı daha düşük olur.

Osmanlı İmparatorluğu’nda, devletin fiyat belirlediği çeşitli maddelerin XVI. ve XVII. yüzyıllarda kâr ortalaması % 13 dolaylarındadır. Perakende satışlarda kârın bu kadar düşük tutulması, ekonomik yapının sağlam olduğunu gösterir (13).

B) Kâr Miktarının Emsal Fiyatlara Göre Belirlenmesi

Bir malın değerini tespit etmek için, kendi cinslerinin günlük rayiç fiyatına başvurulur. Böylece, o malın emsaline göre fiyatı ortaya çıkmış olur. Emsal fiyatın dayanağı piyasa fiyatıdır. İslam’da, mal yerine yapılacak nakit para ödemeleri, emsal fiyata göre belirlenir. Şirket akdinde ortakların hakları, zekatın başka cinsle ödenmesi hallerinde mal kıymetleri rayiç bedelle hesaplanır. Hz. Peygamber, Muaz b. Cebel (ö.18/639)’i Yemen’e vali olarak gönderirken, oranın zenginlerinden zekatı alıp, fakirlere vermesini bildirmiştir. Muaz, hububat yerine giyim eşyası almıştır. Ne miktar giyim eşyası alınacağı ancak hububatın piyasa fiyatları yardımıyla hesaplanabilir.

Malikîlerin meşhur hukukçularından el-Bacî (0.474/081), çoğunluğun fiyatlarını, piyasa fiyatı olarak kabul etmiştir. O, el-Muvatta’ Şerhi’nde şöyle der:

“Bir kişi veya az sayıda bir grup, büyük çoğunluğa muhalefet ederek fiyatları düşürmüşlerse, onlara, ya kahir çoğunluğun sattığı fiyattan satış yapmaları, aksi halde alışverişi terketmeleri emredilir. Ancak, bir kişi veya az sayıda kişiler fiyatları yükseltse çoğunluğa,, bu zamlı fiyattan satış yapmaları veya alışverişi terketmeleri emredilmez.” (14)

Hz. Peygamber’in fiyatlara müdahele etmemesi (15). Ömer b. el-Hattab’ın, Hatıb b. Ebî Beltea’dan üzüm fiyatlarını yükseltmesini istediği halde sonradan, evine giderek, “Sana söylediklerim ne emirdir, ne de hüküm, sadece halkın iyiliğini istediğim için söylediğim sözlerdir. Nerede ve nasıl istersen satabilirsin” (16), demesi, İslam’da serbest piyasanın ölçü alındığını göstermektedir. İslam ahlak ve fazîletinin yaşanması, aşırı kâr ve mal hırsını önler, satıcı ve alıcı, üretici ve tüketici arasındaki menfaat dengesinin kurulmasına yardımcı olur.

Dipnotlar :

(1) Bakâra Süresi, 275 (2) Nisa, 29. (3)Mutaffîfin 1, 2, 3. (4) A.b. Hanbel, Müsned, s.466; c. IV s. 141;el-Heysemî; Mecmau’z-Zevaid, 2. Baskı Beyrut 1967, c.lll, s.60,61 (5) İbnu Mace, Ticarat, 13; A.b. Hanbel, c.lll, s.526.   (6) Ebü Davud, Büyû,1. (7) el-Kâsâni, Bedayiu’s-Sanayi’, c.V, s.220 (8) es-Serahsî, el-Mebsût, ?c.KIII, s.78 (9) el- Kâsâni, a.g.e, c.V,s.220. (10) ibn Hazm, el-Muhalla, Mısır 1389, c.IX,s.454 vd. (11) Geniş bilgi için bkz. Dr. Hamdi Döndüren, İslam Hukukuna Göre Alım-Satımda Kâr Hadleri, İnce Matba acılık Tesis., Balıkesir 1984. (12) Ebü Davud, Büyû’, 27; İbn Mâce, Sadakât, 7; el- Kâsâni, a.g.e, c.V.s.140. (13) H. Döndüren, a.g.e, s.188, 189. (14) el-Bâci, el-Müntekâ, Beyrut, 1332, e.V, s.17 (15) Ebû Dvud, Büyû’, 49; Tirmizî, Büyû’, 73. (16) İbn Kudâme, el-Muğni, Mısır 1367, e.VI,s.240

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Altınoluk Dergisi, 1986 - Nisan, Sayı: 2

 

İslam ve İhsan

İSLAM'A GÖRE TİCARETTE KAR ORANI NEDİR?

İslam'a Göre Ticarette Kar Oranı Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.