İslam'a Hizmet İçin Yarışanlar

HAYATIMIZ

Yaşları 7'den 70'e  yaşları kaç olursa olsun İslam'a hizmetten geri durmamak için her an bir çaba içerisinde oldular. Onlar İslam'a hizmet için yarıştılar. Canlarını, bedenleri Allah yolunda sadaka olarak veren fedâkâr insanlar...

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Bedir’e giderken Medîne’ye bir mil mesâfedeki Buyûtü’s-Sukyâ’da mücâhidleri durdurdu. Yaşı küçük olanları geri çevirdi. Saʻd bin Ebî Vakkâs -radıyallâhu anh- şöyle anlatır:

KÜÇÜK UMEYR

“Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yaşı küçük olanları çevirmeden az önce, kardeşim Umeyr’i saklanmaya çalışırken gördüm:

«–Neyin var kardeşim?» diye sordum.

«–Allah Rasûlü beni küçük görür de geri çevirir diye korkuyorum! Hâlbuki ben sefere çıkmayı çok istiyorum. Allâh’ın bana şehîdlik nasîb etmesini ümîd ediyorum!» dedi. Gerçekten de kardeşim Rasûlullâh’a arz edilince onun henüz küçük olduğunu görüp:

«–Sen geri dön!» buyurdu. Umeyr ağlamaya başladı. Bunun üzerine Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ona müsâade buyurdu. Umeyr küçük olduğu için kılıcını ben bağlayıveriyordum. Bedir’de şehîd düştüğü zaman 16 yaşlarında idi.” (Vâkıdî, I, 21; İbn-i Sa’d, III, 149-150)

GÜREŞTE BEN YENERİM ONU!

Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Uhud Harbi’ne çıkarken, yine bir yerde durmuş ordusunu teftiş ediyordu. Savaşa katılabilecek yaştaki gençlere izin veriyor, küçükleri ise geri çeviriyordu. Semüre bin Cündeb ile Râfî bin Hadîc de geri çevrilenler arasında idi. Züheyr bin Râfî:

“–Yâ Rasûlâllah! Râfî çok iyi ok atar!” diyerek onun orduya katılmasını istedi. Râfî -radıyallâhu anh- hâdisenin devamını şöyle anlatır:

“Ayaklarımda mestlerim vardı. Parmaklarımın ucuna basarak uzun görünmeye çalıştım. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de benim orduya katılmama izin verdi. Semüre -radıyallâhu anh- bana müsâade edildiğini duyunca, üvey babası Mürey bin Sinân’a:

«–Babacığım! Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Râfî’ye müsâade etti. Beni ise geri çevirdi. Hâlbuki ben güreşte onu yenebilirim.» dedi. Mürey -radıyallâhu anh- durumu Efendimiz’e arz etti. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bize:

«–Haydi güreşin bakalım!» dedi.

Güreştik, neticede Semüre beni yendi. Bunun üzerine Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ona da izin verdi.” (Taberî, Târîh, II, 505-506; Vâkıdî, I, 216)

FEDAKAR TOPAL SAHABİ

Ensâr’dan Selimeoğulları’nın reisi Amr bin Cemûh -radıyallâhu anh- topal bir sahâbî idi. Dört oğlu vardı; Allah Rasûlü ile birlikte savaşlara katılırlardı. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Uhud Gazvesi’ne çıkacağı sırada Amr da sefere katılmak istedi. Oğulları:

“–Sen özür sahibisin, cihâd ile mükellef değilsin. Biz senin yerine de cihâd ederiz!” dediler. Amr -radıyallâhu anh-:

“–Siz zâten Bedir günü benim cennete girmeme mânî oldunuz. Vallâhi ben bugün sağ kalsam dahî, muhakkak bir gün şehîd olup cennete gireceğim!” dedi. Sonra da hanımına:

“–Herkes şehîd olup cennete giderken ben sizin yanınızda oturup duracak mıyım?” diyerek çıkıştı. Hemen kalkanını alıp:

“–Allâh’ım! Beni âileme geri çevirme!” diye duâ ettikten sonra Allah Rasûlü’nün yanına gitti. Efendimiz’e:

“–Oğullarım beni Medîne’de bırakmak istiyor. Beni, Sen’inle birlikte savaşa çıkmaktan menediyorlar. Vallâhi, ben şu topal hâlimle cennete ayak basmayı arzu ediyorum.” dedi. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Allah Teâlâ seni mâzur görmüştür. Sana cihâd farz değildir.” buyurdu. Amr -radıyallâhu anh-:

“–Yâ Rasûlâllah! Siz benim Allah yolunda ölünceye kadar savaşarak şehîd olmamı ve şu topal ayağımla cennette yürümemi uygun görmez misiniz?” dedi. Nebiyy-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“–Evet, uygun görürüm.” buyurdu. Oğullarına da:

“–Artık babanızı cihâddan menetmeyiniz. Umulur ki, Allah ona şehâdet nasîb eder.” buyurdu.

Amr -radıyallâhu anh- kıbleye dönüp:

“‒Allâh’ım! Bana şehîdlik nasîb eyle! Beni mahrum ve me’yûs olarak ev halkımın yanına döndürme!” diyerek duâ etti ve cihâda katıldı. Şehâdet heyecanıyla dolu bu sahâbî, neticede bir oğlu ile birlikte şehîd oldu. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- onun hakkında:

“‒Varlığım kudret elinde bulunan Allâh’a yemin ederim ki, Amr’ın cennette topallayarak yürüdüğünü gördüm!” buyurdu. (Vâkıdî, I, 264-265; İbn-i Esîr, Üsdü’l-Gâbe, IV, 208)

YENİÇERİLİLER

Bir mü’mine düşen, yaptığı hizmetleri yeterli görmeyip, daha başka neler yapabilirim düşüncesiyle, sürekli bir hizmet arayışı içinde olmaktır. Bunun en canlı misâllerinden biri de Osmanlı yeniçerileridir. Gençliklerinde savaş meydanlarında kılıç sallayan yeniçeriler, sakallarına ak düşüp savaşacak dermanları kalmadığında, kendilerine başka bir hizmet bulurlardı. Sırtlarında meşin bir su kırbası ve ellerinde kalaylı bir tasla sokak sokak gezerlerdi. Kerbelâ’da bir yudum suya hasret bırakılarak şehîd edilen Hazret-i Hüseyin -radıyallâhu anh- için su dağıtıp sevap kazanmaya çalışırlardı. “Hasaneyn’in (Hazret-i Hasan ve Hüseyin’in) rûhu için” diyerek insanlara su ikram ederlerdi.[1]

[1] A. Turan Alkan, Osmanlı Ansiklopedisi, İst. 1996, İz Yay. V, 20.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hakk'a Adanmış Gençlik , Erkam Yayınları