İslam’da Affetmenin Mükafatı

İnsanların hatâlarını affetmek ve kusurlarını örtmek, hem zor hem de son derece mühim bir vasıftır. Cenâb-ı Hakk’ın sevdiği bu güzel haslet, îman ve ahlâkın kemâline işâret eder.

Allah Teâlâ’nın esmâ-i hüsnâsından biri, O’nun affediciliğini ifâde eden “el-Afüv” ism-i şerîfidir. Âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur:

(Ey Rasûlüm!) Affedici ol! İyi ve güzel olan şeyleri emret! (Delil kabul etmeyen ısrarcı) câhillerden yüz çevir.” (el-A’raf, 199)

“…(Ey Peygamber!) Şimdi Sen onlara yumuşak davran, affet ve güzel muâmelede bulun!” (el-Hicr, 85)

Asıl af, cezalandırmaya gücü yettiği hâlde kişinin suçluyu bağışlayabilmesidir. Gerçek meziyet budur.

GEREĞİNİ YAPMAYA GÜCÜ YETTİĞİ HÂLDE ÖFKESİNİ YENEN KİMSE

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurur:

“Gereğini yapmaya gücü yettiği hâlde öfkesini yenen kimseyi Allah Teâlâ, kıyâmet günü herkesin gözü önünde çağırır, hûriler arasından dilediğini seçmekte serbest bırakır.” (Ebû Dâvûd, Edeb 3/4777; Tirmizî, Birr 74, Kıyâmet 48; İbn-i Mâce, Zühd 18)

“…Kul başkalarının hatâlarını affettikçe Allah da onun şerefini yükseltir...” (Müslim, Birr, 69; Tirmizî, Birr, 82)

Affın sahibi Cenâb-ı Hak’tır. Mü’minler, gönüllerindeki Allah muhabbeti ölçüsünde affedebilirler. Düşünmek gerekir ki Allâh’ın kullarını affetme irâdesini gösteremeyen menfaatperest ve muhteris bir insan, yarın ilâhî huzurda nasıl af dileyebilir?! Mühim olan, affede affede affedilmeye lâyık hâle gelebilmektir.

ASIL YİĞİT

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Yiğit dediğin, güreşte rakibini yenen kimse değildir; asıl yiğit, kızdığı zaman öfkesini yenen kişidir.” (Buhârî, Edeb, 76; Müslim, Birr, 107, 108)

AFFIN EN GÜZEL MİSÂLLERİ

Affın en güzel misâlleri, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizʼin hayâtındadır. O, Uhud Harbi’nde amcası Hazret-i Hamza’nın ciğerini hırsla dişleyen Hind’i, Mekke’nin fethi günü kelime-i tevhîdin şânı hürmetine affetti.

Kızı Zeyneb -radıyallâhu anhâ-’yı mızrağıyla vurarak deveden düşürüp şehâdetine sebep olan azılı İslâm düşmanı Hebbâr bin Esved’i de îmân etmesi üzerine affetti. Hattâ önceden yaptıklarını hatırlatarak ona târizde bulunmayı bile yasakladı.[1]

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şahsına karşı işlenen suçları hiç tereddütsüz affederdi. Lâkin umûma karşı işlenen suçlarda, hak ve adâlet yerini buluncaya kadar, O’nu hiç kimse sâkinleştiremezdi. Zira affetmek, affedenin şahsına karşı işlenen suçlarda mevzubahistir. Şayet bir suç, toplumu ilgilendiriyorsa, o zaman toplumun hakkını korumak gerekir. Zira böyle bir suçlu affedildiğinde, daha büyük haksızlıklara yol açılacağı muhakkaktır.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle anlatır:

“Sizden önceki ümmetlerden bir adam hesâba çekildi; hayır nâmına hiçbir şeyi bulunamadı. Fakat bu adam insanlarla haşir-neşir olan zengin bir kimse idi. Hizmetçisine, darda kalan fakirlerin borcunu affetmesini emrederdi. Azîz ve Celîl olan Allah; «Biz affetmeye ondan daha lâyıkız; onun günahlarını örtün!» buyurdu.” (Müslim, Müsâkât, 30; Ahmed, IV, 120)

[1] Bkz. Vâkıdî, II, 857-858.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hakk'a Adanmış Gençlik , Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.