İslâm'da Ahlâk

İslâm’ın bir de ahlâk boyutu vardır ki, o da ferdî ve ictimâî hayata derinlik ve kıvam kazandırır.

İSLÂM AHLÂKA EHEMMİYET VERMİŞTİR

İslâm’ın gâyesi, beşeriyeti fazîletkâr bir medeniyet hâline getirmektir. Bunun tahakkuku ise ancak insanların yüksek bir ahlâkî seviyeye ulaşmasına ve böylece fazîletlerle muttasıf olmasına bağlıdır. Bu sebeple İslâm, îtikad ve amelden sonra en ziyâde ahlâka ehemmiyet vermiştir.

Ahlâk, inanç ve ibadetlerdeki samimiyeti ihtivâ ettiği gibi bu tavrın kullarla münâsebetlere de aksettirilmesi, onlara karşı merhametli, cömert, hürmetkâr, âdil, samimî ve lûtufkâr davranılması mânâlarına gelir. Çünkü insanın Cenâb-ı Hak ile olan münâsebetlerini diğer insanlarla olan münasebetlerden tamamen tecrîd etmek mümkün değildir.

GÜZEL AHLÂK KULU ALLAH'A YAKLAŞTIRIR

Güzel ahlâk, imânı kemâle erdirir, hayatı tezyîn eder ve sahibini Allâh’ın rızâsına yaklaştırır. Ahlâklı bir insan olmak, Cenâb-ı Hakk’ın güzel sıfatlarıyla bezenmek demek olduğundan, aynı zamanda Allâh’a yakınlığın da bir alâmetidir.

Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır:

“Allah Teâlâ, rızıklarınızı aranızda taksim ettiği gibi ahlâkınızı da aranızda taksim etmiştir. Allah -celle celâluhû- dünyayı sevdiğine de verir sevmediğine de. Dîni ise ancak sevdiklerine verir. Allah Teâlâ kime dîni lûtfetmişse onu seviyor demektir.” (Ahmed, I, 387)

Bu hadîs-i şerîfte din ile ahlâkın ne kadar birbirine bağlı olduğunu, hattâ birbirinin yerine kullanıldığını görmekteyiz.

İSLÂM İLE AHLÂKIN BİRBİRİNE BAĞLILIĞI

Yine Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır:

“Cibrîl -aleyhisselâm- bana Allah Teâlâ’nın şöyle buyurduğunu söyledi: «Bu dîn, Zâtım için seçip râzı olduğum bir dîndir. Ona ancak cömertlik ve güzel ahlâk yakışır. Müslüman olarak yaşadığınız müddetçe onu bu iki hasletle yüceltiniz!» (Heysemî, VIII, 20; Ali el-Müttakî, Kenz, VI, 392)

İnsanı insan yapan asıl cevher, ahlâktır. Şeyh Sâdî ne güzel söyler:

“Her gözü, kulağı, ağzı olan Âdem değildir. Nice şeytanlar vardır ki; Âdemoğlu kılığında görünürler. Gerçek Âdem, ahlâkı güzel olan kişidir. Yüz güzelliği, daha başka süsler, dünyadaki fânî nakışlara benzer.”

EDEP VE AHLÂKIN EHEMMİYETİ

Mevlânâ Hazretleri de edep ve ahlâktan mahrum olan insanların ne kötü durumlara düştüğünü şöyle ifade buyurur:

“Yüksek mevkîleri ele geçiren ahlâksızların, bilgisizlerin yaptıkları kötülükleri, yüzlerce vahşî aslan bir araya gelse yapamaz!” (Mesnevî, c. IV, beyt: 1441)

“Gamdan, kederden, sıkıntıdan başına ne gelirse bunlar, pervâsızlıktan, edepsizlikten ve küstahlıktan gelir. Dost yolunda edepsiz, pervâsız olan kişi, başkalarının da yolunu vurmuş olur. Böyle kişi mert değil nâmerttir.

Edepten dolayı bu gökler, nûra gark olmuştur. Melekler de edeplerinden ötürü temiz ve mâsum olmuşlardır.” (Mesnevî, c. I, beyt: 89-91)

Bu sebeple müslümanlar, edep ve ahlâka çok ehemmiyet vermişlerdir. Nitekim Osmanlı toplumunu müşâhede eden İngiliz seyyah Busbecq, Türklerin günlük hayatlarında Peygamber’lerinin barış yolunu izlediklerini, küfürden ve kavgadan nefret ettiklerini ifâde etmektedir.[1]

Dipnot:  [1] Esther Kafé, “Rönesans Dönemi”, Tarih İncelemeleri Dergisi, c. II, İzmir 1984, s. 232.

Dipnot: Osman Nûri Topbaş, Hak Din İslâm, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.