İslam’da Beşeri Münasebetler

İslam dininde muamelat nedir? Muamelat denince akla ne gelir? Dinimizde muamelat hükümleri.

Hak dîn, insanlığın başlangıcından itibâren, îman esasları ve başlıca ahlâk kâideleri bakımından dâimâ aynı kalmıştır. Fakat ibâdet şekilleri ve muâmelât hükümleri yönünden, peygamberden peygambere değişen toplum şartları sebebiyle, teferruatta bâzı değişiklikler arz etmiştir.

Allâh’ın irâdesiyle gerçekleştirilen tekâmül şeklindeki bu değişiklik, insanların ihtiyaçları ve kültür seviyelerine göre meydana gelmiştir. İlk insan Âdem -aleyhisselâm- ile başlayan hak dîn, en mütekâmil şekline, son peygamberin tebliğ ettiği vahiyle ulaşmıştır. Yâni Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ile İslâm, gerek ahlâk gerekse muâmelât yönüyle kemâlde zirveye ulaşmıştır.

Peygamber Efendimiz’le zirveye çıkan İslâm, 1400 küsur yıldan beri ilâhî bir muhâfaza ile aslî mâhiyeti korunan yegâne dîndir.[1]

İSLAM’IN FARİK VASIFLARI

İslâm’ı, fârik vasıfları itibârıyla üç temel esasta hülâsa edebiliriz:

1. Tevhîd akîdesi.

2. İbâdetler.

3. Muâmelât, yâni kısaca beşerî münâsebetler.

Muâmelât, İslâm düşünce sistemini ayakta tutan temel esaslardan biridir. Ne kadar esef vericidir ki, çoktan beri bütün İslâm âleminde materyalist ve rasyonalist telâkkîlerin esiri olan insanların menfî telkinleri neticesinde, yüce İslâm dîninin muâmelât yönü, ekseriyetle ihmâl edilmiştir. Bu sebepledir ki İslâm’ı önce doğru anlamak ve sonra da doğru tatbik edebilmek için bu dînin “Muâmelât”ına dâir kâidelerini öğrenmek, fevkalâde önem arz etmektedir. Biz de bu vesîleyle İslâm’da muâmelâtın ehemmiyetini ve bu husustaki bâzı kâideleri muhterem okuyucularımıza hatırlatmak istiyoruz.

İslâm, muâmelâta son derece ehemmiyet vermiş ve insanlar arası münâsebetleri, birtakım temel kâideler ışığında bütün teferruâtıyla tanzim etmiştir. Bir Müslüman, ferdî hayâtını İslâm’a göre yaşamak mecbûriyetinde olduğu gibi ictimâî hayâtını, yâni diğer insanlarla muâmelelerini de Allâh’ın emirlerine uygun tarzda düzenlemek zorundadır. Yâni İslâm’ı hayâtının her safhasına hâkim kılmalıdır. Buna muvaffak olamayan bir kimse, sâlih bir mü’min seviyesine ulaşamaz. Nitekim Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır:

“Kötü muâmele sâhibi olan kimse Cennete giremez.” (Tirmizî, Birr, 29/1946)

MÜ’MİNİN MÂNEVÎ SEVİYESİ NASİL YÜKSELİR?

Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- da şöyle der:

“Bir kimsenin kıldığı namaza, tuttuğu oruca bakmayınız;

–konuştuğunda doğru söylüyor mu,

–kendisine bir şey emânet edildiği zaman emânete riâyet ediyor mu,

–dünya ile meşgul olurken helâl-haram gözetiyor mu, ona bakınız.” (Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, VI, 288; Şuab, IV, 230, 326)

Bir kişi, Hazret-i Ömer’in yanında başka birinden övgüyle bahsediyordu. Bir müddet sonra Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- ile aralarında şöyle bir konuşma geçti:

“–Onunla hiç yolculuk yaptın mı?”

“–Hayır.”

“–Alışveriş gibi ictimâî bir muâmelen oldu mu?”

“–Hayır.”

“–Peki sabah-akşam ona komşu oldun mu?”

“–Hayır.”

Bu cevaplar üzerine Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-:

“–Kendisinden başka ilâh olmayan Allâh’a yemin ederim ki, sen onu tanımıyorsun.” dedi.[2]

Demek ki bir insanın gerçek hüviyeti, ictimâî muâmelelerinde ortaya çıkmaktadır. Bu hâli Ziyâ Paşa, gâyet veciz bir şekilde şöyle ifâde eder:

Âyînesi iştir kişinin lâfa bakılmaz,

Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde…

Demek ki bir mü’minin mânevî seviyesi, ferdî hayâtı ile birlikte ictimâî muâmelelerinin de düzgün olmasıyla kemâle ermektedir.

Muâmelât denildiğinde, insanlar arası münâsebetlerde adâlet, affedicilik, kul hakkına riâyet, yardımlaşmak, kısacası mükemmel bir sûrette edepli olmak gibi birtakım esaslar akla gelir.

Dipnotlar:

[1] Günümüzde bilinen ve müntesipleri bulunan üç semâvî dînden Hristiyanlık, Hazret-i Îsâ’nın vahdâniyeti tebliğ ve ruhları tasfiyeden ibâret olan sınırlı vazifesi dolayısıyla, sosyal kâide olarak sâdece birtakım ahlâkî emirler getirmiştir. Daha sonra, dinlerin asıl gâyesi olan “Tevhîd” inancı, insanlar eliyle “Tanrı, oğul Îsâ ve Rûhu’l-Kudüs”ten ibâret üçlü tanrı esâsına çevrilmiş, böylece bu semâvî din tahrif edilerek âdeta tanınmaz bir hâle getirilmiştir. Mûsevîlik ise muâmelât kâideleri koymakla birlikte, öylesine müthiş bir tahribâta uğramıştır ki, hem îtikad hem de muâmelât bakımından aslıyla hiçbir alâkasının kalmadığı söylenebilir. Bu dinde de “Tevhîd” esâsı, Üzeyr -aleyhisselâm-’ın, -hâşa- Allâh’ın oğlu olduğu gibi abes bir düşünceyle tahrif edilmiştir. Diğer taraftan Yahûdîliğin, sâdece İsrâiloğulları kavmine mahsus olduğu iddiâ edilerek, bu dîn de bütün insanlığın ihtiyacını karşılayacak vasıflardan olabildiğince uzaklaştırılmıştır. [2] Gazâlî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn, Beyrut 1990, III, 312.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 2, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

MUÂMELÂT NE DEMEK?

Muâmelât Ne Demek?

MUÂMELÂT KAİDELERİ

Muâmelât Kaideleri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.