İslam’da Borç Alıp Vermenin Şartları

Dinimize göre borç alan ve verenin dikkat etmesi gereken hususlar nelerdir? İslam’da borç alıp vermenin şartları.

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Eğer borçlu darlık içinde ise eli genişleyinceye kadar ona mühlet vermek (gerekir). Eğer (gerçekleri) anlarsanız bunu sadakaya (veya zekâta) saymak sizin için daha hayırlıdır.” (Bakara, 280)

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular:

“Kimin üzerinde kardeşine karşı ırz veya başka bir şey sebebiyle hak varsa, dinar ve dirhemin bulunmadığı (Kıyamet ve hesaplaşmanın olacağı) gün gelmezden önce daha burada iken helalleşsin. Aksi takdirde o gün, sâlih bir ameli varsa, o zulmü nisbetinde kendinden alınır. Eğer hasenâtı yoksa, arkadaşının günahından alınır, kendisine yüklenir.” (Buhârî, Mezâlim 10, Rikak 48; Tirmizî, Kıyâmet 2)

İSLAM’DA BORÇ HUKUKU

Borç alan ve verenin dikkat edeceği hususları kısaca özetleyecek olursak bunları iki kategoride sıralayabiliriz. Buna göre borç veren:

  1. Sırf Allâh rızâsı için bir mümin kardeşinin sıkıntısını gidermeyi gâye edinmeli. Hadîs-i şerîfte buyurulur: “Kim (din) kardeşinin ihtiyacını giderirse, Allâh da onun hâcetini giderir (ona yardım eder). Kim bir Müslümanın dert ve kederine çâre olur (onu ferahlığa kavuşturur) ise, Allâh da o sebeple kıyamet sıkıntılarından bir sıkıntıyı kendisinden giderir (onu sevince ulaştırır.)” (Buharî, Mezâlim 3; Müslim, Birr 58)
  2. Borca herhangi bir menfaati karıştırmamalı,
  3. Elinden geldiğince kolaylık göstermeli; bilhassa borçlu samîmî bir şekilde ödemeye gayret ettiği hâlde bunda muvaffak olamıyorsa, ona mühlet vermeli. Hadîs-i şerîfte buyurulur: “Kim bir borçluya mühlet verirse, her gün için bir sadaka sevâbı kazanır. Kim onun borcunu vâdesi geldikten sonra tehir ederse, tehir ettiği müddetçe, her geçen gün (alacağı mal kadar) sadaka yazılır.”
  4. Eğer hâli vakti yerinde ise ve buna mukabil muhatap çok fakir ve garipse, verdiği borcu sadaka yerine saymalı,
  5. Borçluyu rencide etmemeli, hadîs-i şerîfteki: “Sen hakkını (borçludan) imkân nisbetinde günahlara girmeden al!” düstûruna göre güzel bir davranış sergilemelidir.

Borç alan da:

  1. Çok zarûrî olmadıkça borca girmemeli,
  2. Ancak hayatî zarûretler karşısında kifayet miktarı borç almalı,
  3. Lüks ve israf gibi harcamalar yapmamalı,
  4. Ödemek niyet, gayret ve azminde samîmî olmalı,
  5. Borçlu, alacaklının iyi niyet ve güzel davranışını istismar ve suistimâl etmemeli, zîrâ böyle davrananlar, gerçek ihtiyaç sahiplerinin rızıklarına mânî olup zarar vermektedirler.
  6. Aldığı miktarın değer kaybına yol açacak tarzda borç almamalı, özellikle uzun vadeli borçlarda değer kaybı olmayacak şekilde borçlanmalı (tabi borç veren şahsın husûsî müsamahası ayrı),
  7. Ödemede vaktini geciktirmemeli, bilhassa borçlu kimse ödeyebilecek durumda bir imkân sahibi ise tam vaktinde ödemeyi yapmalıdır. İmkânlar müsâit değilse mâzeretini bildirip mühlet istemelidir. Hadîs-i şerîfte buyurulur: “Borcunu ödeyebilecek durumda olan zengin kimsenin ödemeyi geciktirmesi zulümdür.” (Buhârî, İstikrâz 12, Havâlât 1, 2; Müslim, Müsâkât 33)
  8. Borcunu aslâ âhırete bırakmamalıdır.

Yâni borç alan, kifâyet miktarı ile iktifâ edip borcunu ödeme gayreti içinde olmalı, alacaklı da borç verme fazîletine yeni bir fazîlet ilâve edercesine bir müsamaha içinde bulunmalıdır...

Kaynak: Osman Nûri Topbaş,  Altınoluk Dergisi, Aralık-2002

İslam ve İhsan

BORÇ VERMENİN YOLLARI

Borç Vermenin Yolları

İSLAM'DA BORÇ KİMLERE VERİLİR? BORÇ VERMENİN HÜKMÜ NEDİR?

İslam'da Borç Kimlere Verilir? Borç Vermenin Hükmü Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.