İslam’da Cihadın Gerekçeleri

Cihad nedir, fazileti nedir? İslâm’da savaş neden/niye yapılır? İslâm hukukuna göre savaşta uyulacak kurallar nelerdir? Ahmet Atakul yazdı.

İnsanlık tarihine baktığımız zaman devletlerin devamlı surette harp edip birbirlerinin topraklarını; vatandaşlarının mallarını, canlarını aldığını, asırlar boyunca sınırların mütemadiyen değiştiğini görmekteyiz. Devletlerin ve insanların harp etmeleri için kendilerince birçok sebepleri olmuştur. Umumiyetle dünyevi gayelerle yapılan harplerin kalıcılığı olmamış her birinin üzerinden başka bir devlet geçip mağlup devleti tarihe gömmüştür.

İSLAM’DA CİHADIN GEREKÇELERİ

Yüce dinimiz İslamiyet’te, her meselede Allah Teâlâ’nın rızasını kazanmak esas alındığı gibi harp hususunda da dünyevi gayeler terk edilerek Hakk’ın rızasının gaye edinilmesi esastır.

“İ’lâyı kelimetullah” yani Allahû Teâlâ’nın adını yüceltmek, onun dinini kuvvetlendirmek, kullardan fesadı defetmek için kâfir ve âsîlere karşı yapılan harplere “cihad” denir. Cihad, Müslümanlar üzerine farz-ı kifayedir. Yani belli bir Müslüman topluluğunun bu vazifeyi muhakkak yapması icap eder.

CİHADIN FAZİLETİ

Cihad, fazileti çok büyük hâlis bir ibadet olup âyet-i kerîme’de: “Ey îmân edenler, elem verici bir azaptan sizi kurtaracak bir ticâret yolunu göstereyim mi size? Allah’a ve Rasûlü’ne îmân (da sebat) eder mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Bu sizin için eğer bilirseniz çok hayırlıdır. (Böyle yaparsanız) O, sizin günâhlarınızı mağfiret eder, sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere ve Adn cennetlerindeki çok güzel saraylara sokar. İşte bu, en büyük kurtuluştur.” (Saff, 10-12) buyrulmuştur. Yine cihadın faziletini anlatan hadis-i şerifler mevcuttur. Allah yolunda cihad ederken öldürülen müminler şehitlik makamına erişir ki Hakk katında en büyük makamlardan biridir. Bütün ibadetlerimizde olduğu gibi cihad ibadetinin de riayet edilmesi gereken bir fıkhı vardır. Nitekim Allah’ın emirlerine uymak için Allah’ın emrettiği şekilde mükellefiyetleri yerine getirmek icap eder. Harp ederken dahi ölçüsü bulunan yüce dinimizin, medeni ve modern geçinen vahşi soykırımcılara karşı vereceği birçok dersler bulunmaktadır.

İSLAM SAVAŞ HUKUKU

Yazımızın mevzuunu da işte bu zikrettiğimiz harpte riayet edilmesi gereken İslam’ın ölçüleri oluşturmaktadır. İslam’da, kâfirlerle harp etme emri tedricen gelmiştir. Nitekim Resûlüllah (s.a.v.)’a, ilkin müşrikler den uzak durması ve onların yaptıklarını görmezlikten gelmesi emredilmişti. Âyet-i kerime’de “Şimdilik onlara güzel muamele et!” (Hicr 15/85) ve “Müşriklerden yüz çevir!” (En’âm 6/106) buyrulmuştur. Daha sonra ise onların güzel bir şekilde hak dine çağrılması ve onlarla en güzel şekilde mücadele edilmesi emrolunmuştu.

Âyet-i Kerîme’de “Sen Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et.” (Nahl 16/125) buyrulmuştur. Harbe ise şu ayet-i kerîmelerle izin verilmiştir. “Kendileriyle savaşılanlara (müminlere), zulme uğramış olmaları nedeniyle, (savaş konusunda) izin verildi.” (Hacc 22/39) buyrulmuştur. Yani onların kendilerini savunmalarına izin verildi demektir. Yine Allah Teâlâ “Eğer onlar size karşı savaş açarlarsa siz de onları öldürün.” (Bakara 2/191) ve “Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de ona yanaş!” (Enfâl 8/61) buyurmuştur. Âyet-i kerîmelerden de anlaşılacağı üzere Müslümanlara ilkin müdafaa harpleri hususunda izin verilmiştir. En sonunda ise harbe Müslümanların başlaması emredilmiştir: “Fitne tamamen yok edilinceye ve din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın!” (Bakara, 2/193), “Müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün.” (et-Tevbe 9/5)

Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz ise “-Lâ ilâhe illallah- deyinceye kadar insanlarla savaşmam emredildi. Bu sözü söyledikleri zaman kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar.” (Ebû Dâvûd, Cihad 33) buyurmuştur. Bu sebeple sahabe efendilerimiz İslam’ı bütün dünyaya yaymak için tebliğde bulunmuşlar ve cihad etmişlerdir. Cihad etmek için düşman kuşatıldığı zaman evvela İslam’a davet edilir. Nitekim Rasûlullah’ın tatbikatına baktığımız zaman; İbn Abbas (r.a.) “Rasûlullah (s.a.v.) İslam’a çağırmadan, hiçbir toplulukla savaşmadı.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I/236) demiştir. Âlimlerimiz İslam’a davet edilmeden harp edenlerin günahkâr olacağını söylemişlerdir.

İmam Serahsi Hazretleri bunun hikmetini şu şekilde açıklamıştır: “İslam’a çağrılmaması durumunda onlar (düşmanlar), ne uğruna savaştıklarını bilmezler. Dolayısıyla savaş için gelenlerin, kendi mallarına göz dikmiş hırsızlar olduklarını sanabilirler. Onların, hak dine çağırmak için savaştıklarını anladıklarında çağrıya olumlu karşılık verip hakka boyun eğebilirler. Bundan dolayı önce çağrının yapılması gerekir.” İslam’a davet daha evvelden ulaşmış olsa dahi düşmanlara karşı tekrardan bu çağrıyı yinelemek menduptur. Rasûlullah Efendimiz bu şekilde tatbikatta bulunmuştur.

Düşman eğer İslam’ı kabul ederse onların imanı kabul edilir ve harp edilmez. Bu sayede canlarını ve mallarını korumuş olurlar. Hadis-i Şerifte “İslam’a girerlerse hak dine girdiklerini kabul edip, onlara saldırmaktan vazgeçin.” (Müslim, Cihad 3) buyrulmuştur. Buradan da esas gayenin harp etmek olmayıp, insanlığın İslam’a girerek kurtuluşa ermeleri olduğu anlaşılmaktadır. Eğer İslam’ı kabul etmezlerse bu takdirde cizye vermeleri istenir.

Cizyeyi verdikleri takdirde yine harp edilmez ve Müslümanlara tanınan haklar onlara da tanınır. Nitekim Hz. Ali (r. a.) “Kanları bizim kanlarımız, malları bizim mallarımız gibi olsun diye cizye vermeyi kabul etmişlerdir.” buyur muşlardır. Görüldüğü üzere İslam’da savaş dünyevi sebeplerden değil tamamıyla İslam’ı ve adaleti yeryüzünde hâkim kılmak maksadıyla yapılır.

Ecdadımızın, bu hususun şuurunda olduğunu Osman Gazî’nin, oğlu Orhan Gazî’ye verdiği nasihatten de anlamak mümkündür: “Oğul! Bil ki bizim mesleğimiz, Allah yoludur ve maksadımız da O’nun dînini yaymak (hidâyetlere vesîle olmak)tır. Bizim dâvâmız, kuru bir kavga ve cihangirlik dâvâsı değil, «i‘lâ-yı kelimetullah»tır, yani Allâh’ın dînini yüceltmektir, (kalplerin fethidir).”

Kaynak: Ahmet Atakul, Altınoluk Dergisi, Sayı: 465

İslam ve İhsan

CİHAT NEDİR, NASIL YAPILIR?

Cihat Nedir, Nasıl Yapılır?

İSLAM SAVAŞ HUKUKUNUN TEMEL İLKELERİ

İslam Savaş Hukukunun Temel İlkeleri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.