İslam’da Çok Evliliğin Hükmü

Sorularla İslam

İslam’da çok eşliliğin hükmü nedir? Dînimiz açısından çok evliliğin hükmü.

Teaddüd-i zevcât / çok eşlilik” hususunun dînimiz açısından hükmü:

İSLAM’DA ÇOK EŞLİLİĞİN HÜKMÜ

Çok evliliği İslâm başlatmamış, bu hususta mevcut olan bir düzeni, belli sınırlamalara tâbî tutarak ıslah etmiştir. İslâm’dan evvel, evlilikte bir sayı tahdîdi yoktu. İslâm bu gayr-i hukûkî durumu, temel kâide olarak en fazla “dört” ile sınırlandırmış ve hukûkî bir hâle getirmiştir. Hanımlar arasında adâletin sağlanamayacağından korkulduğunda, “bir” hanımla evlenmenin daha iyi olduğunu açıkça beyan etmiştir.[1]

İkinci olarak; dört hanıma kadar evlenebilmek, bütün mü’min erkekler için bir “emir” değil, bazı durumlarda tanınmış olan bir “ruhsat/izin”dir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Efendi bu hususu şöyle açıklar:

“Birden fazla kadınla evlenmeye gelince:

Bunun esas itibârıyla yalnız bir müsâade ve mubah kılmak olduğunda ve haksızlık etme endişesi bulunduğu takdirde mekruh olduğu hususunda söylenecek bir söz yoktur.

Bununla beraber âyet, birden fazla kadınla evlenmenin bazı durumlarda mendub olduğunu ve hattâ vâcib olduğunu bildirmekten de uzak değildir ki bunu da en fazla -gerek erkekler ve gerek kadınlar için- fuhuş ve zinâ tehlikesinin ortaya çıkacağı durumlarda aramak gerekir.”[2]

Bu ruhsat; savaş, hastalık, sakatlık, uzun ayrılıklar, himâye vb. birçok sebep neticesinde âilelerin parçalanmaması, kadınların sahipsiz ve hâmîsiz kalmaması için tatbik edilmektedir. Meselâ çocuk doğuramayan veya fizikî-biyolojik durumu müsâit olmayan bir kadınla evlenmiş olan bir kişi, o hanımı boşamaksızın ikinci bir kadınla daha evlenebilir. Böyle zarûretler devam ettiği takdirde, âileler çoğaltılmakla beraber bu sayı da “dört” ile sınırlandırılmıştır. Böylece bir âilenin yıkılmasından doğacak maddî-mânevî zararlar asgarîye indirilmiştir.

Gerçekten, harp görmüş bir memlekette birden fazla evliliği teşvik, azalan nüfusun telâfisi ve açlık, yokluk gibi zaruretler sebebiyle sahipsiz insanların kötü yola düşmesini ve fuhşun yaygınlaşmasını önlemek için, bir zarûret hâline gelebilir. İslâm, böyle fevkalâde durumlarda gayr-i ahlâkî ve gayr-i hukûkî şekilde vukû bulabilen istismarların önüne geçmek için -adâleti gözetmek kaydıyla- birden fazla evliliğe izin vererek, hukûkî ve ahlâkî olan çözüm yolunu göstermiştir.

İnsanlığın saâdet ve selâmetine medâr olacak esasları muhtevî bulunan İslâm’da, bu şekilde ârızî sebeplerin ortaya çıkması hâlinde ârızî hükümlerin tatbik imkânı, “ruhsat”lar yoluyla açılmış olmaktadır. Hayatı rahatlatan ve tabiî seyrinde devamını sağlayan bu kâide, sadece evlilik için değil, pek çok hususta geçerlidir.

Hayatın her sahasını tanzim eden İslâm, bütün zaman ve mekânların problem ve ihtiyaçlarına fiilî çözümler sunar. Bazen birden fazla evlilik, toplum hayatının maslahatı için mühim bir zarûret hâline gelebilir. Meselâ 2. Cihan Harbi’nde Almanlar, on altı milyon erkek nüfus kaybetmiştir. Bu nevî durumlar, geçmişte yaşandığı gibi gelecekte de birçok toplumun başına gelebilir.

İşte bu keyfiyet, İslâm’ın her zaman ve mekân için hayâtî zarûretleri karşılayabilecek bir vasıfta olduğunun bir başka delilidir.

Birden fazla (dörde kadar) evlenen erkeklere de eşleri arasında “adâleti temin etme” sorumluluğu yüklenmiştir. Aksi takdirde Allâh’ın azâbıyla îkaz edilmişlerdir. Nitekim âyet-i kerîmede şöyle buyrulmuştur:

“Eğer, velîsi olduğunuz mal sahibi yetim kızlarla evlenmekle onlara haksızlık yapmaktan korkarsanız, onlarla değil, hoşunuza giden başka kadınlarla, iki, üç ve dörde kadar evlenebilirsiniz. Şâyet aralarında adâletsizlik yapmaktan korkarsanız bir tane ile veya elinizin altındaki (sahip olduğunuz câriye) ile yetinin. Adâletten ayrılmamak için bu daha elverişlidir.” (en-Nisâ, 3)

Diğer bir âyet-i kerîmede de şöyle buyrulmuştur:

“Ne kadar gayret ederseniz edin, kadınlar arasında adâlete güç yetiremezsiniz. Binâenaleyh, birine büsbütün meyledip diğerini askıya alınmış gibi bırakmayınız. Eğer nefsinizi ıslâh eder, Allah’tan korkup haksızlıktan sakınırsanız; hiç şüphesiz ki Allah Gafûr ve Rahîm’dir.” (en-Nisâ, 129)

Peygamber sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz de bir hadîs-i şerîflerinde:

“Bir erkeğin nikâhında iki kadın bulunur da aralarında adâleti gözetmezse, kıyâmet gününde bir tarafı felçli olarak diriltilir.” buyurmuşlardır. (İbn-i Mâce, Nikâh, 47)

Bununla birlikte erkeğin birden fazla evlenme ruhsatını kullanması, kadının nikâh esnâsında ileri süreceği şartla engellenebilir veya sınırlandırılabilir. Bu da kadınlara tanınmış bir haktır.[3]

Yaratılıştaki ilâhî gâye ve tanzimi dikkate almadan sırf düz bir mantıkla bakıldığında, kimilerine göre kadının da birden fazla kocasının olması mâkul(!) görülse bile, bu aslâ doğru değildir. Çünkü bu takdirde, doğacak çocuğun nesebi ihtilâflı olur. Kime nisbet edilmesi lâzım geldiği bilinemez.

Üstelik kadının fıtratı, böylesine çirkin bir hayat tarzının ağır yükünü kaldırabilecek güçte de değildir. Bu yüzden “fücûr” denilen bu evliliğe hiçbir dîn, hattâ hiçbir lâ-dînî hukuk sistemi cevaz vermediği gibi İslâmiyet de vermez.

Bütün bu şartlar göz önünde bulundurulduğunda, İslâm’ın, hayâtın her safhasını ve her türlü ahvâlini düşünerek “teaddüd-i zevcât”a izin vermiş olmasının hikmeti anlaşılabilir.

Gerçekten de İslâm, sadece genç, sağlıklı ve güçlü olanların değil, yaşlı, hasta ve güçsüzlerin de dînidir. O sadece normal ve rahat zamanların değil, bütün sıkıntılarıyla birlikte istisnâî durumların ve zor şartların da dînidir. O sadece erkeğin değil, -gözetilmesi gereken bütün haklarını ve ihtiyaçlarını korumak sûretiyle- kadının da dînidir.

Velhâsıl İslâm, ailenin sebepsiz yere yıkılmasına, çoluk-çocuğun sefâlet ve felâkete sürüklenmesine göz yummayacak kadar fert ve toplumu düşünen, insanlığın iffet ve haysiyetini koruyan yegâne dîndir.

Dipnotlar:

[1] Bkz. en-Nisâ, 3. [2] Hak Dîni Kur’ân Dili, II, 1290. [3] Bkz. Hayrettin Karaman, Mukâyeseli İslâm Hukûku, c. I, s. 290, İst. 1996.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İslam Tefekkür Ufku, Erkam Yayınları