İslam'da Din Kardeşliğinin Önemi
Allah (c.c) katından en kıymetli kardeşlik hiçbir menfaaat gözetmeksizin birbiri yanlız Allah için sevenlerin kardeşliğidir. Hayatımıza örnek teşkil eden ensar ve muhacir kardeşliği bizler için örnektir. İşte İslam'da din kardeşliğinin önemi...
Enes bin Mâlik (r.a) şöyle der:
“Rasûlullah r din kardeşlerinden birini üç gün göremezse, onu sorardı. Uzaktaysa onun için duâ eder, evindeyse ziyaret eder, hasta ise şifa dilemeye giderdi.” (Heysemî, II, 295)
Allah Teâlâ, Kur’ân-ı Kerîm’de mü’minlerin kardeş olduğunu beyan buyurur. Efendimiz r de bir mü’minin din kardeşleriyle arasında sağlam bir muhabbet bağı tesis etmeden tam bir îmâna ulaşamayacağını bildirir.
Rasûlullah (s.a.v) din kardeşliğinin ehemmiyetini şöyle ifâde eder:
“Mü’min, kardeşiyle beraber çoktur.” (Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, no: 2800)
“Kişi kardeşinden müstağnî değildir. Tıpkı iki el gibi bunların biri diğerinden aslâ müstağnî olamaz.”
(Deylemî, Firdevs, III, 409/5251)
“Mü’minler birbirleriyle karşılaştıklarında, birbirini yıkayan iki el gibidirler.”
(Süyûtî, Câmiu’l-Ehâdîs, no: 21028; Deylemî, Firdevs, IV, 132/6411)
Yani mü’min kardeşler, birbirlerine yardımcı olur, eksiklerini giderir, hatâlarını düzeltir, yumuşak bir üslûpla güzel nasihatlerde bulunurlar.
Din kardeşini Allah için sevmenin fazîleti de şöyle beyan buyrulur:
“Kıyâmet günü Allah Teâlâ şöyle buyurur: Celâlim hakkı için, bana itaat maksadıyla birbirlerini sevenler nerede? Hiçbir gölgenin bulunmadığı bugün, onları (Arş’ımın) altında gölgelendirecek ve muhâfaza edeceğim.”
(Müslim, Birr, 37)
Bir gün Rasûlullah (s.a.v):
“Allâh’ın kullarından birtakım insanlar vardır ki, nebî ve şehîd değildirler. Fakat kıyâmet gününde Allah katındaki makamlarından dolayı onlara nebîler ve şehîdler imrenerek bakacaklardır.” buyurmuştu.
Ashâb-ı kirâm:
“–Bunlar kimlerdir ve ne gibi hayırlı ameller yapmışlardır? Bize bildir de biz de onlara sevgi ve yakınlık gösterelim yâ Rasûlâllah!” dediler.
Allah Rasûlü (s.a.v):
“–Bunlar öyle insanlardır ki, aralarında ne akrabalık ne de ticaret ve iş münâsebeti vardır. Sırf Allah rızâsı için birbirlerini severler. Vallâhi yüzleri bir nurdur ve kendileri de nurdan birer minber üzerindedirler. İnsanlar korktuğu zaman bunlar korkmazlar. İnsanlar mahzun olduğu zaman bunlar hüzünlenmezler.” buyurdu ve peşinden şu âyet-i kerîmeyi okudu:
“Bilesiniz ki, Allâh’ın dostlarına korku yoktur; onlar üzülmeyeceklerde.”
(Yûnus, 62) (Ebû Dâvûd, Büyûʻ, 76/3527; Hâkim, IV, 170. Bkz. Tirmizî, Zühd, 53/2390)
Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Kişi bir mü’minle tanışıp kardeş olduğunda ona ismini, babasının ismini ve kimlerden olduğunu sorsun! Çünkü böyle yapmak muhabbetin ziyâdeleşmesi için daha elverişlidir.” (Tirmizî, Zühd, 54/2392)
Din kardeşliğinin en güzel örnekleri Efendimiz’in Mekke’den Medîne’ye hicretiyle yaşanmıştır. Medîne-i Münevvere’yi teşrîfinin ilk günlerinde Allah Rasûlü r bütün müslümanları birbiriyle kardeş îlân etmiştir. Bütün malını, mülkünü, eş ve dostunu Mekke’de bırakan Muhâcirleri, Ensâr’ın himâyesine veren Efendimiz r, böylece dînî, ictimâî ve siyâsî bakımdan birlik ve beraberliği tesis etmiştir.
Din kardeşliği, Ensâr ve Muhâcirler’in gönüllerinde kısa sürede filizlenip kök salmıştı. Nebî (s.a.v) Bahreyn arazisini taksim etmek üzere önce Ensâr’ı davet buyurduğunda onlar ferâgat gösterdiler ve:
“−Yâ Rasûlâllah! Muhâcir kardeşlerimize bunun bir mislini fazlasıyla vermedikçe biz bir şey almayız!” dediler. (Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 8)
Câbir R.A anlatıyor:
“Ensâr, hurmalarını devşirdiklerinde bunları ikiye ayırırlar, bir tarafa çok, diğer tarafa da az hurma koyarlardı. Daha sonra az olan hurmaların altına dal ve yapraklar koyarak o tarafı çok gösterip Muhâcirlere:
«‒Hangisini tercih ederseniz alın.» derlerdi. Onlar da (çok görünen yığın Ensâr kardeşlerimizin olsun diye diğerini alırlar) ve böylece hurmanın çoğu yine onlara gelirdi. Ensâr da bu yolla az olan kısmı kendilerine bırakmış olurlardı. Hayber’in fethine kadar Ensâr’ın bu âlicenaplığı devam etti.” (Heysemî, X, 40)
Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz şu hâdiseyi nakleder:
“Bir kimse başka bir köydeki din kardeşini ziyaret etmek için yola çıktı. Allah Teâlâ, adamı gözetlemek için onun yolu üzerinde bir meleği vazifelendirdi.
Adam yanına gelince melek:
«–Nereye gidiyorsun?» dedi. O zât:
«–Şu köyde bir din kardeşim var, onu görmeye gidiyorum.» cevabını verdi.
Melek sordu:
«–O kardeşinden elde etmek istediğin bir menfaatin mi var?»
Adam:
«–Yok, hayır, ben onu sırf Allah rızâsı için severim, onun için ziyaretine gidiyorum.» dedi.
Bunun üzerine melek:
«–Sen onu nasıl seviyorsan Allah da seni öylece seviyor. Ben, bu müjdeyi vermek için Allah Teâlâ’nın sana gönderdiği elçiyim.» dedi.” (Müslim, Birr, 38; Ahmed, II, 292)
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hakk'a Adanmış Gençlik , Erkam Yayınları