İslam’da Ganimetlerin Taksimi Nasıl Yapılır?
İslam’ın ganîmetler hakkındaki hükmü nedir? İslam hukukuna göre ganimetlerin taksimi.
Ganîmetler hakkındaki İslâmî kâide henüz bildirilmediği için, Bedir’de alınan ganîmetlerin paylaşımı husûsunda ihtilâf çıktı. Ayrıca Bedir’de kardeşi şehîd olan Sa’d bin Ebî Vakkâs da, katlettiği Saîd bin Âs’ın kılıcını alarak Resûlullâh’a geldi ve bunun kendisine verilmesini istedi. İşte bu hâdise ve talepler üzerine daha Bedir’den ayrılmadan ve ganîmetler paylaştırılmadan Enfâl Sûresi’nin ilk âyeti nâzil oldu:
“Sana ganîmetlerden soruyorlar. De ki: Ganîmetler Allâh’a ve Rasûlü’ne âittir. Onun için siz gerçekten mü’minlerseniz Allâh’tan korkun da birbirinizle aranızı düzeltin, Allâh’a ve Resûlü’ne itaat edin!” (el-Enfâl, 1)
Hazret-i Peygamber bu ganîmetleri Medîne’ye yakın bir yerde savaşa katılan mücâhidlere eşit olarak ve yerli yerince taksîm etti.[1]
GANİMETLERİN TAKSİMİ
Daha sonra savaş ganîmetleriyle ilgili tafsîlâtlı hükümler ihtivâ eden aynı sûrenin 41. âyeti nâzil oldu:
“Şunu da biliniz ki, ganîmet olarak aldığınız herhangi bir şeyden beşte biri mutlakâ Allâh içindir. O da Peygamber’e ve O’na yakınlığı olanlara, yetimlere, miskinlere ve yolda kalmışlara âittir. Eğer siz Allâh’a inanmışsanız ve hak ile bâtılı ayıran o gün, iki ordunun karşılaştığı o (Bedir) günü kulumuza indirdiğimiz âyetlere îmân etmişseniz, bunu böyle biliniz. Ve biliniz ki Allâh, her şeye kâdirdir.” (el-Enfâl, 41)
Bu âyete göre ganîmetlerin beşte biri Allâh’a, Resûlü’ne, O’nun akrabâsına, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara âittir.
Resûl-i Ekrem, kendi hissesiyle âile fertlerinin ihtiyâcını karşıladıktan sonra, artan kısmı Beytülmâl’e koymuş ve bunu müslümanların ihtiyaçları ile ordu giderleri için harcamıştır.[2]
Amr bin Abese (r.a.) anlatıyor:
“Resûlullâh kıble istikâmetinde (sütre[3] olarak) bir ganîmet devesi bulunduğu hâlde bize namaz kıldırdı. Namaz kılındıktan sonra, hayvanın yan kısmından bir kıl aldı (ve elinde tutup göstererek):
«–Ganîmetinizden humus dışında şu kadarı bile bana helâl değildir. Kaldı ki, humus da size iâde ediliyor (sizin için harcanıyor.)» buyurdu.” (Ebû Dâvûd, Cihâd, 149/2755)
Resûl-i Ekrem, elinde nesi var nesi yoksa ashâbının muhtaçlarına verirdi. Hâlbuki çoğu zaman kendi evinde günlerce ocak yanmaz, yemek pişmezdi. O’nun ve âilesinin ekseriyetle bir günlük yiyeceklerinin bile bulunmadığı pek çok rivâyetten anlaşılmaktadır. O’nun bu husustaki ahlâkını şu rivâyet açıkça ortaya koymaktadır:
Enes (r.a.) anlatıyor:
“Resûlullâh’e Bahreyn’den mal getirildi. Allâh Resûlü:
«–Onu mescide dökün!» buyurdu. Bu mal (şimdiye kadar) Allâh Resûlü’ne getirilenlerin en çok olanı idi. Resûlullâh namaza gitti ve mala hiç nazar etmedi. Namaz bitince gelip malın yanında durdu. Her gördüğüne ondan veriyordu… Resûlullâh tek dirhem bile kalmayıncaya kadar hepsini dağıtmadan oradan ayrılmadı.” (Buhârî, Salât 42, Cizye 4, Cihâd 172)
Kur’ân-ı Kerîm’deki Enfâl Sûresi, Medîne’de hicretin ikinci senesinde nâzil olmuştur. Büyük bir kısmı, Bedir Gazvesiʼnden bahsettiği ve Bedir günlerinde nâzil olduğu için bu sûreye “Bedir Sûresi” de denilmiştir.
Dipnotlar:
[1] Ahmed, I, 178; V, 323-324; Ebû Dâvûd, Cihâd, 144-145/2737-2744. [2] Buhârî, Ferâiz 3, Humus 1, Nafakât 3; Müslim, Cihâd 49. [3] Sütre: Perde, örtü, perdelenecek şey demektir. Namaz kılan kimsenin önüne konulan ve bu esnâda önünden geçenlerin namaza zarar vermelerine mânî olan şey.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hz. Muhammed Mustafa 2, Erkam Yayınları