İslam’da İdareci Nasıl Olmalı?
İnsanlar toplum hâlinde yaşarlar ve bu toplulukların nizamı için içlerinden bir kısmının idareci olması îcâb eder. Peki İslam'da bir idareci nelerden mes'ul ve nasıl bir ahlâka sahip olmalıdır?
İnsanlar toplum hâlinde yaşarlar ve bu toplulukların nizamı için içlerinden bir kısmının idareci olması îcâb eder. İnsanların çoğu fıtraten idareci olmaya isteklidir. Lâkin idarecilik, idaresi altındakilerin mes’ûliyetini yüklenmektir. Dolayısıyla bu vazifeleri; ehil, liyâkatli, dürüst, fedâkâr, mes’ûliyetini müdrik kişilerin yüklenmesi ve mes’ûliyet şuuruyla îfâ etmesi iktizâ eder.
Âyet-i kerîmede buyurulur:
“Allah size, emânetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adâletle hükmetmenizi emrediyor…” (en-Nisâ, 58)
İDARECİLERİN TAŞIMASI GEREKEN MES’ÛLİYET
İdarecilerin taşıması gereken mes’ûliyeti; Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-’ın hilâfeti esnasında söylediği şu temennisi, ne güzel ifade eder:
“Hayatta olursam inşâallah halkın içinde bir sene gezeceğim. Biliyorum ki insanların, bana ulaşmayan ihtiyaçları var. Valileri o ihtiyaçları bana bildirmiyor, kendileri de bana ulaşamıyorlar.
Şam’a gideceğim, iki ay orada kalacağım.
Sonra Cezîre’ye gidip iki ay orada kalacağım.
Sonra Mısır’a gidip iki ay orada kalacağım.
Sonra Bahreyn’e gidip iki ay orada kalacağım.
Sonra Kûfe’ye gidip iki ay orada kalacağım.
Sonra Basra’ya gidip iki ay orada kalacağım.
Vallâhi o sene ne güzel bir sene olacak!” (Taberî, Târîh, Beyrût: Dâru’t-Türâs, 1387, IV, 201-202)
ŞAKÎK-İ BELHÎ’DEN HARUN REŞİD’E
Allah dostlarından Şakîk-i Belhî, devrin halîfesi Harun Reşid’e, şu nasihatlerde bulunmuştu:
“–Aklını başına topla! Hazret-i Sıddîk’ın makamına oturmuş olduğundan, Cenâb-ı Hak senden de sıdk istiyor.
Ömerü’l-Fâruk makamına oturmuş olduğundan, senden de hak ile bâtıl arasını tefrik etmeni istiyor.
Osmân-ı Zinnûreyn makamına oturmuş olduğundan, senden de hayâ ve kerem istiyor.
Aliyyü’l-Murtazâ makamına oturmuş olduğundan, senden de ilim ve adâlet istiyor.” …
Harun Reşid;
“–Biraz daha…” dedi. Şakik yine devam etti:
“−Sen suyun menbaısın, valiler bu suyun arklarıdır. Eğer suyun kaynağı saf ve berrak olursa, arklar da aynı şekilde saf ve berrak olur.” (Ferîdüddîn Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ, I, 236)
Bilhassa bu son gerçeği çok iyi idrak eden Fudayl bin İyâz Hazretleri de şöyle demiştir:
“Allâh’a itaatsizlik ettiğimi, bineğimin ve hizmetçimin huyundan (bana itaatsizlik yapmalarından) anlarım.” (İbnü’l-Cevzî, Sıfatu’s-Safve, II, 238)
İdarecilik mes’ûliyetinin ağırlığını ve genişliğini Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-, -M. Âkif’in manzum ifadesiyle- şöyle ifade eder:
Kenâr-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu,
Gelir de adl-i ilâhî sorar Ömer’den onu!
ÖMER BİN ABDÜLAZİZ -RAHMETULLÂHİ ALEYH-
Hazret-i Ömer’in torunu olan Ömer bin Abdülaziz -rahmetullâhi aleyh- de ızdıraplar içinde çırpınarak şöyle ifade ediyordu:
“Bu ümmetin en ağır yükünü omuzlarımda taşıyorum. Ümmet içindeki açlar, fakirler, hasta olup da ilâç bulamayanlar, yalnız başına terk edilmiş dul kadınlar, hakkını arayamayan mazlumlar, küfür ve gurbet diyarındaki müslüman esirler, ihtiyaçlarını karşılayabilmek için çalışma tâkatinden kesilmiş muhtaç yaşlılar ve aile efrâdı kalabalık fakir aile reisleri beni üzüntüye gark ediyor. Yakın ve uzak diyarlardaki böyle mü’min kardeşlerimi düşündükçe yükümün altında ezilip duruyorum. Yarın hesap gününde Rabbim bunlar için beni hesaba çekerse, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bunlar için bana itâb ve serzenişte bulunursa, ben nasıl cevap vereceğim…” (İbn-i Kesîr, el-Bidâye, IX, 208)
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2017 Ay: Ağustos Sayı: 150