İslam’da İnsanın Değeri

İnsanın değeri ne ile ölçülür? İslam’a göre insanın değeri nedir? İslam’ın insana verdiği değer...

İslam, barış demektir. Topluluklar arasında barışı tesis etmeyi ve insanların barış içerisinde yaşamalarını amaçlar. İnsanlığın barışa ihtiyacı vardır. Çünkü barış insanı değerli kılar. Barışın olmadığı yerlerde kaos, kan ve gözyaşı vardır. Dolayısıyla Kur’an’ın: “Ey inananlar! Hep birlikte barışa girin.” (Bakara,208) daveti çok önemlidir.

Barışın hayata geçmesi, önce insanın kendisini tanıması ve kendisiyle barışık olmasıyla başlar. Kendisiyle barışık olamayan hiç kimseyle barışık olamaz. Kişinin kendisiyle barışık olabilmesi de Allah ile barışık olmasına bağlıdır. Kur’an’a göre, Allah’ı unutmak insanın kendisini unutmakla eş değerdir. (Haşr,18)

Kur’an; Kainattaki düzen ve intizama, ay, güneş, yıldızlar gibi varlıkların bir disiplin içerisindeki hareketlerine, topraktan çıkan sayısız bitkilerin yaradılışına, büyük ustalık ve sanat gerektiren çeşit çeşit, desen desen canlıların yaradılışı gibi konulara dikkat çekerek üzerinde düşünmeye ve akıl yormaya çağırır. Zira bu eserler Allah’ı tanımaya, O’nu hatırlamaya ve hiç unutmamaya götürecektir. Allah’ı unutmak, kulluk ve sorumluluk bilimcini bitireceğinden insanın kendisini unutması demektir. Bu sebeple, Allah’ı unutan kendisini unutmuş/unutturmuş kabul edilmiştir.

Hz. Ali’den nakledilen, bazı kaynaklara göre ise Peygamber sözü olduğu ileri sürülen “Kendini bilen Rabbini bilir.” ifadesi bu âyetten esinlenmiş olmalıdır.

Aynı şekilde “Kendi bedenlerinizde Allah’ın varlığını gösteren deliller vardır. Görmüyor musunuz?” (Zariyat,21) ayeti de kendini bilen Allah’ı bilir anlamını taşımaktadır.

İNSANIN DEĞERİ NE İLE ÖLÇÜLÜR?

İnsanın kendisiyle barışık olması, var oluş amacını kavramakla, Allah’ı tanımakla, insanın değerli ve üstün bir varlık olduğuna inanmak ve benimsemekle gerçekleşir. Dünya ve dünyadaki her şeyin insan için,  insana hizmet için yaratıldığı, en şerefli hizmetin insanlık yararına yapılan hizmetlerin olduğu unutulmamalıdır.

Beytullah’a hayran olan ve yıllarca özlemini çeken Allah Resûlü, Kâbe’yi tavaf ederken onun ihtişam ve azameti karşısında, “(Ey Kâbe)! Sen ne güzelsin ve kokun da ne güzel! Sen ne yücesin ve saygınlığın da ne yüce! Ancak, Allah’a yemin olsun ki, müminin Allah kadındaki saygınlığı senden daha büyüktür.”  buyurmuştur. (İbn Mâce, Fiten, 2.)

Hiç bir mümin Kabe’ye hakaret etmez, Kabe’ye zarar verici bir davranışa cesaret edemez, saygısızlık yapamaz. Buna karşın Kabe’den daha değerli olan insanın canı ve şerefi konusunda aynı hassasiyeti maalesef göstermiyor. Kabe’yi yıkmak ve kırmak için kendisine dünya bahşedilse asla kabul etmez, ama çok basit gerekçelerle insanın canı, malı ve şerefini yok edebiliyor. Ustası insan olan Kabe’ye hürmet ederken, ustası Allah olan İnsanı hiçe sayabiliyor.

Kabe’nin kudsiyeti öğretildiği gibi insanın daha kutsal ve daha saygın olduğu öğretilmelidir. Kabe’nin kudsiyeti kabul edildiği gibi insanın da değerli hatta daha üstün varlık olduğu kabul edilmelidir. Bunun için insanın, hem kendisini hem de Allah’ı bilmesi gerekmektedir. Sadece Allah’ı bilmek veya sadece kendini bilmek insanı mükemmel yapamıyor.

İslam’ın insana verdiği değer bu kadar yüce iken, İslâm dünyasında akan kanı ve gözyaşını Müslüman kimliğiyle bağdaştırmak mümkün değildir.

Allah’ı tanıyan O’nun düzenini bozamaz, O’ndan utanır, O’na karşı mahcup kalacak davranışlara yeltenemez. Canının kıymetini bilen de başka canlara kıyamaz.

Kaynak: Diyabet Haber

İslam ve İhsan

İNSANIN ANLAM ARAYIŞI

İnsanın Anlam Arayışı

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.