İslam’da İnsanlar Eşit midir?

İslam dininde bütün insanlar eşit midir? Bütün insanların eşit olması nasıl anlaşılmalıdır?

İslâm, hiç­bir ırk, din, cins, toplum ve zümre ayırı­mı yapmaksızın bütün insanları ilâhî vah­yin muhatabı ve aynı insanlık âilesinin fertleri kabul eder. İnsanlara aynı anne baba­dan geldiklerini bildirerek aralarındaki bazı farklılıkların düşmanlık sebebi de­ğil karşılıklı iyi ilişkilere bir vesile olarak görülmesini telkin eder. İnsanların farklı ırklardan gelmeleri ve ayrı toplum­lar teşkîl etmeleri, kendilerine verilen ni­metler hususunda bir imtihan, insanlığın ortak ideal ve hedefleri için bir hayırda yarış ve iş birliği vesilesi olarak görülür.[1]

İNSANLAR EŞİT MİDİR?

İslâm’a göre insanlar arasıdaki üstünlük, ırk, renk ve millet gibi mecbûrî ve elde olmayan bir tâlih meselesi ile değil, insanın irâde ve gayretiyle elde ettiği Cenâb-ı Hakk’a yakınlık ve takvâ derecesiyle ölçülür. Aynı şekilde zenginlik, güzellik, kuvvetli olmak, belli bir makam ve mevkîe yükselmek gibi şeyler de üstünlük vesîlesi değildir. Bunlar Allah’ın lutfettiği nimetler olup şükürlerinin en güzel şekilde edâ edilmesi gerekir. Her nimetin şükrü de kendi cinsinden olur. Bu dünyada insanlara verilen nîmetler, imtihan esnâsında talebeye sorulan suallere benzer. Bir talebe hiçbir zaman kendisine yöneltilen sorularla övünmeyi düşünmez, ancak verdiği cevaplar netîcesinde aldığı derecelerle sevinir. Mü’minlerin, imtihan için lutfedilen imkân ve nîmetleri Allah’ın rızâsı istikâmetinde kullanarak kazandıkları ecirler de ancak âhirette görüleceğinden, bu dünyada iken övünmenin ve kendini diğerlerinden üstün görmenin hiçbir mânâsı yoktur. Bilakis böyle bir davranış, büyük bir aldanış olur.

İslâm âlimlerinden Ebû Hâzim şöyle demiştir:

“Allah’a yaklaştırmayan her nîmet baş belâsıdır.”

Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, âlemlere rahmet olarak gönderildiği hâlde, bir keresinde kendi üstün vasıflarını bildirmek zorunda kalınca, bunları, “لَا فَخْرَ: Övünme yok” ifâdesini defâlarca tekrar ederek haber vermiştir.[2]

Allah -celle celâlühû- katında, O’nun emirlerine daha çok titizlik gösteren mü’min, böyle olmayanlardan daha üstündür.[3] Irk, ancak fânî olan cesede ait bir keyfiyettir. Cesed, rûha giydirilmiş bir kılıftan ibârettir. Rûh ise ebedîdir ve onun bir ırkı da yoktur. Zira bütün ruhlar Allah’tan gelmiştir.[4] Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyrulur:

“Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah katında en değerliniz, en çok takvâ sahibi olanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.” (Hucurât, 13)

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de şöyle buyurur:

“Amelinin kendisini geride bıraktığı kişiyi, nesebi öne geçirmez.” (Müslim, Zikir, 38; İbn-i Mâce, Mukaddime, 17)

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Mekke’yi fethettiği gün şöyle hitap etmiştir:

“Ey insanlar! Allah Teâlâ size câhiliye kibrini ve atalarla övünmeyi yasaklamıştır. İnsanlar iki sınıftır: Bir, iyilik ve takvâ sahibi olup Allah’ın değer verdiği kişiler; bir de günahkâr, kötü ve Allah katında kıymeti olmayan kimseler. Bütün insanlar Hz. Âdem’in çocuklarıdır. Allah Teâlâ ise Âdem’i topraktan yaratmıştır.” (Tirmizî, Tefsîr, 49/3270; Ebû Dâvûd, Edeb, 110-111/5116)

Vedâ Hutbesi’nde de şöyle buyurmuştur:

“Ey İnsanlar! Dikkat edin: Rabbiniz birdir, babanız (Âdem) birdir. Dikkat edin! Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın Araba, kırmızı tenlinin siyah tenliye, siyah tenlinin kırmızı tenliye hiçbir üstünlüğü yoktur. Bunlar birbirlerine karşı ancak takvâ ile üstün olabilirler.” (Ahmed, V, 411)

Dipnotlar:

[1] Mâide, 48; Bakara, 148. [2] Tirmizî, Menâkıb, 1/3616; Dârimî, Mukaddime, 8. [3] Hucurât, 13. [4] Hicr, 29; Secde, 9; Sâd, 72; Enbiyâ, 91; Tahrîm, 12.

Kaynak: Murat Kaya, Ebedi Kurtuluş Yolu, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

KADIN VE ERKEK EŞİT DEĞİLDİR

Kadın ve Erkek Eşit Değildir

İSLAM'DA KADIN ERKEK EŞİTLİĞİ

İslam'da Kadın Erkek Eşitliği

CİNSEL YÖNELİM, CİNSİYET KİMLİĞİ VE CİNSEL KİMLİK KARMAŞASI İLE İLGİLİ DİKKAT ÇEKEN UYARILAR VE BİZİ BEKLEYEN TEHDİTLER

Cinsel Yönelim, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Kimlik Karmaşası İle İlgili Dikkat Çeken Uyarılar ve Bizi Bekleyen Tehditler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.