İslam'da Kölelik Nedir?

İslam Tarihi

İslâmiyet, toplumda var olan kölelik müessesesini büyük ölçüde nasıl ıslah etti? Nasıl bir yol izledi? Kölelerin üzerindeki baskıyı kaldırmak, daha insancıl bir hale getirmek için izlediği üç adım nedir?

İslâmiyet, toplumda var olan kölelik müessesesini büyük ölçüde ıslah etti. Köleliği tamamen kaldırmak, savaşlarda mağlûp orduların tamamen imhâ edilmesi zarûretiyle neticeleneceği için, köleliğin kaldırılmasını zamana yaydı.

İNSAF ÖLÇÜLERİ

Birincisi: Köleliğe giriş kapısını daralttı.

İkincisi: Kölelikten çıkış yani hürriyet kapısını genişletti.

Üçüncüsü: Köleliğin şartlarını da büyük ölçüde iyileştirdi.

Evvelâ üçüncüsünden başlayalım:

Kur’ân-ı Kerim, kölelerin hayata kazandırılması ile alâkalı şöyle buyuruyor:

“Aranızdaki bekârları, köleleriniz ve câriyelerinizden sâlih / müsait olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lutfu ile onları zenginleştirir. Allah (lutfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir.” (en-Nûr, 32)

Peygamberimiz’in şu tâlimâtı, İslâm’ın insana bakış tarzını aksettiren ne güzel bir misaldir:

“Onlar sizin hizmetçileriniz ve aynı zamanda kardeşlerinizdir. Allah onları sizin himâyenize vermiştir.

Kimin himâyesinde bir kardeşi varsa;

  • Kendi yediğinden ona yedirsin.
  • Giydiğinden de giydirsin.
  • Onlara üstesinden gelemeyecekleri şeyleri yüklemeyin.
  • Şayet yükleyecek olursanız kendilerine yardım edin!..” (Buhârî, Îmân, 22, Itk, 15; Müslim, Eymân, 40)

Bu emirleri hakkıyla yerine getirip getiremeyeceğinden endişe eden birçok sahâbî, sahip oldukları köleleri âzâd ettiler.

Ashab ve tâbiîn nesilleri tarafından eğitilip hayata kazandırılan ve iki dünyası mâmur edilen sayısız mevâlî / âzadlı köle vardır.

Köleliğe giriş kapısının daraltılması ise şu demektir:

İslâmiyet’te, kölelik ancak meşrû bir harbin neticesinde meydana gelebilir. Câhiliyyede olduğu gibi, kabîleler arası yaşanan çatışma ve benzeri gasp, talan gibi gayr-i meşrû faaliyetlerle kimse köle edinilemez.

Avrupalı köle tacirleri ise, 19’uncu asrın sonlarına kadar Afrika’yı talan ederek, bîçâre halkı toplayıp Amerika’daki çiftliklerde zorla çalıştırmak üzere götürdüler. Gemilerde bir eşya gibi istifledikleri bu insanları, hastalandıklarında okyanusa fırlattılar. Batıda ancak 1890’larda siyâsî bir çekişmenin neticesinde kölelik kaldırılabildi.

İslâmiyet’te böyle menfur bir kölelik, hiçbir zaman yaşanmamıştır.

İslâmiyet, köleliğin ortadan kalkması yani âzadlık için türlü teşviklerde bulundu:

  • Zekât verilecek 8 maddeden biri, âzâd edilecek esirlerdir.
  • Birçok keffâretin muhtevâsında köle âzâdı vardır. Hatâen adam öldürme, yemin ve zıhâr keffâretlerinde köle âzâdı Kur’ân-ı Kerim tarafından emredilmiştir. (Bkz. en-Nisâ, 92; el-Mâide, 89; el-Mücâdele, 3-4)
  • Köle âzâd etmek, kuvvetle teşvik edilen büyük bir fazîlet olarak şöyle ifade buyurulmuştur:

“Fakat o (insan), sarp yokuşu aşamadı.

O sarp yokuş nedir bilir misin?

Köle âzâd etmek veya açlık gününde yakını olan bir yetimi yahut aç-açık bir yoksulu doyurmaktır.” (el-Beled, 11-16)

  • Kölenin kendi hürriyetini sağlamak için çalışması mânâsına gelen mükâtebe bizzat Kur’ân tarafından emir ve tavsiye buyurulmuştur. (Bkz. en-Nûr, 33)

Bu emrin canlı bir tatbikatına şâhitlik eden kıssa şöyledir:

HEMEN YARDIM

İbn-i Abbas -radıyallâhu anhümâ- bir gün Mescid-i Nebevî’de îtikâfta iken bir kimse yanına gelerek selâm verdi ve oturdu. İbn-i Abbas;

“–Kardeşim, seni yorgun ve kederli görüyorum!” dedi.

“–Evet ey Rasûlullâh’ın amca oğlu, kederliyim! Falanın benim üzerimde velâ hakkı var (mal mukabilinde beni âzâd etmişti), fakat şu kabrin sahibi (Allah Rasûlü) hakkı için söylüyorum ki, ona olan borcumu ödeyemiyorum.” dedi.

İbn-i Abbas -radıyallâhu anhümâ-;

“–Senin hakkında onunla konuşayım mı?” diye sorunca, adamcağız;

“–Sen bilirsin!” cevabını verdi. İbn-i Abbas -radıyallâhu anhümâ- ayakkabılarını alarak mescidden çıktı.

Adam ona;

“–Îtikâfta olduğunu unuttun mu?” diye seslendi.

İbn-i Abbas -radıyallâhu anhümâ- ise;

“–Hayır! Ben şu kabirde yatan ve aramızdan daha yeni ayrılmış olan zâttan (Peygamber Efendimiz’den) duydum ki:

«Her kim, din kardeşinin bir işini takip eder ve o işi görürse bu, kendisi için on yıl îtikâfta kalmış olmaktan daha hayırlıdır.

Bir kimse Allah rızâsı için bir gün îtikâfa girse Cenâb-ı Hak o kimse ile ateş arasında üç hendek yaratır ki, her hendeğin arası doğu ile batı arası kadar uzaktır.»

(İbn-i Abbas bunları söylerken gözlerinden yaşlar akıyordu.)” (Beyhakî, Şuabü’l-Îmân, III, 424-425)

İslâmiyet’in bu fazîlet dolu esasları karşısında, bugünkü zâlimlerin tablosu nasıl?

Esir ve mahkûm şöyle dursun; sivil halka, hür insanlara, bebeklere muâmeleleri nasıl?

Bugün dünya üzerinde;

  • Hiçbir yere kabul edilmeyen, perişan kamplarda hayatta kalma mücadelesi veren vatan-cüdâ mültecîler,
  • Temiz su ve yeterli gıdâ bulamayan yüz binlerce insan,
  • Fuhşa zorlanan çocuk ve kadınlar bulunmaktadır.

Evet, bugün kölelik kaldırılmıştır. Fakat günümüzün modern câhiliyyesinde; insanlık haysiyetine yaraşır şekilde hakkāniyetli bir paylaşım gerçekleştirilmediği için, adı konulmamış bir kölelik düzeni devam etmektedir. Zira kapitalist ve materyalist dünya âdetâ;

“–Mazlumlar, açlar ve bîçâreler, talihine küssün!” demektedir.

Hattâ bir ömür bankaya fâiz borcu ödemeye mahkûm insanların hâline de -mecâzen- «modern kölelik» denilmektedir. Üstelik bu köleler; kendilerini ne kadar hür hissetseler de, ağır fakat gizli boyunduruklar altında yaşamaktadırlar.

VELHÂSIL

İslâm, her türlü idareyi deruhte edecek bilek ve yüreklerde şu hasletleri ister:

  • Ehliyet ve liyâkat,
  • Mes’ûliyet ve kul hakkı şuuru,
  • Tevâzu ve hiçlik idrâki,
  • Gerektiğinde fedâkârlık ve ferâgat,
  • Sadâkat ve vefâ,
  • İnsaf ve hakkāniyet…

Bir fazîletler medeniyeti olan güzel dînimiz, bu güzel hasletleri taşıyan âbide şahsiyetleri dâimâ yetiştirmiştir.

Bugün bizim de bütün insanlığın da ihtiyacı budur.

Rabbimiz; ümmet-i Muhammed’in birlik ve beraberliğini, uhuvvet ve selâmetini muhafaza buyursun.

Milletimize; hüviyet-i asliyesindeki, güzîde hasletlerine daha yüksek bir şuurla sahip olacağı hâl ve kıvâmı nasîb eylesin. Âmîn!..

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2024 Ay: Mayıs, Sayı: 231aynak: