Müslüman Nasıl Konuşur?

Müslüman nasıl konuşmalı, üslubu nasıl olmalı, konuşurken nelere dikkat etmeli?

Gerçek mü’min, derin bir hayat idrâki, parlak bir ahlâk şuuru içinde, aklını hakka, kalbini hayra, âzâlarını güzel ve fazîletli işlere âmâde kılar. İslâm’ın güzellikleriyle yetişen bir mü’minin hâli, etrafına huzur ve ihtişam sergiler. O mü’min, nezâket, zarâfet ve letâfet timsâlidir. Kimseyi kırmaz, incitmez, kimseden kırılmaz ve incinmez.

Hayatta lezzet, istikbalde saâdet, insanın hakîkat hamuruyla karıştırılmış ilâhî lezzetleri yaşamasından kaynaklanır. Ham bir gönle sahip olanlara karşı nasıl davranılması gerektiği hususunda Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-:

Cahil ile sakın latife etme. Dili zehirli olduğundan gönlünü yaralar.

Mevlânâ Hazretleri de:

Cahil kimsenin yanında kitap gibi sessiz ol.” buyurmuşlardır. Yani sükût limanına sığınmayı telkin etmişlerdir.

Nitekim âyet-i kerîme, İslâm ile hayat bulmuş bir kimsenin, cahillerin sataşmaları karşısında nasıl bir tavır sergilemesi gerektiğini şöyle bildirir:

Rahmân’ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevâzu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin) “Selâm!” derler (geçerler).” (el-Furkân, 63)

İNSAN OLAN KÖPEKLİK YAPAMAZ

Şeyh Sâdî’nin naklettiği şu kıssa, bu hakîkati ne güzel izah etmektedir:

“Kırda oturan bir kimsenin ayağını köpek ısırdı. Hem de öyle bir öfke ile ki, sanki dişlerinden zehir damlıyordu.

Bîçâre adam gece ayağının acısından uyuyamadı. Küçük bir kızı vardı. Kız, babasının hâline acıdı. Biraz sertçe:

«–Babacığım, senin dişin yok muydu? Sen de onun ayağını ısırmalıydın!..» dedi.

Adamcağız ayağının acısından ağlarken güldü:

«–A benim güzel yavrucuğum. Evet, benim de dişim var. Hem de köpeğin ayağını ısırmaya gücüm yeterdi. Fakat ağzımın, dişimin köpeğe dokunmasına gönlüm râzı olmadı. Bu iş o kadar iğrenç, o kadar ağırdır ki, birisi eline kılıç alıp şu köpeğin ayağını ısıracaksın, yoksa başını keserim dese, yine de o işi yapamam! Köpek yaratılışça kötü bir fıtrattadır, insan olan ise köpeklik yapamaz. Zira o hâl onun insanlık haysiyetine zarar verir.»”

MÜ'MİNİN KENDİSİNE YAPILAN KÖTÜLÜĞE KARŞI DAVRANIŞLARI NASIL OLMALIDIR?

Cahil ile olgun insanın davranışı birbirinden çok farklıdır. Olgun bir mü’min kendisine yapılan kötülüğe bile iyilikle mukâbele eder. Muhatapları ne kadar kabalaşırsa kabalaşsın, o İslâm kimliğinin gerektirdiği vakar ve güzel ahlâkı hiçbir zaman yitirmez.

Mü’min daima, nezâketiyle, zarâfetiyle, tebessümüyle, tatlı diliyle İslâm’ın güler yüzünü temsil gayreti içinde olur.

Unutulmamalıdır ki yumuşak söz ve tatlı dille her problemin üstesinden gelinebilir. Halk ağzındaki bir atasözünde:

Tatlı dil, yılanı deliğinden çıkarır.” denildiği gibi tatlı ve yumuşak söz, çoğu zaman insanların nefsâniyet ateşine karşı soğuk su yerine geçer.

YUMUŞAK SÖZ KÖLENİN CANINI KURTARDI

Nitekim rûhu okşayan, tatlı ve güzel bir sözün ne derece tesirli olduğunu göstermesi bakımından, yine Şeyh Sâdî’nin naklettiği şu hikâye ne kadar ibretlidir:

“Bir köle hizmetinde bulunduğu padişaha kızarak yanından kaçtı. Padişah kölenin aranıp bulunmasını emretti. Fakat ne kadar aradılarsa da bulamadılar.

Daha sonra kölenin öfkesi geçti, kendi ayağıyla geldi. Bu sefer padişah cellata emredip:

«–Şunun kanını dök!» dedi.

Kana susamış merhametsiz cellat, susamış insanların diline benzeyen hançerini çıkardı O sırada köle muzdarip, yaralı gönlünden kopan şu sözleri söyledi:

«–Allâh’ım, ben kanımı padişaha helâl ettim. Senelerce onun sâyesinde saâdet ve bolluk içinde yaşadım. Onun devleti sâyesinde dostlarımın istediği gibi vakit geçirdim. Yarın benim kanım için azâba uğrayıp da düşmanları sevinmesin!»

Padişah kölesinin bu sözlerini işitince öfkesi âniden sükûta erdi. Kölenin başını, gözünü öptü. Onun yaralı yüreğini tedâvi etti. Kendine müşâvir tâyin etti. Yumuşaklığı ve vefâkârlığı sâyesinde onu böyle korkunç bir tehlikeden kurtardı.”

TEVÂZÛ VE HİLİM SAHİBİ OL

Bu kıssayı anlatan Şeyh Sâdî hikayeden alınması gereken hikmeti de şöyle açıklamaktadır:

Ey dost! Aksi, hırçın düşmanına tevâzû göster ki, yumuşaklık, keskin kılıcı kesmez eder.

Hazret-i Mevlânâ buyurur:

Kılıç, boynu olanın boynunu keser… Gölge, yerlere döşenmiş olduğundan hiçbir kılıç darbesi onu yaralamaya muvaffak olamaz.

Sen de tevâzû ve hilim sahibi ol ki, kılıç boynunu kesmesin!

Hiç şüphesiz ki insanlar tatlı dil ve güler yüze meftun olurlar. Böyle insanlara da gönül bağlarlar. Böyle insanlar, etraflarına çiçek bahçelerinin nâdide rayihaları gibi huzur tevzî ederler. Yâ Rabbi! Bizlere İslâm’ın telkin ettiği rahmet lisânıyla konuşmayı ve rûhumuzdan bütün insanlığa dâimâ rahmet tevzî etmeyi lutf u kereminle ihsan buyur…

Âmîn…

KAYNAK: Osman Nuri TOPBAŞ, 40 Soru 40 Cevap, Erkam Yayınları, 2011, İstanbul

İslam ve İhsan

KUR'ÂN-I KERİM'DE KONUŞMA ÂDÂBI

Kur'ân-ı Kerim'de Konuşma Âdâbı

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • aslında yorum hoş olmaz ben şunu merak ediyorum siyasilerin bakara makara diyerek dalga geçmesi bitanesi liderlerinin sünneti demesi bitanesi biz ona biat ettik demesi ve son olarakta efendimize gurur isnat eden sözler söyleyerek Müslüman insanlardaki münafık alametleri sergilemesini nasıl değerlendirmeli hatta bu insanların tövbe etmediklerinide yakından takip ediyoruz bukonuda Osman Nuri TOPBAŞ hocanın ne gibi görüşleri oldu.merak ediyorum

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.