İslam’da Küs ve Dargınları Barıştırmanın Fazileti

Cemiyet Hayatımız

Barış veyahut ne demektir? İslam’da küs ve dargınları barıştırmanın fazileti nedir?

Yüce Allah, toplumların kurtuluşunu murâd etmiş ama imtihan olsun diye fesâda da müsaade etmiştir. Toplumun kurtuluşu, sâlih amellerle sağlanır. Bu sâlih amellerden biri de birbirine hasım olanların ve dargınların arasını bulup barıştırmaktır.

BARIŞ NE DEMEKTİR?

Barış kelimesinin Arapça karşılığı sulhtur. Sulh, salah ile aynı kökten neş’et etmiş bir kelimedir. Salâh, Allah’ın insana emanet ettiği bu yeryüzünün dirlik ve düzen içinde sürüp gitmesidir. Fesâd denilince de arzdaki düzenin bozulmasını, fıtratın bozulmasını, yapıp ettikleriyle birlikte insanın bozulmasını, düzensizlik ve karışıklığı anlarız. Allah Teâlâ toplumların kurtuluşunu murâd etmiş ama imtihan olsun diye fesâda da müsaade etmiştir. Toplumun kurtuluşu, sâlih amellerle sağlanır. Bu sâlih amellerden biri de birbirine hasım olanların ve dargınların arasını bulup barıştırmaktır.

Allah’ın kitabından sonra en sahih kitab olan Sahîh-i Buhârî’de “kitâbü’s- sulh” yani “arayı bulup barıştırma” adıyla bir bölüm yer almıştır. Yine bir sahih hadis derlemesi olan Sahih-i İbn Hıbbân’ın ve en fazla ahkâm hadis ihtiva eden eser olan Sünen-i Beyhakî’nin bir bölümü de kitâbü’s- sulh’dur. İnsanların arasını bulup düzeltmek üstün bir ameldir. Çünkü insanların arasının bozulması dindarlığı ortadan kaldırır1. Kur’an’da “Allah’tan korkun ve birbirinizin arasını düzeltin”2 buyrulmuştur. İnsanların arasını düzeltmek için söz taşınabilir3. Toplumun salahı için gizli konuşmalar ve kulisler yapmak bile sevaptır4.

KAN DAVALARINDA BARIŞTIRMA 

Medine hudutları içinde herhangi bir bölgenin ahalisi kavgaya başlasalar Hz. Peygamber aralarını bulmak için hemen harekete geçerdi5. Hz. Peygamber, aşiretler arası çekişme ve davaları çözmek için çok uğraşmıştır. Hatta bir defasında iki kabileyi barıştırayım derken namaza gelememiş, Hz. Ebubekir imam olmak zorunda kalmıştır6. Hz. Peygamber, anlaşmazlıkların mahkemeye getirilmeden önce sulh ile çözülmesini teşvik ederdi. İslam’da zarar vermek ve zarara zararla karşılık vermek yoktur7. Kan dökülmesin diye siyasetten çekilmek kınanacak bir davranış değil, övülecek bir davranıştır8. Hz. Hasan, ümmet-i Muhammed zarar görmesin diye siyasetten çekilmiştir. Tarihte yaşanmış birçok üzücü olay Hz. Hasan’in kararında ne kadar isabetli olduğunu göstermiştir.

Günümüzde Doğu vilayetlerimizde aşiretleri barıştırma sünneti “bir toplum örfü” olarak halen yaşamaktadır. Ölümlü ve yaralamalı olaylarda “recü” adı verilen bir uygulama yapılmaktadır. “Recü”, mahkeme ya da kanun dışı yol ile hak talebinden, barış yoluyla hak talebine “dönüş” anlamına gelmektedir. Aşiretler arası mutabakat ve toplum örfü ile belirlenmiş maddi tazminat, “seydâ” adı verilen din âlimleri marifetiyle mağdur tarafa ödenmektedir.

Bugün adalet sistemi dosyaların çokluğundan, dâvâları sonuçlandırmada âciz kalmaktadır. Arabuluculuk kurumu kanunla düzenlenmiş ve desteklenmiş olduğu halde dâvâlarda ciddi bir azalmaya neden olmamaktadır. Bunun sebebi toplumun yaşayan sünneti demek olan örfün toplumsal bir dinamik olarak dikkate alınmamasıdır. Örfte arabuluculuk işi maddi bir çıkarın karşılığı da hiçbir zaman olmamıştır. Hz. Peygamber insanların arasını bulup barıştıranın gündüz oruç tutup geceleri ihyâ eden kimsenin derecesine ulaştıracak bir amel olduğuna9 işaret etmiştir. Bu geleneği devam ettirip insanların arasını bulup barıştırmaya gayret eden “seydâları” harekete geçmeye sevk eden şey sevap kazanma arzusu ve ümmetin derdiyle dertlenme gayretidir.

Bilindiği gibi 1994 yılında Ruanda’da bir iç savaş yaşanmıştı. 1899’da Almanya tarafından sömürgeleştirilen Ruanda, Almanların I. Dünya Savaşı’ndan mağlup ayrılmasının ardından 1918’de Belçika’ya devredildi. Bu tarihten itibaren iç savaşın yaşandığı 1994 yılına kadar Roanda, Belçika’lılar tarafından yönetildi. Almanların da Belçikalıların da yönetim tarzı birbirinin aynı idi.

Yabancı güçlerin gelmesinden önce birbiriyle çok sıcak ilişkileri ve akrabalıkları olan, Tutsiler ve Hutular’ın birbirine düşmesi için ne gerekli ise yapıldı. Her iki kabileye, etnik menşelerine vurgu yapan kimlik kartları dağıttılar. Bürokraside siyasette ve ekonomide birbirleriyle kıyasıya rekabet etmelerinin yollarını açtılar. Ayrılıkçı politikaların sonucu olarak iç savaş çıktığında barış gücü dahil tüm batılı güçler, uçaklara binip ülkeyi terk etti. Öldürülme korkusuyla Birleşmiş Milletlerin gönderdiği uçaklara binmeye çalışan Tutsilere engel olundu ve ateşin içinde bırakıldı. Neticede binlerce insan hayatını kaybetti, sokaklardaki cesetler, günlerce defnedilmeyi bekledi.

Müslümanlar bu ülkede varlık gösterebilecek bir kemiyet ve keyfiyette olsalardı belki de bu kanlı olaylar yaşanmayacaktı. Tutsiler ve Hutular, İslam’ı tanımış olsalardı bir Evs, bir Hazrec olabilirlerdi. 1994 Ruanda iç savaşı, İslam tarihinde Hicret-i Nebeviyye’den 6 yıl önce Evs ve Hazrec kabileleri arasında yapılan ve her iki tarafın da büyük kayıplar verdiği Buas savaşını hatırlatmaktadır. “Bir ateş çukurunun kenarındaydınız, Allah sizi kurtardı”10ayetinde de işaret edildiği gibi Evs, Hazrec ve Mekkeli Müslümanlar tarihte eşine ender rastlanır bir tarzda kardeş oldular. Hz. Âişe(r.a.)’nin, “Buâs Allah’ın Resûlullah için hazırlamış olduğu bir gündü...”11 sözü anlam ifade etmektedir. Buas’ın acısı artık Evs ve Hazrec değil Ensar olarak isim ve değer kazanan sahabe-i kiram(aleyhimü’r- rıdvân)’ı daha çok İslam’a bağlamıştı. Duâmız, tüm etnik unsurların üstünde insanları din kardeşi yapan İslam’ın bu özelliğinin bütün Afrika’da fark edilmesidir.

DİNDARLIK ALAMETİ OLARAK “BARIŞTIRMA”

Hz. Peygamber hem müşriklerle hem Yahudilerle sulh anlaşmaları yapmıştır12 Allah Rasülü, diyet miktarı ile ilgili de barış anlaşması yapmıştır13 Müslümanların idarecisinin barıştırma adına söylediği söze itiraz etmemek gerekir14 Hz. Peygamber “Müslümanlar arasında helali haram, haramı helal kılmadığı sürece sulh câizdir” buyurmuştur15 Anlaşmazlıklarda yapılacak barış ta bu ilkeye istinad etmelidir. Helalleşmek bir sulh çeşididir ve tavsiye olunur16 Her ne surette olursa olsun insanların arasını bulup barıştırmak, bir dindarlık belirtisidir17.

Vefat eden kimsenin borcu ile ilgili varislerinin alacaklılarla anlaşma yapmasında mahzur yoktur18. Bir borcun tamamı değil yarısı ödenebiliyorsa ödenmelidir. Bu konuda anlaşma sağlamak yöneticilerin görevidir19. Hz. Peygamber bir alacak dâvası tartışmasına müdahale etmiş ve aralarını bulmuştur20.

Bir erkek hanımı ile arasını düzeltmek için vaatte bulunabilir. Elinden geleni yapar, gerçekleştiremezse günahkâr olmaz21. Kadının kocası ile anlaşmak ve evliliği sürdürmek için yaptığı manevralarda günah yoktur22. Dinin kabul ettiği temel esaslara aykırı şartlar ileri sürülerek sulh yapılamaz23. Mirasta varislerden birinin tehâruç yapması da ( varislerden bazısını terikeden biraz mal vererek sulh ile miras taksiminden çıkartmak) bir sulhtur ve câizdir24. İki Müslüman arasında sulhu sağlamak için gerçek dışı söz bile söylenebilir25. Hz. Peygamber insanların arasını bulup barıştırırken, sonuç itibariyle “helalleşme”ye büyük önem vermiştir26.

KÜS VE DARGINLARI BARIŞTIRMAK

Hasımları ve dargınları barıştırma, kişinin manevi derecesini artıracak kayda değer bir eylemdir. Toplumsal düzen sadece kanunla olur demek uygun değildir, kanun ile ahlak arasında doğal bir bağ kurmak gerekir. Tarihimizde bu doğal bağ, örf ve âdetlerle sağlanıyordu. Modern devlet, toplumun içtimâî genleriyle oynamış, devletle birey arasında umuma faydalı işler gören tüm fıtrî müesseselerini, örf ve âdetlerini hâk ile yeksân eylemiştir. İçtimâî yapımızı ve hayâtımızı tekrar tabii hâline döndürmek zaruridir. Bunun için de merkezinde caminin ve insanların yüzyüze baktığı pazar yerinin/bedestenin bulunduğu “mahalle görgümüzü ve örfümüzü” yeniden ihyâ edebiliriz. Kendilerini yüz yüze bakmak zorunda hisseden insanların, ilerde muhatabı olduğu kişinin yüzüne bakamayacağı davranışı veya sözü “etmemesi” şeklinde tebârüz eden irfânımızı yeniden ihyâ edebiliriz.

Dipnotlar: 1) Ebu Davud, Edeb 58, (4919); Tirmizi, Kıyamet 57, (2511). 2) Enfâl, 8/ 1. 3) Buhârî, Sulh, 2. 4) Nisâ 4/ 114. “Bir sadaka vermeyi yahut iyilik yapmayı yahut da insanların arasını düzeltmeyi emredenleri hariç, onların aralarındaki gizli konuşmaların çoğunda hiçbir hayır yoktur. Kim bunları sırf Allah’ın rızasını kazanmak için yaparsa, biz ona büyük bir mükâfat vereceğiz”. 5) Buhârî, Sulh, 3. 6) Buhârî, Sulh, 1. 7) Beyhakî, es- Sünenü’l- kübrâ, Sulh, 8. 8) Buhârî, Sulh, 9. 9) İbn Hıbbân, Sahîh, Sulh, 1(5092). 10) Âl-i İmrân, 3/103. 11) Buhârî, Fedâilü’s- sahâbe, 31. 12) Buhârî, Sulh, 7. 13) Buhârî, Sulh, 8. 14) Buhârî, Sulh, 12. 15) Beyhakî, es- Sünenü’l- kübrâ, Sulh, 1-2. 16) Beyhakî, es- Sünenü’l- kübrâ, Sulh, 3. 17) Buhârî, Sulh, 11. 18) Buhârî, Sulh, 13. 19) Buhârî, Sulh, 14. 20) Buhârî, Sulh, 10. 21) Muvatta, Kelâm 18, (2, 990). 22) Nisâ 4/128; Buhârî, Sulh, 4. 23) Buhârî, Sulh, 5. 24) Beyhakî, es- Sünenü’l- kübrâ, Sulh, 2. 25) Tirmizi, Birr 26, (1940). 26) Beyhakî, es- Sünenü’l- kübrâ, Sulh, 3.

Kaynak: Şemsettin Kırış, Altınoluk Dergisi, Sayı: 382