İslam’da Melek

Melekler, iman esasları içinde Allah’a imandan sonra ikincisi sırada yer alır. Peki melek nedir, melekler neyden yaratılmıştır, meleklerin görevleri nelerdir? İslam’da melek ve meleklerin yaratılmasındaki hikmetler.

Mahlûkât içerisinde insanın görebildiği varlıklar olduğu gibi göremediği varlıklar da mevcuttur. Günlük hayatımızda tesirini gördüğümüz hâlde kendisini göremediğimiz varlıkları bilmeyen yoktur. Elektrik bunlardan biridir. İşte ilâhî kitapların ve peygamberlerin haber verdiği melekler ve cinler de insanlar tarafın görülemeyen varlıklardır. Ancak Cenâb-ı Hak onları istediği kimselere gösterebilir.[1]

MELEKLERE İMAN

Melekler, iman esasları içinde Allah’a imandan sonra ikincisi sırada yer alır.[2] Melekler, Allah tarafından insandan önce yaratılmış, erkeklik ve dişilikleri olmayan, Allah’a itaatten ayrılmayan latif ve nûrânî varlıklardır. Allah’ın hitâbına muhatap olup O’nunla konuşurlar. Allah’a hiç isyan etmez, ne emrederse aynen yerine getirirler. Yeme, içme, uyuma, yorulma, bıkma gibi insânî hallerden uzaktırlar. Hayvânî arzuları ve nefsânî istekleri yoktur. Şehvet hissine sahip değillerdir, hata ve günah işlemezler. Son derece güçlü, kuvvetli olup süratli hareket edebilmektedirler. Allah’ın emir ve izniyle muhtelif şekillere girebilirler. Gaybı ve bilgisi sadece Allah’a ait olan konuları bilemezler. Onlar Allah’ın tâlim ettiği hususları, öğrettiği kadarıyla bilebilirler.[3]

MELEKLER NELERDEN HOŞLANIR?

Güzel kokulardan, güzel sözlerden, Kur’ân dinlemekten, ilimle uğraşılan yerlerde bulunmaktan hoşlanırlar.

MELEKLERİN GÖREVLERİ

Meleklerin pek çok vazifesi vardır. Âyet ve hadislerde bize bildirilenlerin bir kısmı şöyledir:

Allah’tan gelen vahyi peygamberlere indirmek, peygamberleri ve mü’minleri desteklemek, hakkı ve hayrı ilham etmek sûretiyle insanların rûhâniyetini artırmak, mü’minlere dua ve istiğfarda bulunmak, onlara şefaat etmek, ilâhî cezaları infaz etmek, cehennem işleri ve ehliyle ilgilenmek, cennet işleri ve ehliyle ilgilenmek, Arş’ı taşımak, insanların söz ve amellerini kaydetmek, kabirde hesâba çekmek, eceli gelenlerin ruhlarını kabzetmek, tabiat hâdiselerini Allah’ın iradesine uygun olarak idare etmek, Allah’a ibadet ve O’nu tesbih etmek, zikir meclislerinde hazır bulunmak, ilim ehlini tebrik edip onlara karşı tevazu göstermek, Kur’ân okunurken semâdan inerek onu dinlemek, namaz kılanlarla beraber “âmin” demek, Allah’ın sevdiği ve sevmediği kimseleri semâ ehline ilan etmek, temiz kimseler ölürken onları selamlamak ve müjdelemek, kâfir ve fasıkların ise yüzlerine ve arkalarına vurmak…

Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

“Çıplaklıktan sakınınız! Yanınızda, sizden hiç ayrılmayan (melekler) vardır. Bunlar, sadece ihtiyaç giderirken ve kişi eşine yaklaştığı anda ayrılırlar. Onlardan hayâ ediniz ve onlara iyi davranınız!” (Tirmizî, Edeb, 42/2800)

“Bir müslüman, yanında bulunmayan bir din kardeşi için dua ederse, mutlaka melek de ona, «Aynı şeyler sana da verilsin» diye dua eder.” (Müslim, Zikir, 86; Ebû Dâvûd, Vitir, 29)

Meleklerin bir kısmı sadece Allah Teâlâ’yı tesbih ve O’na hamd etmekle meşgul olur, bir kısmı da Resûl-i Ekrem Efendimiz’e okunan salevât-ı şerifeyi ona ulaştırmakla vazifelidir. Bazıları Cuma günleri cuma namazına gelenleri tesbit eder ve içeri girip hutbeyi dinler. Ayrıca “Mukarrabûn” denilen ve Allah Teâlâ’ya yakın bulunan son derece şerefli melekler vardır.

DÖRT BÜYÜK MELEK

Bir de dört büyük melek vardır. Onların vazifeleri de şöyledir:

  1. Cebrâîl (a.s.): Allah ile peygamberleri arasında elçilik yapar.
  2. Mîkâîl (a.s.): Tabiat hâdiselerini idare eder.
  3. İsrâfîl (a.s.): Cenâb-ı Hak emrettiği zaman “Sur”a üfürür. Birinci üfürüşte kıyamet kopar, ikinci üfürüşte ise bütün ölüler, dünyada yaptıklarının hesabını Allah’a vermek üzere yeniden diriltilir.
  4. Ölüm Meleği (Azrâîl a.s.): Canlıların ruhunu alır.[4]

Mâlum olduğu üzere Cenâb-ı Hakk’ın her şeye gücü yeter. Herhangi bir şeyi yaratırken veya yok ederken meleklerin vasıta olmasına ihtiyacı yoktur. Zira melekleri yaratan ve onlara o gücü veren de Allah’tır. O halde meleklere bu vazifelerin verilmesindeki hikmet nedir?

MELEKLERİN YARATILMASINDAKİ HİKMETLER

İnsan madde ve ruhtan meydana gelen bir varlıktır. Buna karşılık Cenâb-ı Hak rûhun da ötesinde ve üstünde müteâl/aşkın bir varlıktır, gözle görülemez ve her türlü maddî algılamanın ötesindedir. Allah Teâlâ, zâtının takdir buyurduğu bir hikmetle “melek” adı verilen bir varlık yaratarak, gerek insanla iletişim kurarken gerekse kâinatın tedvirinde onları vazifelendirmiştir.

Diğer taraftan, Yaratıcı’nın varlığını gösteren en açık delil, kâinattaki nizam, intizam ve âhenktir. Bu da illiyet (sebeb-müsebbeb) kanunundan başka bir şey değildir. Birbirine sebep bağıyla bağlanmamış münferit âlet ve cihazlara bakan birinin, bütün bunların tek bir mûcit tarafından îcâd edildiğini tasdik etmesi mümkün olmaz. Eşyanın sebep sonuç ilişkisiyle âhenkli bir şekilde birbirine bağlanması, onlar üzerinde bir tasarruf sahibinin varlığını daha çabuk ortaya koyar. Eğer Cenâb-ı Hak, insanı ve diğer varlıkları, hiçbir sebebe muhtaç olmayacak şekilde yaratsaydı -ki buna kâdirdir- insan, nizâm ve âhengin anlamını idrak edemezdi. Böylece Allah’ın varlığını gösteren en açık delillerden biri kaybolup giderdi.

Hâlbuki insanlar, sebep ve vasıtaların yürürlükte olduğu bir sisteme alışmıştır. Öyle ki, belli ön şartlar ve vasıtalar olmadan herhangi bir hâdisenin meydana geleceğine ihtimal vermeyecek hâle gelmiştir. Bunun için Cenâb-ı Hak, gaybden haber vermeyi, sebepler sistemine uygun olarak yapmıştır. Böylece insan, alıştığı, düşünce ve muhayyilesinin ülfet peydâ ettiği şekilde vâkıaları tasavvur edebilmiştir. Cenâb-ı Hak, insanın dünyadaki bütün tasarruflarını ve amellerini murâkabe ettiğini haber vermiş, kurduğu murâkabe sisteminin insanın sağ ve sol taraflarında duran, bütün hareketlerini müşâhade edip yazan iki melek vasıtasıyla gerçekleştiğini beyan etmiştir. Yine Kıyâmet günü iyilikleri kötülüklerinden fazla olanların kurtulacağını haber vermiş, bu hakikati amellerin tartıldığı bir terazi ile îzâh etmiştir. Cehennemden haber vermiş, onun işlerini idare eden ve orada kâfirlere işkence eden zebânîler bulunduğunu açıklamıştır. Demek ki Cenâb-ı Hak, kendi kudret ve hâkimiyetini kullarına, onların muhayyile ve düşüncelerinin alışık olduğu şekilde göstermek istemiştir.[5]

Böylece Allah Teâlâ insanlara, her şeyi usûlüne göre münasip bir vâsıta ve âletle yapmanın lüzûmunu da gösterir. Bütün canlıların rızkını veren O’dur, lâkin hepsinin rızkını bir sebep ve vâsıtaya istinâden verir. Böylece kendisinden bir isteği olanların sebepleri ve vâsıtaları göz önünde tutarak ve gerekli tedbirleri alarak dua ve tevekkül etmeleri gerektiğini anlatır.

Meleklerin yaratılmasındaki hikmetlerden biri de şer kuvvetler karşısında insanları desteklemek, onları mânen ve rûhen güçlendirmek, yalnızlıktan kurtarmaktır. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“Her bir insanı önünden ve ardından takip eden melekler vardır. Allah’ın emriyle onu korurlar…” (Ra‘d, 11)

Meleklerin bir kısmı dâimâ Allah’ı tesbih, tenzih, takdis edip ona hamd ederler. Böylece sâlih bir kul olma hususunda insanlara örnek olurlar. Bir kısmı da mü’minlerin affedilmesi ve derecelerinin yükselmesi için Allah’a dua ederler. Bu sûretle de diğergâmlık ve emre itaat etmenin güzel bir nümûnesini teşkil ederler.[6]

Dipnotlar:

[1] Hûd, 77-82; Hicr, 59-69; Meryem, 17-21; Necm, 67, 13-17; Tekvîr, 23. [2] Bakara, 177, 285; Nisâ, 136. [3] Bkz. Bakara, 30-34; A‘râf, 11, 27; Hûd, 69-70; Hicr, 28, 51-52; İsrâ, 61, 92; Kehf, 50; Tâhâ, 116; Sâd, 71, 73; Necm, 5; Tahrîm, 6; Tekvîr, 20. [4] Tafsilat için bkz. Prof. Dr. A. Saim Kılavuz, İslâm Akaidi ve Kelam’a Giriş, s. 172-185; M. Sait Özervarlı, “Melek” mad., DİA, XXIX, 40-42; İslâm’a Giriş -Gençliğin İslâm Bilgisi-, s. 257-261. [5] Prof. Dr. M. Said Ramazan el-Bûtî, İslâm Akâidi, s. 293-295. [6] Prof. Dr. Süleyman Uludağ, İslâm’da Emir ve Yasakların Hikmeti, s. 66-67.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Ebedi Yol Haritası İslam, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

MELEK NEDİR?

Melek Nedir?

MELEKLERİN ÖZELLİKLERİ

Meleklerin Özellikleri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.