İslam'da Musikinin Yeri ve Enderun Usûlü Teravih

RÖPORTAJ

Efendimiz’in çeşitli tavsiyeleri ve ezânı, sesi güzel olan Hz. Bilâl-i Habeşî’ye okutması, güzel ses ve nağmelerin önemini vurgularken, mûsikî ilminin gelişmesine ve zamanla birçok formun oluşmasına zemin hazırlıyor. Tüm insanlığa yapılan ezân dâveti ile salâlar, temcidler, münâcaatlar, tesbihler, Kur’ân kırâati, Mevlid icrâları dînî mûsikî formlarının başında yer alıyor. Bütün bu formların birleştiği bir usûl olan Enderun usûlü ise Ramazan ayı ile beraber yeniden gündemimize girmiş bulunuyor. Biz de dinde musikinin yeri ve enderun usûlü teravih namazları hakkında Mihrimah Sultan Camii İmam Hatipleri Kerim Öztürk ve Hasan Lütfi Ramazanoğlu hocalarla konuştuk...

Röportaj: Abdullah Güner - Ömer Faruk Yasin

MUSİKİYE KARŞI KESKİN BİR DURUŞ YOK

Efendim, musikinin dinimizdeki yeri nedir?

Kerim Öztürk: Namaz içerisindeki tilavet, ezan dâhil, cami musikisinin tüm formlarında musiki var. Dolayısıyla musikisiz bir hayat, aslında yok. Efendimiz – sallâllâhu aleyhi ve sellem -'in Kur’an tilavetiyle alakalı Ebu Musa el-Eşarî’ye şöyle bir ifadesi var: “Ya Eba Musa, sana Dâvud –aleyhisselam-‘ın mizmarlarından bir mizmar yani bir sadâ örneği verildi” buyuruyor. Efendimiz –sâllâllahu aleyhi ve sellem-‘in, Mekke’nin fethinde şehre girdiğinde Feth suresini okurken terci yaptığı, sesini oynatarak, sesine makamsal bir boyut katarak okuduğu rivayet ediliyor.

[caption id="attachment_9081" align="alignright" width="370"] Hasan Lütfi Ramazanoğlu ve Kerim Öztürk[/caption]

Hatta o makamın çargâh makamı olduğu söyleniyor.

K.Ö.: Evet, çargâh makamı olduğu söyleniyor. Hatta büyük bestekârların genellikle lâ dini musikide çargâh makamında çok fazla beste vermedikleri görülüyor.

Musikinin aleyhinde bir duruş gözlemliyor musunuz?

K.Ö.: Musikiye mutlak manada bir karşı duruş yok aslında. Karşı duranlarda; sadece Kur’an lafızlarının bozulması korkusu var. Kur’an lafızlarının ve manasının ikinci plana düşeceği; musikinin öne çıkması ile Kur’an’ın öznelikten çıkacağı korkusuyla karşı durmuşlar. Teşvik edenler de Efendimiz'in –sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu hadis-i şerifini örnek göstererek demişler ki: “Musikinin insan ruhuna tesir eden bir yönü vardır. Kur’an, ezan vb. musiki ile okunduğu zaman, bunların insanın ruhunu etkileyici bir yönü olur. Bu sayede belki de manaya nüfuz, manaya intikal daha kolaydır, çünkü musiki kapılar açıyor” diyerek, bu işin yasak olmadığını, mübah olduğunu, hatta müstehab olduğunu ifade eden İslam âlimleri var.

"KUR'ANI SESİNİZLE SÜSLEYİN"

Efendim, hadis-i şerifte “Zeyyin-ul Kur’ane bi esvatikum” buyuruluyor sanırım.

K.Ö.: Evet, yani “Kur’an’ı sesinizle süsleyin” buyuruluyor. Kur’an’daki o güzellikleri, sesinizin lahuti boyutuyla ortaya çıkarın, daha da güzel anlamında bir ifade. Kur’an zaten güzel. Biz konuşurken de malum, sesimiz belirli perdelerde dolaşıyor. Bunun da bir musikisi var. Kur’an da bir sanat şaheseri ve Kur’an’ın kendi içinde, meddi arızlarında, meddi ivazlarında, gunnelerinde, bir ritmi var.

"FÂSIKIN FISKINI ARTTIRAN MUSİKİYE DİN ZATEN KARŞIDIR"

Musikinin nasıl kullanıldığı sorunu bu tartışmaların kaynağını oluşturuyor aslında, değil mi hocam?

K.Ö.: Eğer fâsıkın fıskını arttıracak bir şekilde kullanılıyorsa, evet, musiki doğru değildir.

Rakı sofralarına meze olacak bir musikiyi eleştirmek gayet tabii bir hak o zaman.

Evet, ona karşıyız ve din de ona karşı zaten. Bir de Kur’an lafızlarına birebir şarkı nağmelerinin giydirilmesine karşı bir tavır söz konusu. Onların da haklı sebepleri var. Ama beri tarafta musiki mübahtır hatta müstehaptır diyenlerin de haklı sebepleri var. Burada musikinin kendisinin nasıl olup olmadığı ile ilgili değil de nasıl kullanıldığıyla ilgili bir tartışma ve anlaşmazlık var.

ENDERUN USÛLÜ TERAVİHİN ORTAYA ÇIKIŞI

Efendim, Türkler olarak da musikiye bir aşinalığımız var. Çeşitli şekillerle geleneklerimizde yer edinmiş musiki. Bunlardan biri de Enderun usulü teravih. Öncelikle bu usulün ortaya çıkış sürecini anlatır mısınız?

K.Ö.: Enderun usulü, sarayda ortaya çıkmış. Malum teravihin kökü “terviha” kelimesine dayanıyor ki manası dinlenmektir.  Teravih, aralarda durarak, dinlenerek kılınan bir namaz. Bu aralarda eskiden hadis, tefsir ve bunlara benzer sohbetler yapılır, meşrubatlar içilir ve tekrar ibadetlere devam edilirmiş. İlk Hamâmizâde İsmail Dede Efendi ile ortaya çıkıyor. Sarayda oluşan bu usul vakfiyelerden kendilerine özel tahsisat ayrılmış saray müezzinleri, eyyam-ı mübareke dediğimiz özel zamanlarda, bayram günlerinde müezzinlik yapan şahsiyetler tarafından, “selatin” dediğimiz sultan camilerinde uygulanmaya başlanıyor. Enderun teravih böylece yaygınlaşmaya başlamış.

[caption id="attachment_9642" align="alignright" width="350"] Enderun Teravih'i Valide-i Atik Camii'nde huşu içerisinde eda edilirken...[/caption]

ENDERUN USÛLÜ TERAVİH TERTİPLERİ

Enderun usulü teravihin ne tür uygulamaları var?

K.Ö.: Farklı uygulamaları var ama size bir tertibini örnek olarak anlatayım. Yatsı namazından önce minareden temcitler, münâcâtlar ve ilahiler okunur. Daha sonra yine minareden salâ ve çift ezan okunuyor. Gülbankten sonra Rast makamında kamet getiriliyor, sonra da yatsı namazının farzında Fatiha ve zamnı sûre yine rast makamında tilavet ediliyor. Eğer sesi imam müezzine verecekse teravih namazının ilk dört rekâtının sonunda Isfahan ilahi okunmuyor. Arka safta cumhur müezzinler Isfahan makamında salât-ü selam getirir ve teravihe davet ederler. Böylece teravih namazı başlar. İlk dört rekâtın tilaveti Isfahan makamında olur. Eğer ikişerli kılınacaksa ikinci rekâtın sonunda yine Isfahan selam verir imam efendi, salât-ü selam yine aynı makamda yapılıp devam edilir. İlk dört rekâtın dördüncüsünde imam Sabâ makamına geçer. Selam verildikten sonra cumhur müezzinler Sabâ makamında ilahi okurlar ve salât-ü selamı yine Sabâ makamında getirirler. Çünkü ikinci dört rekât bu makamda eda edilecek. İkinci dört rekâtın sonuncusunda imam tilaveti Hüseynî makamında yapar. Ardında Hüseyni ilahiler okunur ve salât-ü selam getirilir. Üçüncü dört rekât da Hüseynî olarak eda edilir. İmam efendi yine son rekâtta ama bu sefer Eviç makamı olarak tilavet eder, selamdan sonra Eviç makamında ilahi ve salat-ü selam getirilir ve dördüncü rekât bu makamla eda edilir. Ardından aynı şekilde Acemaşiran makamına geçilir ve teravih bu makamla biter.

Eğer vitir namazından önce eğer salat-ı ümmiye okunacaksa teravihin son rekâtında imam Segâh makamına geçer ve orada bırakır. Farklı şekilde de olabilir; örneğin,  Mâhur makamı, Acemaşiran makamına uygun olduğu için imam namazı Acemaşiran sonlandırır ve Mahur makamında Salat-ı Ümmiye okunabilir. Bunların ardından Sermüezzin tarafından kaside okunur ve duaya geçilir. Dualar edilirken müezzinle “âmin, âmin, âmin” diyerek hocaya eşlik ederler. Duanın sonunda imam ellerini yüzüne kapatırken bütün müezzinler “V’el hamd’ü lillahi rabbi’l âlemin” derler ve tekrar salât-ü selam edip vitre davet ederler. Vitir bittikten sonra selam verilir, tesbihatten önce Ayet’el Kürsi cehrî olarak okunur. Ardından müezzinler belirli aralıkla, sesli olarak tesbihâte eşlik ederler ve en son Kur’an’ı Kerim ile namazımız bitmiş olur.

Enderun usulüne insanların yaklaşımı nasıl oluyor?

Hasan Lütfi Ramazanoğlu: Bütün bunlar sanat ve estetik arayışının bir neticesi. Kimilerine göre bu bid’at. Eğer öyle bakacaksak bugün müezzinliğin yapılması dahi bid’attir, denebilir. İnsanlar bu tür uygulamalardan haz almayabilir. Katılmamaları daha uygun olur.

K.Ö.: Bedii zevkleri olan, tabiri caizse ibadeti zevk ile yorulmadan kılmak isteyenlerin tercihleri oluyor bu tür uygulamalar. Kimseyi zorlayamayız. Bu bir ruh işidir.

H.L.R.: Bu bir tercih meselesi haddi zatında. Biz normalde 20 rekât kılıyoruz mesela. Bazıları 8 rekât kılıyor; bazıları ikişer rekât kılarken, bazıları dört rekâtta bir selam veriyor; 8 rekâtta bir selam veren var. 20 rekâtı hiç ara vermeden kılanları dahi duyuyoruz. Ama bu usule aykırıdır. “Terviha” kelimesinden geldiğini söylemiştik. “Terviha”  dinlenmek demek. Bazen bunun da tam tersi oluyor biliyorsunuz. “Jet imam” adı altında hızlı kıldırmak gibi bir problem de var.  Biz Diyanet’in tavsiyesi ile ikişer rekâtlar hâlinde kılıyoruz.

CİDDİ BİR ÇALIŞMA VE BİLGİ GEREKTİRİYOR

Hocam namaz kılarken makamlar arasında geçişler oluyor, malum usule uygun şekilde kıldırmak ve kılmak için de bir dikkat gerekiyor. Zorlanıyor musunuz?

K.Ö.: Bu artık sevk-i tabii gibi oluyor belli bir çalışmadan sonra. Bir müddet sonra bunları düşünmüyorsunuz. Cemaat için de aynı durum söz konusu. Merak salanlar zaten belirli bir nota bilgisine sahipler, bilmeyenler için de pek sorun olmuyor, bilmiyorlar çünkü. Biz orada hangi makama nasıl geçeceğimizi düşünmüyoruz; okuyacağımız âyeti düşünüyoruz.

H.L.R.: Bu 3-5 günlük çalışmayla olacak şey değil zaten. Aksine 3-5, belki de 10 senelik bir çalışmayla oluyor ve doğal bir hâle bürünüyor.

K.Ö.: İmamın da müezzinlerin de nota bilgileri olacak. Sadece bir tarafın bilgisi de yetmez. İkisinin birlikte yapabileceği bir şey ve iki taraf da birbirlerinden emin olmak zorunda. Bir tertibe göre sesi imam verirken, diğer bir tertibe göre sesi müezzin veriyor. Mesela Isfahan makamı bir ilahi okunacaksa sesi müezzinler verir imama. Örneğin, Sabâ ilahiden sonra Hüseyni salât-ü selam getirerek, imama “Bu dört rekât Hüseynî kılınacak” der gibi ses veriyorlar. Bu ilimle alâkalı bir şey. Eğer bu bilgi yoksa olacak bir iş değil; var olan için de sorun değil. Siz araba kullanırken vites atacağınız zaman düşünüyor musunuz, nasıl değiştireceğinizi?

 DİNİ MUSİKİNİN KAYNAĞI CAMİLERDİR

Dini musiki deyince, “Tekke Musikisi”, “Tasavvuf Musikisi” gibi bir ayrıma da gidiyoruz. Bunlar hakikaten birbirlerinden ayrı mı? Ya da böyle bir ayrıma gitmek doğru mu?

K.Ö.: Bütün bunların kaynağı camidir azizim. Fakat, yalnızca enstrüman yok. Baktığınızda ezanı belli bir makamâtla okuyoruz. Her vaktin kendine özgü makamları var. Bugün sabah vaktinde ezan, Sabâ makamı ile okunuyor. Öğle ve ikindi ezanları yerine göre Uşşak, Hicaz, Rast makamlarında okunur. Fakat Nihavent gibi ara makamları, ezanın geneline yayarak okumak doğru olmaz. Arada geçki olursa güzel olur. Çünkü boylu boyunca okunduğunda, makam kaygısı ön plana çıkıyor.

H.L.R.: Hangi makam olursa olsun, şarkılarda uygulanan tavır ve nağmeleri ezanlara birebir taşımak acemilik olarak kabul edilir. Çünkü bu makamların orijinal, vakur bir hali, doğal bir seyri vardır. Cami musikisinde, aşr tilavetinde, ezanda, kamette ve mihrabiyelerde o vakur hali kaybetmemek lazım. Şarkı okur gibi değil de o makamların imkânlarını kullanarak yine Kur’an okunacaksa Kur’an okur gibi, ezan okunuyorsa ezan okur gibi daveti en güzel şekilde yapmayı hedefleyerek, o gayretle bu işi yapmak lazım.

K.Ö.: Nihavent gibi makamlar Batı müziğine daha yakın. Bizim ana makamlarda olduğu gibi ara sesler yoktur. Dolayısıyla bu tür makamlar insanı da yoruyor, dinleyenleri de. Fakat Rast okurken arada bir Nihavent, bir Nikriz gösterip Rast makamına dönersen çok güzel olur. Bu makamları arada çeşni olarak kullanmak lazım. Bu ana omurgadan, yani Hüzzam, Rast, Uşşak, Hicaz, Sabâ, Hüseyni gibi makamlardan kopmamak lazım.

Efendim dini musikiye baktığımızda ilahilerin, kasidelerin, genel olarak eserlerin daha çok uhrevi bir arzu ile yazıldığını görüyoruz ve dinlemekte de bir sakınca görmüyoruz. Fakat bu eserleri ortaya koyanlar aynı zamanda insanlar yani “beşer”ler.  Bu insanlar âşık da oluyorlar ve şarkı formunda eserler de ortaya koyuyorlar. Biz de musikiyi dini ve lâ dini olarak ikiye ayırıyoruz. Biri tercih edilirken, diğeri göz ardı ediliyor. Sizin bu konudaki fikriniz nedir?

K.Ö.: İlahilerin içerisinde Allah ve peygamber sevgisi gibi uhrevi duygular ön plandayken, diğerlerinde ise daha çok dünyevi duyguların ön planda olduğu görüntüsü var. Herkes tarafından şarkı olarak bilinen, Amir Ateş’in bestesi var, “Bir kızıl goncaya benzer dudağın”. Bu peygamber efendimiz –sallallâhu aleyhi ve sellem- için yazılmıştır. Diğer taraftan Alâeddin Yavaşça Bey’in çok güzel ilahileri var. Fakat insanlar bilmiyorlar.

H.L.R.: Teknik değil de uygulama hususunda bir ayrım yapılabilir. Bu eserlerin meyhanede veya başka uygunsuz ortamlarda istimal edilmesi daha büyük bir problem. Şarkıları da itham etmemek gerekiyor. Ne için yazıldığını bilemiyoruz. Eserin kendisi ulvî duygularla yapılmış olabilir. Siz onu daha nezih bir ortamda, daha ulvi duyularla okursanız o da sizin olur.