İslam’da Müzikli Eğlence Caiz midir?
Teganni caiz midir? Mezhep imamlarının müzikli eğlence ile ilgili görüşleri.
Dört mezhep imamının müzikli eğlence ile ilgili görüşleri.
MÜZİKLİ EĞLENCENİN HÜKMÜ
1) Hanefîlerin görüşü:
Hanefîlere göre fuhşu ve günahı beraberinde getiren teganni caiz değildir. Son devir fakihlerinden İbn Âbidîn (ö.1252/1836) bu konuda şöyle demiştir: “Haram olan tegannî bir erkeğin veya bir kadının yahut şarabın heyecan uyandıran niteliklerini anlatan şarkı türü sözcüklerle, Müslüman veya zimmiyi (ehl-i kitap tebea) hicveden sözlerdir. Ancak bu gibi sözleri sırf şiir söylemek veya fesahat ve belâgatını göstermek için okursa caiz olur. Mevcut olmayan bir kadının niteliklerini dile getiren tegannî de caizdir. Ancak bu sözleri bir takım müzik aletleri eşliğinde söylerse, yine kaçınmak gerekir. Bazı bilginler de eğer kafiyeleri dizmek ve fasih konuşmak gayesiyle makamlı okursa bir sakıncası yoktur demiştir. Yalnızlığını gidermek için tegannîde bulunmanın da bir sakıncası olmadığı söylenmiştir.[1]
Büyük müfessir el-Kurtubî (ö.971/1273) musikinin lehinde ve aleyhinde olan bazı hadisleri zikrettikten sonra şöyle demiştir: “Bu ve benzeri hadisler yüzünden İslâm bilginleri teganninin haram olduğunu söylemişlerdir. Bu çeşit tegannî nefisleri fuhşa tahrik eder ve arzuları tatmine teşvik eder. Sükûnet halindekini harekete getiren ve gizliyi açığa çıkaran lâübaliliğe yol açar. Bu çeşit şarkıda kadının anılması ve güzelliğinin tasvir edilmesinde ve şarabın anılmasında insanı heyecana götüren bir yön vardır. İşte böyle bir tegannî ve eğlencenin yasaklandığı konusunda görüş birliği vardır.[2]
Diğer yandan el-Kurtubî haram olan kazançları şöyle sıralamıştır: “Haram olduğu konusunda görüş birliği bulunan kazançlar şunlardır: Faiz, zina ücreti, rüşvet, ağıtçı kadının aldığı ücret, şarkıcının ücreti, hıyânet (zimmet) yoluyla mal almak, gayptan ve göklerden haber vermek üzere alınan ücret; çalgı çalmak, oynamak ve benzeri bütün bâtıl yollarla alınan ücret.” [3]
2) Mâlikîlerin görüşü:
Mâlikî fakihlerinden Ebû Bekir İbnü’l-Arabî (ö.543/1148) şöyle der: “İçinde Mâlik b. Enes’in (ö.179/795) de bulunduğu çoğunluk bilginlere göre teganni kalbleri heyecana getiren eğlencelerdendir. Ne Kur’ân’da ve ne de sünnette onun haram olduğuna dair açık bir delil vardır. Bunun aksine sahih hadiste mübah olduğuna delil vardır. Nitekim Hz. Ebû Bekir bir gün Hz. Âişe’nin yanına girer. O anda onun yanında Ensar’ın mersiyelerini söyleyen iki cariye vardır. (Bu hadisin tamamını yukarıda yazmıştık). Bu duruma göre tegannî (şarkı terennüm etmek) haram olsaydı, dış görünüş bakımından Hz. Ebû Bekir hoş karşılamasa da, Hz. Peygamber’in evinde böyle bir tegannî’nin olmaması gerekirdi. Hz. Peygamber ruhsat ve merhamet yoluyla onu kabul ile karşıladı. Sonuçta tegannînin haram olduğuna dair nakledilen her hadis ve söylenen her delil senet yönünden de inandırıcılık bakımından da zayıftır. Hz. Peygamber’den sabit olan husus, O’nun iki bayramda ve bağırıp çağırmaksızın ölüye ağlarken teganniye ruhsat verdiğidir.” [4]
Diğer yandan Mâlikî mezhebi müctehitleri şarkı dinleme konusunda şu şartları öngörmüşlerdir: “Tegannî (şarkı terennümü) müzik aletli olmamak, sürekli bulunmamak ve toplum içinde ünlü olmamak şartıyla şarkı dinlemek mekruhtur. Çünkü sürekli olarak teganni (şarkıcılık- ile uğraşmak insanın mürüvvetini düşürür ve şahitlik yapma hakkının düşmesine de neden olabilir.” [5]
3) Şâfilerin görüşü:
Şâfilere göre tegannî ile ilgili deliller onun mübah olduğunu gösterir. Çünkü bunda develeri yürütmeyi canlandırma, uyuyanı uyandırma gibi yararlar da vardır. Onu dinlemek de dinletmek de mübahtır. Aletsiz tegannî’de bulunmak ve dinlemek mekruhtur. Hz. Âişe hadisinin varlığı bunun haramlık yönünü düşürür.[6]
Büyük İslâm bilgini el-Gazzâlî (ö.505/111), el-İhyâ adlı eserinde musiki konusuna geniş yer vermiş, bununla ilgili delilleri karşılaştırarak şu sonuca varmıştır: Musiki ister insan sesi isterse bir müzik aleti ile icra edilsin, bunu icra edenin veya dinleyenin durumuna göre haram, mekruh, mübah, hatta müstehap olabilir. Şöyle ki; dünya arzusu ve şehvet hisleri ile dolu olan gençler için yalnızca bu duyguları tahrik eden müzik haramdır. Vakitlerinin çoğunu müziğe harcayan ve bununla uğraşmayı alışkanlık haline getiren kimse için müzik mekruhtur. Güzel sesten zevk alma dışında bir duyguya kapılmayan kimse için müzik mübah; Allah sevgisi ile dolup taşan, duyduğu güzel ses kendisinde sadece güzel duyguları harekete geçiren kimse için ise müzik müstehaptır.
Diğer yandan nass ve kıyas şarkı, ney, davul, def ve benzeri müzik âletlerini dinlemenin mübah olduğunu gösterir.[7]
Şâfi fakihlerinden el-Mâverdî (ö.450/1058) tegannî hakkında şöyle der: Hicazlılar vecdi arttırması ve beraberinde haramın bulunmaması şartıyla, tegannîye sürekli olarak ruhsat vermişlerdir.[8]
Sonuç olarak Hz. Peygamber bazı evlenme merasimlerinde ve bayram günlerinde kız çocuklarının def çalarak şarkı söylediklerini duymuş ve buna engel olmak istememiştir. Hatta Hz. Âişe’nin büyütüp evlenmesine öncülük ettiği yetim bir kızın koca evine götürülürken, yanlarında niçin defçi bir kadın götürmediklerini Allâh’ın elçisi, Hz. Âişe’den sormuştur.[9] Bütün bu delil ve uygulamalar fuhuş, içki, kumar gibi haramları beraberinde getirmemek ve şarkının sözleri de kadın ve şarap tasviri veya mü’minleri hicvetmek gibi unsurlar taşımamak şartıyla dinlemenin mübah olduğunu gösterir. Ancak gerek şarkı ve gerekse müzik, dinleyenin cinsel duygularını tahrik ediyor, fuhuş ve içkiye teşvikte bulunuyorsa mü’minlerin bu gibi şarkı, türkü ve müzik âletleriyle icra edilen ses gösterilerinden uzak kalması gerekir.
Diğer yandan kadının şarkısı yine kadınlarca dinlenmelidir. Çünkü kadının sesinin özellikle şarkı melodileri eklenince, erkek bakımından cinsel duyguları tahrik ettiğinde şüphe yoktur. Özellikle şarkıcının kendisini bizzat veya televizyon kanalında görüntü ile birlikte dinlemenin mânevî riski daha büyüktür.
Bu yüzden mü’min düğün, bayram vb. sevinçli günlerinde güzel ses ve nezih bir müzik âleti icrası dinlemek istiyorsa bu arzusunu günümüzde kaset hâline getirilen ilâhi, kaside, Kur’ân-ı Kerîm, dini musiki dinlemekle yetinmeyi şiar edinmelidir. Bununla birlikte düğünlerde hanımların kendi aralarında olmak üzere, def, kaset vb. âletlerden yararlanarak nezih bir eğlence yapmaları da İslâm’ın ruhuna uygun düşer.
Dipnotlar:
[1] İbn Abidîn, Reddü’l-Muhtâr, V, 305; Terc. age, XV, 344; İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadir, VI, 35, 36. [2] Kurtubî, age, XVI, 54. [3] Kurtubî, age, II, 3. [4] İbnü’l-Arâbi, Ahkâmü’l-Kur’ân, III, 9, 10. [5] el-Hattâbî, Mevâhibu’l-Celil, VI, 135. [6] Şirbînî, Muğnîl-Muhtâc, VI, 428. [7] Gazzâlî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn, II, 238 vd. III, 109. [8] İsmail Kaya, «Tegannî» md. Şamil İslâm Ansik., VI, 157 vd. [9] bk. Tirmizî, Nikâh, 6; Miras, Tecrîd-i Sarih Terc. III, 151 vd.
Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, Erkam Yayınları