İslam’da Tazim Göstermenin Hükmü
Tâzîm ne ifade eder? İslam’da Allâh’a veyahut Cenâb-ı Hakk’a karşı tâzîm göstermenin hükmü nedir?
Tâzîm, îmandan neş’et eden takvâ, muhabbet, tevâzû, kadirşinaslık gibi güzel duyguların ve kalbî hassâsiyetlerin bir hâsılasıdır.
İslâm’ın özü kısaca şu iki ölçü çerçevesinde târif edilmiştir:
- “Tâzîm li-emrillâh”, yâni Allâh’ın emirlerini titizlik ve ihtirâm içinde yerine getirmek.
- “Şefkat alâ halkillâh”, yâni Yaratan’dan ötürü yaratılanlara şefkat ve merhamet göstermek.
İSLAM’DA TAZİM GÖSTERMENİN HÜKMÜ
En büyük edep, Cenâb-ı Hakk’a karşı tâzîm göstermektir. Bunun da en güzel ve güçlü tezâhürü ibâdetlerde kendini gösterir. Daha sonra, Allâh’a yakınlık derecelerine göre diğer varlıklara hürmet duygularıyla yaklaşmaktır. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:
“…Her kim Allâh’ın şiarlarına (dînin alâmetlerine) tâzîm gösterirse, şüphesiz bu, kalplerin takvâsındandır.” (el-Hac, 32)
Buna göre namaz, Kur’ân-ı Kerîm, Ezân-ı Muhammedî, kurban gibi nice mukaddes emânetler ile Kâbe-i Muazzama, Safâ-Merve Tepeleri gibi nice kudsî mahaller, hep Allâh’ın birer şiârı hükmündedir. Hac ve umre esnâsında, bunlara hürmette kusur etmeyip bilhassa tâzîm göstermek îcâb eder. Kâbe’ye doğru ayak uzatarak oturmak veya yatmak, o mübârek mekânlarda boş ve mâlâyânî konuşmalarda bulunmak, bilhassa Kur’ân-ı Kerîm’i saygısız bir şekilde tilâvet etmek, dinlemek ve tâzîmi zedeleyecek şekilde onu yere koymak gibi nâhoş davranışlardan sakınmak gerekir.
Allâh -celle celâlühû-; Zât-ı İlâhî’sine, peygamberlerine, velîlerine ve mukaddes emânetlere hürmet ve tâzîmde bulunanları âbâd eylemiş, üzerlerine dâimâ rahmetini indirmiştir. Nitekim Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- içlerinde bulunduğu müddetçe, Mekke müşriklerine dahî azâb etmemiştir.
Kur’ân-ı Kerîm’de ibretli kıssaları anlatılan Firavun’un sihirbazları, Allâh’ın şiarlarına tâzîmin getirdiği müstesnâ nâiliyetlere en güzel misallerden biridir. Nitekim Firavun, Hazret-i Mûsâ -aleyhisselâm-’ın mûcizeleri karşısında âciz kalınca, Mısır sihirbazlarını topladı, onlara büyük mükâfatlar va’detti. Lâkin sihirbazlar, musâbakaya başlarken Allâh’ın Peygamber’i Mûsâ -aleyhisselâm-’a nezâketle tâzîm gösterip öncelik hakkını onun tercihine bıraktılar. Bu nâzik tavır, Cenâb-ı Hakk’ı hoşnut etmiş olacak ki, daha o an sihirbazların gönüllerinde hidâyet muhabbeti neşv ü nemâ bulmaya başladı. Ardından da şâhit oldukları mûcizevî tecellîler, o kalbî zeminde îman şerefini tatmalarına vesîle oldu. Hem de öyle bir îman ki, candan fedâkârlık mukâbilinde bile aslâ tâviz verilmeyen kâmil bir îman…
TAZİM SIRRININ TECELLİLERİ
Hazret-i Mevlânâ bu kıssada sergilenen, Allâh’ın şiarlarına tâzîm sırrının tecellîlerini şöyle ifâde buyurur:
“Sihirbazlar, büyük bir peygambere, Allâh’a yakın yüce bir kula, müsâbakanın başında öncelik tanıyarak gösterdikleri nezâket, iltifat ve hürmet dolayısıyla tevhîd akîdesine geldiler, fakat o büyük peygamberle müsâbakaya çıkmaları sebebiyle de cezâya uğradılar.”
OSMANLI'NIN TEMELİNİ OLUŞTURAN MANEVİ DİNAMİKLER
Osman Gâzî’nin Kur’ân-ı Kerîm’e hürmet ve tâzîmi neticesinde gördüğü rüyâ ve bu rüyâyı tâbir eden Şeyh Edebali Hazretleri’nin kızını onunla evlendirmesi de meşhur bir hâdisedir. Bu sebeple dünyâ târihinin en uzun ömürlü devleti olan Osmanlı’nın temelinde Kur’ân-ı Kerîm’e karşı gösterilen hürmet, tâzîm, muhabbet, nezâket ve hizmetin bulunduğunu söylemek mümkündür.
Kuvvetini Kur’ân-ı Kerîm’e dâsitânî bir hürmetten alan bu Devlet-i Aliyye, daha sonra mukaddes emânetlere sâhip olunca, onları da târihte misli görülmemiş bir tâzîm ile muhâfaza etmiş, ayrıca Harameyn-i Şerîfeyn’e, lâyık olduğu hürmet ve kudsiyete münâsip bir sûrette uzun asırlar hizmet etmiştir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları