İslam’da Tebliğin Önemi

İslam’ı anlatmanın, Kur'an eğitimi vermenin yasak olduğu dönemlerde Anadolu’yu köy köy gezen ve İslam’ı anlatan nice yiğit, cesur hoca ve alimler bir kez daha dini tebliğin önemini göstermişlerdir.

Müslümanların maddî ve mânevî gayretlerinin zayıflamasıyla, gün gelmiş, Allah demek, İslâm’ı anlatmak suç hâline gelmişti. Yıllar süren ve kimi yerlerde cenâze kaldıracak hoca bulunamaz hâle düşülecek kadar vahimleşen bu dinsizlik cereyânının, memleketimizde İslâm’ın kökünü kazıyamaması, hep o fedâkâr, cesur ve gayretli hocalar ve ârifler eliyle olmuştur. Samanlıklarda, dağlarda, tarlalarda gizli-saklı çocuk okutmuşlar, bu memleketi Kur’ân’sız bırakmamışlardır. Bu büyük zâtlardan Mahmud Sâmi Efendi Hazretleri; at arabalarıyla köy köy dolaşarak, Allâh’ın dînini yaşama ve yaşatma azmini göstermiştir. Uzun yıllar Sâmi Efendi’nin hizmetinde bulunan merhum pederim Musa Efendi Hazretleri de Anadolu’ya nice yolculuklar yaparlardı. Seyahat vasıtalarının ve yolların günümüz kadar müsait olmadığı o devirlerde, bu ziyaretler ve gayretler, hânelerinden uzak bir şekilde 20 gün sürerdi. Anlatmışlardı: Gittikleri bir beldede, konaklayabilecekleri bir kardeş yoktur. İslâmî hassâsiyete sahip olanı bulunamayacağından, otelde de kalmak istemezler. Bir camiye giderek, müezzin efendiden battaniye istemiş ve camide gecelemişlerdir.

Musa Efendi Hazretleri, hastalığının en şiddetli anlarında dahî; “Yâ Rabbî! Bana sıhhat ve güç ihsan buyurup, köy köy dolaşarak kardeşlerimin hizmetinde bulunmayı nasîb eyle!” diye duâ hâlindeydi.

Onun bu hizmet ve gayret iştiyâkı Hazret-i Ömer’in şu temennîsine benzer: “Hayatta olursam inşâallah halkın içinde bir sene gezeceğim. Biliyorum ki insanların, bana ulaşmayan ihtiyaçları var. Valileri o ihtiyaçları bana bildirmiyor, kendileri de bana ulaşamıyorlar. Şam’a gideceğim, iki ay orada kalacağım. Sonra Cezîre’ye gidip iki ay orada kalacağım. Sonra Mısır’a gidip iki ay orada kalacağım. Sonra Bahreyn’e gidip iki ay orada kalacağım. Sonra Kûfe’ye gidip iki ay orada kalacağım. Sonra Basra’ya gidip iki ay orada kalacağım. Vallâhi o sene ne güzel bir sene olacak!” (Taberî, Târîh, Beyrût: Dâru’t-Türâs, 1387, IV, 201-202) Bugün ömrü İslâm’ı yaşama ve yaşatma gayretleriyle dopdolu geçirmenin bir başka faydası da devrin belâ ve musîbetlerinden muhafaza olmaktır. Kaynak: Osman Nuri Topbaş,

Yüzakı Dergisi, Yıl: 2017 Ay: Aralık Sayı: 154

 

İslam ve İhsan

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN İSLAM’A DAVET MEKTUPLARI

Peygamber Efendimiz’in İslam’a Davet Mektupları

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.