İslâm’da ve Tasavvufta Kadın-Erkek Eşitliği Konusu Nasıldır?
İslâm’da ve tasavvufta kadın-erkek eşitliği konusu nasıldır? Mutasavvıflar kadının tasavvufla ilgisi konusuna nasıl yaklaşmaktadır? Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz cevaplıyor.
İslâm’da erkek ve kadın kişilik, ibâdet ve kulluk sorumlulukları açısından müsâvîdir. Ancak yaratılış, yapı ve karakter açısından Allah Teâlâ iki cinsi farklı sorumluluklarla mükellef tutmuştur. Ahzâb sûresinde bulunan “müslimîn ve müslimât” “müminîn ve müminât” lâfızlarıyla başlayan âyet-i kerîmede erkek ve kadının on konuda eşit olduklarına özellikle dikkat çekilmiştir.[1]
Âyette geçen on konu arasında cihâd yer almamaktadır. Bunun anlamı kadınların cihâdla ilgili bir sorumluluklarının bulunmadığıdır. Kadınlar eş ve anne olarak psikolojik ve dâhilî hizmetlerden sorumludur. Erkekler ise baba ve eş olarak hâricî ve sosyal hizmetlerden sorumludur.
Âyette zikri geçen sıfatlara sâhip olan kadın, erkekten geri değildir. İbâdet ve tâatta, irfân ve idrâkte Râbia misâli erkekleri geçen kadınlar her zaman olmuştur. Bunlar kadınlıkları sebebiyle asla horlanamaz. Nitekim Abdurrahman Câmî, Nefehât’ında Râbia Adeviyye gibi âbide kadınları anlatırken şöyle bir şiir nakleder:
Dediğim gibi olduğunda kadınlar
Ricâle üstünlüğünde ne şüphe var?
Müzekkerlik olmaz ay için iftihâr
Müenneslikten gelmez güneşe bir âr.[2]
Dipnotlar:
[1]. el-Ahzâb, 33/35.
[2]. Kadınlar Râbia vasfında olduklarında onların sıradan erkeklerden üstünlüğünde şüphe yoktur. Çünkü sâdece müzekker/erkek olmak bir üstünlük vesîlesi değildir. Eğer öyle olsaydı müzekker/erkek olan ayın, müennes/dişi olan güneşten daha üstün olması gerekirdi. Oysa ay, müzekkerliğine/erkekliğine rağmen ışığını, müennes olan güneşten almaya devam etmektedir. Üstünlük cinsiyette değil, fazîlet ve takvâdadır. Bkz. Abdurrahman Câmî, Nefehâtu’l-üns min-hadarâti’l-kuds, thk: Mahmûd Abidî, Tahran 1375/1996, s. 613, trc: Lâmiî Çelebi, İstanbul 1286/1872, s. 692.
Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Soruda Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları