İslam’ı Hiçbir Sahada Unutma!
İslâm; ilâhî tâlîmatların, ilâhî emir ve yasakların tamamıdır. İslâm; hayatın bir kısmında tatbik edilip, bir kısmında unutulmamalıdır. İslâm, camiye hapsedilmemelidir. İslâm sadece zâhirî ibadetleri îfâ edip, sadece zâhirî haramlardan kaçınmaktan ibâret zannedilmemelidir.
Zâhir ve bâtın birbirini tamamlayan unsurlardır. Âdetâ fizikteki birleşik kaplar mesâbesindedir. Dâimâ zâhire bak, bâtını gör; bâtına bak zâhiri gör!..
Bu münasebetle;
Dînin bir sahasındaki kusur, her tarafa sirâyet eder. Kanadının biri kırık olan kuşun uçamaması gibi, zâhir veya bâtın kanatlarından birini ihmal eden mü’min de hiçbir mesafe kat edemez.
Günümüzde hayatın bazı noktalarında İslâm maalesef unutuluyor. Bazı günahları işlemek tabiî hâle geliyor. Bu da şeytanın bir hilesi.
FAİZDEN UZAK DURMAK
Meselâ fâiz, Allah ve Rasûlü’nün harp açtığı bir haram. Mü’minin iki dünyasını da harap edecek bir çirkinlik. Mü’min; fâiz mekânlarının önünden dahî, hızlı geçmeli. Mümkünse başka yolu kullanmalı.
Fakat kimi gafiller, fâize baştan üzülerek giriyor. Kendince; «Zaruret var, mecburiyetten giriyorum.» diyor. Sonra alışıp gidiyor. Allah korusun…
GÜNAHLARDA CAZİBE VAR
Dedikodu da böyle. Günahlarda bir câzibe var. Kişi başlangıçta dedikodu yaptığında üzülüyor. Vicdanı rahatsız oluyor. Sonra o rahatsızlığı umursamayıp o günahı işleye işleye tabiî hâle geliyor. Sempatik gelmeye başlıyor. Pişmanlık duygusunu dahî yitiriyor. Günahların bu seviyeye gelmesi fısk ve fücurdur.
TESETTÜRDEN VERİLEN FİRELER
Tesettürden verilen fireler de böyle. Âyet-i kerîmede cilbab buyuruluyor. Mantoyu çıkarıyor, ev kıyafetiyle sokağa çıkıyor. Baş örtülü, ama vücut hatları ortada. Böyle de olur, zannediyor. Hâlbuki yegâne ölçü, Allâh’ın rızâsı.
Misaller çoğaltılabilir. İhtilâtlar, sekreter çalıştırmalar, internette tefâhur ifade eden davranışlar vs.
Bu tür ahvalde, gafil insanlar, günahlarına ortak ararlar. Bahane olarak; «Herkes yapıyor, herkes fâize bulaşıyor, herkes gıybet ediyor.» derler. Hâlbuki bizim ölçü alacağımız toplum, ashâb-ı kiram toplumudur. Zira Cenâb-ı Hak buyurur:
“(İslâm dînine girme husûsunda) öne geçen ilk muhâcirler ve ensâr ile ONLARA TÂBÎ OLAN İHSAN SAHİPLERİ… İşte Allah, hepsinden râzı olmuştur…” (et-Tevbe, 100)
ÖLÇÜ: ASR-I SAADET İNSANI
Ölçü, günümüz değil asr-ı saâdettir. Bizim için örnek toplum, sahâbe-i kiram hazerâtıdır.
Her medeniyet, kendi insan tipini meydana getirir. Cenâb-ı Hakk’ın arzu ettiği insan tipi de asr-ı saâdet insanıdır.
«–Ben bu topluma göre gayet iyiyim!» ifadesi, boş bir lâkırdıdır. Hazret-i Mevlânâ’nın ifadesiyle «sözün maskarası» olmaktır.
Dolayısıyla demeli ki:
«–Acaba asr-ı saâdet insanı nasıldı, ben nasılım?»
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Sayı: 161