İslâm’ın Alâmeti Nedir?
İslam'ın alameti nedir? Mü’min ile kâfiri ayıran en önemli hususiyet nedir? Ebû Bekir Sıddîk -radıyallâhu anh- Müslümanları namaza nasıl çağırıyordu? Müslümanlar arasındaki dereceyide belirleyen amel hangisidir? Namaz kılan müminlerin özellikleri nelerdir?
Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- müslüman olan bir kimseye:
“İslâm’ın alâmeti namazdır. Kim ki gönlünü namaza vererek, vakitlerini, sünnetlerini gözeterek namazını edâ ederse, o mü’mindir.” (Kandehlevî, Fezâil-i A‘mâl, 255-256.) buyurarak ilk önce namazı öğretirdi. Namazın, dînin direği olduğunu, bu itibarla mü’min ile kâfiri ayıran bir husûsiyet taşıdığını beyân ederdi.
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in ashâbı da, namazdan başka amellerden herhangi bir şeyin terkini küfür saymazlardı. Ebû Bekir Sıddîk -radıyallâhu anh-, namaz vakitleri geldiğinde etrafındakilere şöyle derdi:
“Ey insanlar! Kalkınız! Yaktığınız ateşi namaz ile söndürünüz!”
DERECEMİZİ BELİRLEYEN AMEL
Namaz, sadece mü’minle kâfir arasında değil, mü’minle mü’min arasında da derece bakımından büyük bir farkı muhtevîdir. Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh- bu hususta şu rivâyeti nakleder:
Kudâa Kabîlesiʼnin bir aşîretinden iki kişi Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e gelerek müslüman oldu. (Daha sonra) onlardan biri (bir muhârebede) şehîd düştü. Diğeri(nin ölümü) bir sene geriye kaldı. Bir sene sonra eceliyle ölenin, şehîd olandan önce Cennet’e girdiğini rüyamda gördüm ve:
“Şehîdin derecesi çok daha yüksektir. Önce o Cennet’e girmeliydi…” diyerek bu işe hayret ettim.
Durumu Hazret-i Peygamber’e bildirdiğimde buyurdu ki:
“‒O, şehîd olan kardeşinden sonra Ramazan orucunu tutmadı mı? Bir senede altı bin şu kadar rekât namaz kılmadı mı? (O hâlde ikisi arasında bu kadar fark tabiî ki olacak!)” (Ahmed, Müsned, II, 333)
Tıpkı buna benzer bir başka hâdisede Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ashâb-ı kirâma:
“‒Bir sene sonra ölen kişi, bir sene boyunca daha fazla ibadet etmedi mi?” buyurdu.
“‒Şüphesiz öyle.” dediler.
Bunun üzerine Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“‒O bir senelik namazları içinde ondan daha çok secde etmedi mi?” diye sordu.
“‒Şüphesiz etti.” dediler.
Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de:
“‒Öyleyse ikisinin arasında yerle gök arası kadar fark vardır.” buyurdu. (Ahmed, Müsned, I, 163; İbn-i Mâce, Taʻbîru’r-Ru’yâ, 10)
NAMAZIN ÖZEL OLUŞUNUN HİKMETİ İLE İLGİLİ HADİS
Namazın bu büyük husûsiyeti, şu hadîs-i şerîflerde de beyân edilmiştir:
“Kişi namaza durduğunda Allah ona teveccüh eder. O namazdan ayrılınca, O da teveccühünü ayırır.” (İbn-i Ebî Şeybe, el-Musannef, I, 395/4540)
“Cennet’in anahtarı namazdır.” (Tirmizî, Tahâret, 3; Ahmed, Müsned, III, 340)
“Namaz, her müttakî kişinin kurbanıdır (yani Allâh’a yaklaşma vesîlesidir).” (Kudâî, Müsned, I, 181)
“İkindi namazını kaçıran kimse sanki ehl ü ıyâlini ve malını elinden kaçırmış, (bunların helâkiyle büyük bir musîbete uğramış) gibidir.” (Buhârî, Mevâkîtü’s-Salât, 14)
Namazdaki bu üstünlük ve ehemmiyet dolayısıyla İslâm, onun tâlim ve terbiyesini daha küçük yaşlardayken başlatır. Bu hususta ciddî ve titiz davranılması, ihmâl ve gaflet gösterilmemesi, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in mübârek lisânından şöyle beyan buyrulur:
“Çocuklarınıza yedi yaşındayken namazı emredin. On yaşında (eğer kılmazlarsa), hafifçe şiddet kullanın. Yataklarını da ayırın.” (Ebû Dâvûd, Salât, 26)
Hulâsa
Şâyân-ı ibrettir ki; gönül için ıztırap, çile ve elemleri sürurla yoğuran bir lûtuf sadedindeki bayramlar, namazla başlar. Bu bakımdan dünyada namaz ehli olanlara âhiret hayatının bir bayram olarak lûtfedileceğini düşünmek mümkündür. Çünkü namaz, kulu her yönüyle kemâle erdiren ve ilâhî mükâfatlara hazırlayan bir muhtevâ taşır. Kısaca diyebiliriz ki;
Maddî bakımdan namaz:
İnsan vücudunun namazda iç ve dış hareketlerde bulunması ve zamanlara hâkim olması, hayatta nizam üzere yaşama temrinlerini ihtivâ eder.
Mânevî olarak namaz:
İlâhî huzurda bulunma şuuru kazandırma, tefekkür etme, korku zamanında tesellî, rahatlık zamanında lezzet teşkil etme, rûhâniyete destek verme, kalp huzuru getirme, îmânı koruma, ilâhî ünsiyetin artması gibi feyz ve bereketlerle doludur.
İçtimâî güzellikleri bakımından namaz:
Cemaat olma, tanışıp kaynaşma, ülfet, îman ve kardeşlik bağlarının takviye olmasına vesîledir.
Rûhânî tecellîleri bakımından namaz:
İlâhî huzûra çıkabilmenin kazandırdığı ihlâs ve takvâ ile kalp âlemini mânevî bir bahar iklimine götürmedir.
NAMAZ İÇİN BEŞERÎ MÂNÂDA HİÇBİR MÂZERET GEÇERLİ DEĞİLDİR!
Burada şunu da ifade etmeliyiz ki, namaz için beşerî mânâda hiçbir mâzeret geçerli değildir! Erkekler, harplerde dahî münâvebe usûlüyle namazlarını kılarlar. Kadınlar için de, mâzeret hâllerinden başka bir mânî durum yoktur.
Namaz bahsinde; Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in, artık kelimeleri tam telâffuz edemeyecek derecede hastalığının ağırlaştığı ve son nefeslerini vermek üzere olduğu anda dahî tekrarladığı;
“Namaza, namaza dikkat ediniz!” (Beyhakî, Şuab, VII, 477.) buyruğuna karşı, gönlümüzü her an intibah hâlinde bulundurmalıyız.
İşte bu buyruğa kulak verip namazın hakîkatini idrâk eden gönüller, onu gözlerinin nûru hâline getirirler. Namaza durduklarında bu fânî âlemden sıyrılıp rûhâniyete bürünür, ilâhî vuslat tecellîlerine nâil olurlar.
NAMAZ KILANLARIN ÖZELLİKLERİ
Gerçek musallî, namazın ihtivâ ettiği bütün husûsiyetleri taşıyan kimsedir. Meâric Sûresi’nde bildirilen şu vasıfların, bu husûsiyetlerden bir kısmı olduğu beyân edilir:
- “Onlar, namazlarında devamlıdırlar (ihmal göstermezler),
- Hâlini arz eden fakir ve iffeti sebebiyle utanıp isteyemeyen muhtaç için mallarından bir pay ayırırlar,
- Cezâ gününü tasdîk ederler,
- Rabʼlerinin azâbından korkarlar,
- Irzlarını korurlar,
- Emânet ve ahitlerini gözetirler,
- Şâhitliklerinde dürüsttürler,
- Namazlarını titizlikle muhafaza edici olurlar.
İşte bunlar, Cennet’te ağırlanırlar.” (Bkz. el-Meâric, 23-35)
Yâ Rab! Namazlarımızı, gerçek mânâ ve hikmetiyle edâ edilen ve âdeta bir mîrac ikliminde Senʼin ulvî vuslat ve müşâheden ile şereflenen namazlardan eyle! Namazlarımız, gözlerimizin nûru, gönüllerimizin her iki cihanda da sürûru olsun! Âmîn!..
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Kulu Allâhʼa Yaklaştıran NAMAZ, Erkam Yayınları