İslam’ın Ana Direği

Kelime-i şehâdet, bir çadırın ortasındaki ana direk gibidir. Bu ana direk olmazsa, çadır aslâ ayakta duramaz. Yâni hiçbir güzel amel Allâh katında bir semere hâsıl etmez.

İbâdetlerin muayyen zamanları vardır. Îmânın ise zamanı yoktur. Dâimîlik ve canlılık ister. Aksi hâlde basit bir nefsâniyet kasırgasında dahî kalbden sökülür. Kasas Sûresi’nde bahsedilen Karun’un ve A‘râf Sûresi’nde anlatılan Bel‘am bin Bâûrâ’nın hazîn âkıbetine uğrar.

KELİME-İ ŞEHADET

Kelime-i şehâdet hakkında buraya kadar anlattıklarımızı şu cümle ile hulâsa etmek mümkündür:

Kelime-i şehâdet, bir çadırın ortasındaki ana direk gibidir. Bu ana direk olmazsa, çadır aslâ ayakta duramaz. Yâni hiçbir güzel amel Allâh katında bir semere hâsıl etmez. Nitekim aşağıdaki âyet-i kerîmeler, bu hakîkati açıkça îzâh eder:

“Allâh’a ortak koşanlar, kendilerinin kâfirliğine bizzat kendileri şâhidlik ederlerken, Allâh’ın mescidlerini îmâr etme salâhiyetleri yoktur. Onların bütün işleri boşa gitmiştir. Ve onlar ateşte ebedî kalacaklardır.”

“Allâh’ın mescidlerini ancak Allâh’a ve âhıret gününe îmân eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allâh’tan başkasından korkmayan kimseler îmâr eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.”

“(Ey müşrikler!) Siz hacılara su vermeyi Mescid-i Harâm’ı onarmayı, Allâh’a ve âhiret gününe îmân edip de Allâh yolunda cihâd edenlerin îmânı ile bir mi tutuyorsunuz? Halbuki onlar Allâh katında eşit değillerdir. Allâh zâlimler topluluğunu hidâyete erdirmez.” (et-Tevbe, 17-19)

Kelime-i Şehadet (Fatih Çollak) - Video

Bu âyet-i kerîmelerden de anlaşılıyor ki, ameller, ancak samîmî bir îmân, tasdîk ve Cenâb-ı Hakk’ın rızâsı gibi şartların gerçekleşmesinden sonra Allâh katında bir kıymet ifâde etmektedir. Ne kadar fâideli ve mühim olursa olsun îmânsız yapılan amellerin hiçbir kıymeti yoktur. Bu husus bir başka âyet-i kerîmede şöyle beyân buyurulur:

“Gerçekten, inkâr edip kâfir olarak ölenler var ya, onların hiçbirinden -fidye olarak dünyâ dolusu altın verecek olsalar dahî- kabûl edilmeyecektir. Onlar için acı bir azâb vardır; hiç yardımcıları da yoktur.” (Âl-i İmrân, 60)

Hâsılı ameller, ancak îmân, yâni tevhîd muhtevâsına girmek neticesinde kendilerinden maksûd olan faydayı hâsıl ederler.

Yâ Rabbî! Bizleri gerçek mânâda şehâdet ehlinden kıl! Senin ulvî şehâdetinle beraber şehâdetlerini zikrettiğin bahtiyârlar zümresine ilhâk eyle!

Kaynak: İslam İman İbadet, Osman Nuri Topbaş

İslam ve İhsan

İSLAM'IN ŞARTLARI

İslam'ın Şartları

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.