İslam’ın Denge Dini Olduğunu Nasıl Anlarız?

İSLAM

İslamiyet’i diğer dinlerden ayıran en önemli özellik nedir? İslam’da dünya ahiret dengesi nasıl olmalıdır? İslam’ın denge dini olduğunu gösteren örnekler.

Muharref dinlere kıyas ile İslam’ın en önemli yönü, orta yolu izlemesi, her tür aşırılıktan uzak olmasıdır. Dinimiz bizden; ibadet, aile, din ve devlet işlerinin hepsinde dengeli davranmayı, ölçüyü kaybetmemeyi ister. Ne var ki dini ve dünyevi konularda dengeyi korumak bugün her zamankinden daha zor hale gelmiştir.

İmam Gazali’ye göre istikamet demek denge demektir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’i yaşlandıran istikamet emrinin zorluğu değildir. Zira peygamberler için emredildiği gibi dosdoğru olmak kolaydır, onlar bu hususta azimlidirler, zor olan doğruluğun ve iyiliğin dengesini, ölçüsünü ayarlamaktır. Mesela İslam’ı öğrenmeye istekli ama zayıf ve âmâ birisi mi ilgiye daha layıktır, yoksa Kureyş’in önde geleni olup da İslam’a düşmanlık besleyen birisi mi? İşte bunun ölçüsünü o anda belirlemek zordur. Nitekim Peygamber Efendimiz de bu hususta zelle işlemiş ama peygamberimizin verdiği yanlış karar Abese Sûresi ile düzeltilmiştir. Şüphesiz Hz. Peygamber Kureyşli rüesaya öncelik verir iken sırf onların güçlü ve zengin olmasını değil, zulüm altındaki garip müminleri korumayı da arzulamıştır; bu açıdan bakıldığında verdiği karara tamamen yanlış diyemeyiz, yani Allah Rasûlü iki iyilik arasında şaşırmıştır, yoksa âmâ sahabiyi önemsiz görerek yanından kovmamıştır.

İSLAM’IN DENGE DİNİ OLDUĞUNU GÖSTEREN ÖRNEKLER

Şimdi güzel dinimizin değişik konulardaki dengeli yaklaşımını birkaç örneği ile ortaya koymaya çalışalım. Zira Yüce Rabbimiz İslam ümmetini vasat ümmet kılmış bizleri her tür aşırılıklardan korumuştur: “İşte böylece insanlara şahit ve örnek olmanız için sizi 'orta/vasat bir ümmet kıldık.” (Bakara, 143) Ayette geçen vasatlık; adaletli olmak, haksızlık yapmamak, ölçülü olmak manasına gelir.

  1. Din ve dünya dengesi: Mümin din yolunda hizmet etmeli ama dünyadan da nasibini unutmamalıdır. Öyle ki diğer dinlerin kutsal günleri tatil iken Allah Teâlâ Cuma namazını kılar kılmaz yeryüzüne dağılmamızı ve rızkımızı elde etmemizi emreder: “Ey iman edenler! Cuma günü namaz için ezan okunduğunda Allah'ı anmaya koşun. Alışverişi bırakın, bilseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Namaz bitince yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan rızkınızı isteyin.” (Cuma, 9-10)

Nakşi yolunun büyüklerinden Allah dostu Musa Topbaş (k.s.) bazı sufilerin bir lokma bir hırka şeklindeki tasavvuf anlayışını ele alarak şöyle der: “Artık bugün, «Bir lokma bir hırka devri» geçti. İnsan kendi nefsinde yaşasa bile, âile hayatı var, cemiyet hayatı var, bunu tatbik edemez. Herkes çalışacak. Dünyaya çalışmak, zahiren dünya gibi olsa da maneviyata mâni değildir. Yani para, kasada olursa mâni değil; gönle girerse o zaman mâni olmuş oluyor. Mutlak surette hizmet etmek ve faydalı olabilmek kaydıyla, hem dünyaya çalışacağız, hem de manevi dersimizi inkişaf ettireceğiz.”

  1. İbadette denge: Yüce Rabbimiz bizden kendisine kul olmamızı belli ibadetleri yerine getirmemizi ister. İnsan farzlar ve nafileler ile Rabbine yaklaşır, bununla beraber ibadet ediyorum diye bir salik ailesine, toplumuna kısacası üzerinde hak sahibi insanlara sırt çeviremez. Dengeli mümin “ibn’ül vakit”tir, o vakitte ne icap ediyor ise onu yapar. Dindarlık adına kul haklarını ihmal etmez. Peygamber Efendimiz de sahabesini dini dengeli yaşama hususunda hep uyarmıştır. Mesela tüm vakitlerini oruç ve namazla geçirmek isteyen bunun içinde evlilikten uzak durarak ruhbanlar gibi bekâr yaşamak isteyen sahabelerine şu uyarıda bulunmuştur:

“Allah'a yemin olsun, Allah'tan en çok korkanınız ve yasaklarından en ziyade kaçınanınız benim. Fakat buna rağmen, bazen oruç tutar, bazen yerim; namaz kılarım, uyurum da; kadınlarla beraber de olurum. (Benim sünnetim budur), kim sünnetimi beğenmezse benden değildir."  (Buhârî, Nikah 1; Müslim, Nikah 5)

  1. Aklı kullanmakta denge: Akıl Rabbimizin insana verdiği en büyük nimettir. Ne var ki onu gaybî ve dini konularda tek ölçü olarak görmek büyük bir dengesizliktir. Bu hususta tek ölçü bize sağlam yollar ile ulaşmış Kuran ve Sünnet’tir. Bugün anlayamadıkları hadis hatta ayetleri inkâr edenler akla ölçüsüz bir güç atfetme hatasına düşen kimselerdir. İmam Rabbani bu hususta bizleri şöyle uyarır:

“Suç ve ceza arasındaki dengeyi Vacibü’l-Vücud olan Allah Teâlâ bilir. Yaratılmışların bilgisi bu konuda yetersizdir. Nitekim suçla ceza arasındaki dengeyi gözeterek Allah Teâlâ, namuslu bir kadı­na zina iftirasında bulunan bir kimseye seksen değnek vurulması­nı, hırsızlık yapanın sağ elinin bilekten kesilmesini, başlarından evlilik geçmemiş kimselerin zina etmesi hâlinde yüz değnek vu­rulmasını ve bir yıl sürgün edilmelerini, başlarından evlilik geçmiş olanların ise recm edilmelerini emretmiştir. Bu hadlerde ve ölçü­lerdeki sırrı bilmek beşer kudretini aşar. “Bu aziz ve âlim olan Allah’ın takdiridir.” (Yasin, 38) Allah Teâlâ’nın, bir anlık sınırlı küfürlerine uygun karşılık olarak, kâfirlere sonsuz bir azapla hükmetmesinden anlıyoruz ki belirli bir süreyi küfür ile geçirmenin karşılığı sonsuz azaptır. Şe­riatın hükümlerini aklına göre tatbik etmek isteyen, aklıyla anla­mayı ve akli delilerle değerlendirmeyi ölçü edinen kimse, pey­gamberlerin görevini inkâr ediyor demektir. (Mektubat, c.1, m.214)

  1. İsraf: İsraf, Allah’ın verdiği nimetleri yersiz ve ölçüsüz kullanmaktır ve en büyük dengesizliktir. İnsan sağlığını, malını ve imkânlarını Allah’ın emrettiği şekilde değil de kendi nefsani arzuları doğrultusunda kullanırsa israfa düşer. Bunun aksine kendine verilen nimetleri gerektiği yerlere harcamayanlar da cimrilik aşırılığına düşer. “Onlar, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik edenlerdir. Onların harcamaları, bu ikisi arası dengeli bir harcamadır.” (Furkan, 67)
  2. Fıtratı korumada denge: Allah Teâlâ insanı kadın ve erkek olarak birbirlerine muhtaç, günah işlemeye meyilli ama aynı zamanda tevbe etme faziletini gösterecek bir şekilde yaratmıştır. Bugün maruz kaldığımız en büyük tehlikelerden biri de İslam’ın bu dengeli yaklaşımına yapılan saldırılardır. Tüm dinlerin kabul ettiği erkek ve kadın cinsiyet anlayışına şeytani güçler büyük bir saldırı başlatmışlardır. Bu güruh herkesin kendi cinsiyetini kendisinin belirleyebileceği safsatasını ileri sürmekte, ayrıca kadın ve erkek dışında lgbt gibi insan fıtratına aykırı yeni cinsiyetler icat etmektedirler. Lut kavmini helake götüren bir denaeti savunmak müslüman mahallesinde salyangoz satmaktır. Yüce rabbimiz bu hususta şöyle buyurur: “Ey insanlar! Sizi, bir erkekle bir dişiden (Âdem ile Havva'dan) yarattık.” (Hucurat, 13)

İnsan fıtratına dengeli yaklaşım sadece İslamiyet’in görüşüdür. Bunun dışındaki tüm ideoloji ve dini görüşler aşırılıklardan kendini koruyamamıştır. Bizler de dinimizin doğrularına cesaretle sarılmalı ve aksi görüşleri eleştirmekten geri durmamalıyız. Hakkı söylemenin zor olduğu bu günlerde doğruluktan ayrılmamak hepimizin üzerine vazifedir. Rabbimiz hepimizi bu hususta muvaffak kılsın. Amin.

Kaynak: Süleyman Derin, Altınoluk Dergisi, Sayı: 439