İslam’ın İnsanlığa Kazandırdığı Değerler
İslâm’ın ortaya çıkışı, dünyanın görmüş olduğu hâdiselerin en büyüğüdür. O, tarihin akışını değiştirmiştir. Bugünkü insanlık, sahip olduğu bütün iyilik ve güzellikleri ona borçludur.
İnsanlık Peygamberlerin getirdiği ilâhî esaslardan uzaklaşmış, beşerî arzu ve ihtirasların pençesinde kıvranmaya başlamıştı. İnsanların bir kısmı zulüm, işkence ve yokluk altında ezilirken bir kısmı da zenginlik, israf ve debdebenin en korkuncunu yaşıyordu. Zenginler, lüks ve konfor yüzünden dine aldırış etmiyor, âhirete ehemmiyet vermiyor, ölümü ve ötesini düşünmüyordu. Çiftçiler ve işçiler gibi fakir tabaka da hayat şartlarının zorluğu, keder ve ızdıraplarının çokluğu sebebiyle dine ehemmiyet veremiyordu. Böylece önceki Peygamberlerin getirdiği risalet, üstün ahlâk ve faziletler, medenî dünyada, azdıran zenginlik ile zavallı fakirlik arasında kaybolup gitmişti. Defalarca getirmiş oldukları irşat meşaleleri, kendilerinden sonra kopan kasırgalarda sönmüş, geriye kalan ışık da âile ve şehirleri değil ancak tek tek bazı kalpleri aydınlatabilecek kadar zayıflamıştı. Din adamları ise, ya fitneler karşısında sırf şahsî olarak dinlerini kurtarmak, ya huzur ve rahat düşkünlüğü ya da korkaklık ve zaaflarından dolayı uzlete çekilip ibadethanelerine sığınmışlardı. Hayat sahnesinde kalanlar da, hükümdarlar ve kapitalist ruhlu kişilerle anlaşarak onların suçlarına, zorbalıklarına ve halkın mallarını haksız yere yemelerine ortak oluyorlardı.
İSLAMİYET ÖNCESİ DÜNYANIN GENEL DURUMU
Roma İmparatorluğu’nda mezhep kavgalarının ardı arkası kesilmiyordu. Yahudi ve Hıristiyanlar arasındaki korkunç çatışmalarda eşi görülmemiş bir vahşet yaşanıyordu. Gerek Roma’da gerekse doğuda içtimâî çöküntü son haddine varmıştı. Halkın üzerindeki felaket bulutları yetmiyormuş gibi vergiler ve pahalılık da olanca ağırlığıyla üst üste yığılmıştı.
İran, dünyaca meşhur anarşist ruhlu kişilerin faaliyet sahası halindeydi. Ahlâkî esaslar, senelerden beri çeşitli sarsıntı ve deprasyonların tesiri altında eriyip kaybolmuştu. Meselâ, Milâdî 5. asrın ortalarında devlet başkanı olan II. Yezdigert, kendi kızıyla evlenmiş, daha sonra da onu öldürtmüştü.[1] İran’da bir ara Mani isimli biri çıkmış, bekârlığı savunmuş, insan neslini kurutmaya azmetmişti. Ardından Mazdek çıkmış servet ve kadının tamamen ortak ve eşit kullanılması gerektiğini savunarak insanlığa tamamen vedâ etmek istemişti. Cinsî arzular iyice azgınlaşmıştı. İran hükümdarları Kisrâ’lar kudsîleştiriliyordu. Sınıflar arasında korkunç bir uçurum ve dengesizlik meydana gelmişti.
Çin, Japonya gibi ülkelerde yaşayan milletler bozuk bir Budizm ile gülünç bir putperestliğin arasında kalmışlardı.
Hindistan’da 6. asırda putperestlik son noktasına ulaşmıştı. Vedalar’daki ilahların sayısı 33 iken bu asırda 330.000.000 olmuştu. Parlak, cazip ve hayat için gerekli görülen her şey ilah kabul edilip tapılıyordu.[2]
Araplarda da putperestlik, içki, kumar, faiz, zina, kabile tassubu, kan davası gibi kötülükler iyice ilerlemişti. İnsanlar ağaca, taşa, nehre ve daha buna benzer, kendilerine bile fayda ve zararı dokunmayan varlıklara tapıyorlardı. Aklî melekeleri bozularak düşünce âlemleri altüst olmuştu. Kız çocuklarını diri diri toprağa gömecek kadar sapıtmışlardı.
Kısacası dünyanın her tarafında bir perişanlık hüküm sürüyordu. İnsanlık, nefsâniyet çöllerinde yolunu kaybetmiş, susuzluktan dudakları kurumuş, karanlıktan önünü göremez hâle gelmişti ki, Cenâb-ı Hak merhamet etti ve Son Peygamber’ini gönderdi. Tebliğ vazifesine başlayan Resûlullah (s.a.v), insanların şiddetli mukavemetleriyle karşılaştı. Yoluna çıkan büyük sıkıntı ve zorluklara emsalsiz bir sabır ve fedâkârlıkla katlandı ve nihayetinde İslâm dinini insanlığa tebliğ etti. Dünyanın üzerine çöken karanlıklar içinde ilâhî bir nûr parlamaya başladı. O nûrun adı İslâm idi.
İslâm, her şeyden evvel insanlığa doğru bir inanç getirdi. İnsanlar kendilerini yaratan yüce kudreti tanıdılar ve O’nun vasıflarını öğrendiler.
İSLAM’IN GETİRDİĞİ İMAN ESASLARI
İslâm’ın getirdiği iman esasları, insanın emniyet, iffet, haysiyet ve şerefinin biricik bekçisiydi. Hiç kimsenin göremeyeceği yalnız ve ıssız yerlerde bile, kuduran şehevî arzu ve ihtiraslara karşı çelikten bir zırh gibi duruyordu.[3] Allah’ın kendisini gördüğünü, şah damarından daha yakın olduğunu, meleklerin küçük büyük bütün söz ve fiillerini kaydettiğini ve âhirette büyük bir hesâba çekileceğini bilen bir insan nasıl haksızlık yapabilir ki?! Taberî (v. 310/923) şöyle nakleder:
“Müslümanlar Medâin şehrini zaptettikleri zaman bütün ganimetleri topladılar. Bu arada bir adam yaklaştı. Elinde bir küp altın vardı. Küpü ganimetleri toplayan memura verdi. Memurun yanında bulunanlar:
«–Şimdiye kadar böylesini hiç görmedik! Elimizdeki tüm eşyalar bunun değerine ulaşamaz, hatta ona yaklaşamaz bile!..» dediler.
Altınları getiren zâta:
«–Bunlardan bir şey aldın mı?» diye sordular.
«–Allah’a yemin ederim ki Allah korkusu olmasaydı bu küpü size getirmezdim» dedi. O şahsın iyi bir kişi olduğunu anladılar ve:
«–Sen kimsin?» diye sordular.
«–Allah’a yemin ederim ki sizin ve başkalarının övgüsünden uzak kalarak nefsimin gurûrundan ve riyâdan kurtulmak için kim olduğumu söylemeyeceğim. Ancak şu kadarını söyleyeyim ki ben Allah’a hamdeden ve O’nun mükâfâtından başka bir şey istemeyen bir kulum» dedi.
İSLAM NE ÖĞRETTİ?
Dönüp giderken peşine bir kişi taktılar ve arkadaşlarının yanına varıncaya kadar onu takip ettirdiler. Takip eden kişi, arkadaşlarına onun kim olduğunu sordu, onlar da Âmir bin Abdikays g olduğunu söylediler.”[4]
- İnsanlar zamanla Allah’ın kendilerinden ne istediğini, O’na nasıl kulluk etmeleri gerektiğini ve her şeyden çok sevdikleri Rablerine nasıl yaklaşacaklarını bilemez olmuşlardı. İslâm onlara, insanı Allah’a yaklaştıracak en güzel ibadet şekillerini öğretti.
- Dünya umûmî olarak müthiş bir ahlâkî çöküntü yaşıyordu. Bazı ahlâkî vasıfları taşıyanlar da bunların aslını bozmuşlardı. İslâm güzel ahlâkı yeniden tâlim etti. İnsanları bencillikten kurtarıp diğergâm hâle getirdi. Birbirini yiyen insanlar, birbirlerinin iyiliğini ister ve hizmetine koşar duruma geldiler.
- Kabile asabiyeti, ırkçılık, zengin fakir ayrımı ortadan kalktı, bütün insanların eşit olduğu herkese ilan edildi. İnsanların derecesi Allah’a yaptıkları kullukla ölçülür oldu. İnsanlık, hakikî şeref ve haysiyetine kavuştu.
- Sevgiyi kaybetmiş olan insanlık, İslâm sâyesinde “Sevgi Medeniyeti”ni kurdu. İnsanlar, “Yaratılanı sev Yaratan’dan ötürü” anlayışıyla diğer insanları, hayvanları, bitkileri ve hatta cansız varlıkları bile sevmeyi öğrendiler.[5]
- İslâm, yeryüzünün gelmiş geçmiş en büyük medeniyetini kurdu. İslam medeniyeti; toplumuyla, ticaretiyle, sanatıyla, ekonomisiyle, mimarisiyle, musikisiyle insanlığa çok büyük hizmetler etti.
- İslâm’ın insanlığa öğrettiği en mühim hususlardan birisi de temizliktir.
Kur’ân’ın hemen ikinci vahyinde Hakk’ın azametine, nezâfet, taharet ve temizliğin lüzûmuna, pis ve kötü şeylerden uzaklaşıp putlara ibadet etmekten kaçınmaya temas edilmiştir.[6]
İSLAM’IN DÜNYAYA KATKILARI
Resûlullah (s.a.v) suyun altın kadar kıymetli olduğu ve çok az bulunduğu topraklarda doğup büyümüştür. Buna rağmen o ve ashâbı, günde en az 5 kere abdest alıyorlardı. Allah Resûlü (s.a.v), sık sık banyo yapmayı tavsiye ediyor, en geç haftada bir defa banyo yapmanın Allah’ın kulları üzerindeki bir hakkı olduğunu ifade ediyordu.[7] Yine o, ashâbına, Cuma namazına gelirken iş elbiselerini çıkarıp temiz elbiseler giymelerini tavsiye ediyordu.[8]
- İslâm, çöllerde yokluk ve imkânsızlık içinde yaşayan göçebe ve cahil bir milletten ilim ve irfan toplumu meydana getirdi.
- İslâm, insanları kötü ve zararlı alışkanlıklardan kurtardı. Resûlullah (s.a.v), Allah’ın emriyle içkiyi yasaklayınca, Müslümanlar bu emre itaat husûsunda en ufak bir tereddüt göstermediler. İçki, çok kısa bir süre içinde İslam toplumunun gündeminden çıkıp gitti. Benzer bir yasağı uygulamak isteyen Amerika, bu asrın başlarında içkiyi yasaklayarak sınır dışı etti. İçkinin kötülük ve zararlarını açıklamak için dergileri, gazeteleri, konferansları, fotoğraf sergilerini, sinemaları ve buna benzer asrın modern yayın vasıtalarını seferber etti. Bu kampanyada propaganda masrafı olarak 60.000.000 dolar sarfetti. Yayınladığı neşriyat 10 milyar sayfayı geçti. 14 sene süren mücadele müddetince 250.000.000 cüneyhten fazla para harcadı. Bu zaman zarfında 300 kişi idam edildi, 532.335 vatandaş hapse atıldı. 480.000.000 lira para cezası tahsil edildi. Müsadere edilen arazinin tutarı 4.132.000.000 liraya ulaştı. Fakat bütün bunlar Amerikalıların içkiye daha fazla düşkünlük göstermesine ve içki alışverişinin günden güne artmasına sebep oldu. Nihayet Amerika hükûmeti 1933 senesinde bu kanunu kaldırıp içkiyi tamamen serbest bıraktı.[9]
İSLAM’IN İNSANA KAZANDIRDIKLARI
Amerikalı Profesör Julius Hirsch şöyle der:
“Kur’ân ve Hz. Muhammed, içkiyi yasaklamış ve yüzyıllarca büyük insan kitlelerini içkinin zararlarından koruyabilmişlerdir. Bu netice 20. asırda münevver Amerika’da her çeşit propagandaya ve fennî yükselişe rağmen elde edilememiştir.”[10]
- İslâm, faiz borcu altında ezilerek köleleşen insanların imdâdına yetişti. Bu haksız düzeni kaldırıp yerine merhamet, şefkat ve muhabbet esasına dayanan karz-ı hasen, yardımlaşma, infak, îsâr, diğergâmlık, fedâkârlık gibi faziletleri getirdi. Zaman geldi, insanlar zekât verecek fakir bulamaz oldular da zekât paralarıyla esir ve köleleri âzâd ettiler.[11]
- İslâm, asabiyet yüzünden çıkan sonu gelmez harpleri ve kan davalarını nihayete erdirdi. Her yere hâkim olan terör havasını sükûnete kavuşturdu. İnsanlar kâfileler hâlinde bile bir yerden bir yere gitmeye korkarken, İslâm sayesinde bir kadın yalnız başına Arabistan’ın bir ucundan diğer ucuna kadar yolculuk yapabiliyor ve Allah’tan başka kimseden korkmuyordu.[12]
İslâm, insanlığa bunun gibi daha pek çok güzellikler kazandırmıştır. Hepsini saymak hem uzun sürer hem de tam anlamıyla mümkün olmaz.
İSLAM’IN ORTAYA ÇIKIŞI
Hâsılı, İslâm’ın ortaya çıkışı, dünyanın görmüş olduğu hâdiselerin en büyüğüdür. O, tarihin akışını değiştirmiştir. Bugünkü insanlık, sahip olduğu bütün iyilik ve güzellikleri ona borçludur. Medenî dünyada yaşayan hiçbir din ve hiçbir medeniyet az veya çok İslâm’ın tesiri altında kalmadığını iddia edemez.[13]
Robert Briffault şöyle der:
“Avrupanın ilerleme kaydettiği her sahada İslâm medeniyetinin mutlaka büyük payı, hissedilir bir tesiri ve kesin bir rolü olmuştur.”[14]
[1] Historian’s Histori of the World, . 8, p. 84.
[2] Ebü’l-Hasan en-Nedvî, Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti, trc. Mehmet Süslü, İstanbul 1986, s. 60-61. Bu kitabın İngilizce tercümesi Islam and The World ismiyle Pakistan’ın Lahor şehrindeki Pencap Üniversitesi matbaasında basılmıştır.
[3] Nedvî, a.g.e., s. 114.
[4] Taberî, Târih, Beyrut, 1407, II, 465.
[5] Bu konuda Prof. Dr. Raşit Küçük Hocaefendi’nin Sevgi Medeniyeti (İstanbul 2000) isimli kitabına bakılabilir.
[6] Müddessir, 3-5.
[7] Buhârî, Ezân, 77, Cuma, 2; Müslim, Cuma, 5-10; Nesâî, Cuma, 8.
[8] Ebû Dâvud, Salât, 212-213/1078; Muvatta’, Cuma, 17; İbn-i Mâce, İkametu’s-Salât, 83.
[9] Ebü’l-Hasan en-Nedvî, Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti, s. 100.
[10] Alpaslan Özyazıcı, Alkollü İçkiler, Sigara ve Diğerleri, Ankara 1996, s. 14-16.
[11] Bkz. Buhârî, Zekât, 9; Prof. Dr. M. S. R. el-Bûtî, Fıkhu’s-sîre, Beyrut 1980, s. 434.
[12] Buhârî, Zekât, 9; Menâkıb, 25; İkrâh, 1, Menâkıbu’l-Ensâr, 29; Ahmed, IV, 257, 377-379; İbn-i Hişâm, IV, 246; İbn-i Kesîr, el-Bidâye, V, 62.
[13] Bkz. Ebü’l-Hasan en-Nedvî, Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti, s. 151-157.
[14] Robert Briffault, The Making of Humanity, p. 190.
Kaynak: Dr. Murat Kaya, Ebedi Yol Haritası İslam, Erkam Yayınları