İslamiyet’in Yayılması

İslam nasıl yayıldı? İslam’ın hızla yayılmasında etkili olmasında neler etkili olmuştur?

Peygamberimiz (sas.) ve Müslümanlar, müşriklerin dayanılmaz zulüm ve baskıları karşısında doğup büyüdükleri Mekke’den Medine’ye göç ettikten sonra da müşrikler düşmanlıklarından vazgeçmediler.

İSLAMİYET NASIL YAYILDI?

İslam’ın nurunu söndürmek için ordular hazırladılar ve Müslümanlara saldırdılar. Bu tehlikeli durum karşısında kendilerini savunmak için savaşmaktan başka çareleri kalmayan Müslümanlar, bu saldırılara karşı kahramanca karşı koydular, kendilerinden kat kat üstün olan düşman kuvvetlerini Allah’ın yardımı ile mağlup ettiler. Böylece düşmanlar karanlık emellerine ulaşamadılar. Müslümanların sayısı gün geçtikçe çoğaldı ve İslam’ın nuru hızla yayılmaya devam etti.

Önceleri İslam’a karşı çıkan ve Müslüman olmamak için direnenler zamanla gerçekleri görmeye başladılar. Mekke fethedilip Kâbe putlardan temizlendikten sonra İslam’ın nuru hızla yayıldı. İnsanlar gerek fert gerekse gruplar hâlinde İslam’ın ışığına koştular. Bu maksatla Arabistan’ın dört yanından gelen heyetler Peygamberimizi (sas.) ziyaret ederek Müslümanlığı kabul ettiklerini bildirdiler.

Peygamberimizin Devlet Başkanlarına Gönderdiği İslam’a Davet Mektupları

Hz. Muhammed (sas.), bütün insanlara Peygamber olarak gönderilmişti. O, önce yakın çevresini ve içinde yaşadığı toplumu İslam’a davet etti. Daha sonra da İslam dinini dünyaya tebliğ etme görevine başladı. Bu maksatla Bizans İmparatoruna, İran, Mısır, Habeşistan, Umman ve Bahreyn devlet başkanlarına elçiler yolladı. İslam’a davet mektupları gönderdi.

Peygamberimiz (sas.) gümüşten bir mühür yaptırmış, üzerine de “Muhammedü’r-Resulüllah” cümlesini yazdırmıştı. Mektuplarının altını bununla mühürlüyordu.

Habeşistan hükümdarı Peygamberimizin (sas.) mektubunu alınca Müslümanlığı kabul etti.

Bizans İmparatoruna gönderilen mektup:

“Bismillahirrahmanirrahim. Allah’ın kulu ve Resulü Muhammed’den Rumların büyüğü Hirakl’e, Hidayet yoluna uyanlara selam olsun.

Bundan sonra, ben seni İslam’a davet ediyorum. Müslüman ol ki selamete eresin. Allah da sana ecrini iki kat verir. Eğer kabul etmezsen halkının vebali senin boynundadır.

Ey Ehl-i Kitap! Bizimle sizin aranızda müşterek bir kelimeye gelin: Ancak Allah’a kulluk edelim. O’na hiçbir şeyi ortak yapmayalım. Allah’ı bırakıp bir kısmınız diğer kısmınızı rab edinmesin. Eğer yüz çevirirlerse, şahit olun, biz Müslümanız deyin.”

Bizans İmparatoru Hirakl, Peygamberimizin (sas.) gönderdiği elçiye:

—Ben bu Peygamberin zuhur edeceğini biliyordum, fakat onun Arabistan’dan çıkacağını zannetmiyordum.

“Eğer ona ulaşabileceğimi bilsem, her zahmete katlanırdım, yanında olsam ayaklarını yıkar, hizmet ederdim” dedi.

İmparator, Müslümanlığı kabul etmedi, ancak, peygamberin elçisine iyi davrandı ve ona hediyeler vererek geri çevirdi.

İran Hükümdarına gönderilen mektup şudur:

“Bismillahirrahmanirrrahim. Allah’ın kulu ve Peygamberi Muhammed’den Farsın büyüğü Kisra’ya. Hidayete uyanlara, Allaha ve peygamberine iman edenlere, Allahtan başka hiçbir ilah olmadığına ve Muhammed’in onun peygamberi olduğuna şehadet edenlere selam olsun.

Ey Kisra! Ben seni İslam’a davet ediyorum. Ben bütün insanlara gönderilmiş bir hak Peygamberim. Yaşayan insanları (Allah’ın azabı ile) uyarırım. Müslüman ol ki selamet bulasın. Eğer olmazsan bütün Mecusilerin vebali boynundadır.”

İran hükümdarı Hüsrev Perviz, Peygamberimizin (sas.) mektubunu okuyunca öfkelendi. Âdetlerine göre hükümdarlara gönderilen mektuplar onların adı ile başlardı.

Hâlbuki Peygamberimizin (sas.) gönderdiği mektup Allah’ın adı ile başlıyor, Peygamberimizin (sas.) adı da hükümdarın adından önce geliyordu. İşte hükümdar buna fena hâlde kızmış ve, “Benim kölem bana böyle mi hitap ediyor?” diyerek Peygamberin mektubunu öfke ile yırtıp atmıştır. Zavallı böyle yapmakla kendi adını parçaladığını bilmiyordu. Hükümdarın bu küstahça hareketi Peygamberimize haber verilince, “parça parça olsunlar” buyurdu. Çok geçmeden Hüsrev Perviz, oğlu Şırveyh tarafından karnı deşilerek öldürüldü. İran saltanatı Hz. Ömer’in halifeliği döneminde yıkılıp ortadan kaldırıldı.

Öte yandan bu mektuba hiddetlenen hükümdar kendi idaresinde olan Yemen Valisi Bâzân’a bir mektup yazarak “Hicaz bölgesinde Peygamber olduğunu söyleyen adamı bana gönder” diye emretmiş, Vali de Peygamberimize (sas.) “Hemen İran hükümdarının yanına varasın” diye bir mektup yazıp iki memurunu Medine’ye göndermişti. Memurlar Medine’ye gelip Peygamberin huzuruna çıktılar ve mektubu verdiler. Ve hemen hükümdarın yanına gitmezsen seni yok eder, dediler. Peygamberimiz “yarın cevap veririm” diye onları huzurundan çıkardı.

Bunu müteakip Allah tarafından “İran hükümdarının o gece oğlu tarafından öldürüldüğü” peygamberimize bildirildi.

Peygamberimiz (sas.) memurları çağırarak durumu kendilerine haber verdi. Ve “İslam dini yakında İran ülkesine hâkim olacaktır. Vali Bâzân’a söyleyin. İman etsin.” dedi.

Memurlar Yemen’e varıp durumu Valiye haber verdiler. Gerçekten Peygamberimizin (sas.) haber verdiği vakitte hükümdarın öldürülmüş olduğu anlaşılınca, bu mucizeyi gören Vali ve yanındakiler Müslüman oldular.

Kaynak: İslam İlmihali, Diyanet

İslam ve İhsan

PEYGAMBERİMİZİN HAYATI

Peygamberimizin Hayatı

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.