İsm-i Âzam’ı Öğrenmek İsteyen Derviş

Hikâyeler

İsm-i Âzam’ı öğrenmek isteyen bir sâlik/derviş ile şeyhi arasında geçen konuşma...

Hikâye olunur ki bir sâlik, büyüklerden birine senelerce hizmet ettikten sonra:

İSM-İ AZAM’ ÖĞRENMEK İSTEYEN DERVİŞ

“Efendim, bana İsm-i Âzam’ı öğretmenizi istiyorum” der. O büyük zât:

“Buna ehliyetiniz var mıdır?” dediğinde:

“Evet” diye cevâb verir. Şeyh:

“Öyle ise şehrin kapısına git, orada olup bitenleri gel bana anlat” der.

Sâlik çıkar, şehrin kapısına gidip oturur. Görür ki bir ihtiyar, hayvanla bir yük odun getiriyorken bir asker onu döver ve odunlarını zulmen gasbeder. Sâlik biraz daha bekledikten sonra daha fazla sabredemeyip kalkar ve gidip hadiseyi şeyhine anlatır. Şeyh dinledikten sonra sorar:

“Eğer İsm-i Âzam’ı bilse idin orada ne yapardın?” Sâlik cevab verir:

“Askerin helâkına duâ ederdim?” Şeyh:

“Fakat bilesin ki bana İsm-i Âzam’ı öğreten o ihtiyar oduncudur” der.

Bir mü’minde bu oduncuda olduğu gibi sabır, rahmet ve halka şefkat sıfatları kemâliyle tahakkuk etmeksizin İsm-i Âzam’ı bilmeğe lâyık olmaz, bu sebeple cihâd-ı ekbere ihtimam ederek nefsi ıslah eylemek ve Hakk’a teslimiyetle kâmil bir kul olmak lazımdır.

Kaynak: Mehmet Lütfi Arslan, Marifet Meclisleri, Erkam Yayınları