İsrâ Suresi 16. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

İsrâ Suresi 16. ayeti ne anlatıyor? İsrâ Suresi 16. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

İsrâ Suresi 16. Ayetinin Arapçası:

وَاِذَٓا اَرَدْنَٓا اَنْ نُهْلِكَ قَرْيَةً اَمَرْنَا مُتْرَف۪يهَا فَفَسَقُوا ف۪يهَا فَحَقَّ عَلَيْهَا الْقَوْلُ فَدَمَّرْنَاهَا تَدْم۪يرًا

İsrâ Suresi 16. Ayetinin Meali (Anlamı):

Biz bir memleketi helâk etmek istediğimiz zaman, oranın azgınlık ve şımarıklıkta ileri gitmiş olanlarına itaati emrederiz; ama onlar bunu dinlemez, tam aksine orada isyân edip günah işlerler, böylece üzerlerine azap hükmü kesinleşir, biz de orasını darmadağın eder, altını üstüne getiririz.

İsrâ Suresi 16. Ayetinin Tefsiri:

Peygamberlerin davetine ilk olarak fakir kimseler icâbet etmiş, Kur’an’ın اَلْمَلَأ (mele) olarak tâbir buyurduğu zenginler ve toplumda söz sahibi kimseler umumiyetle davete karşı çımışlardır. Dinin daveti herkese şâmil olmakla birlikte, nimetler içinde şımaran ve azgınlıkta ileri giden kimselere itaat etmeleri için daha hususi mânada tâlimatlar da verilir. Çünkü onların itaati fakir insanları müspet mânada etkilemekte, inkârları ise diğerleri üzerinde menfi mânada bir tesir meydana getirmektedir. Ayrıca bu kötülükler, sadece fertlerin değil toplumun helâkine sebep olur. Çünkü Cenâb-ı Hak bir ülkeyi durup dururken sebepsiz yere helak etmez. Helake maruz kalmanın sebepleri şunlardır:

Her türlü kötülüğü emretmekten sonsuz derecede uzak olan ve sadece iyiliği, güzelliği, hak ve adâleti emreden Allah Teâlâ (bk. A‘râf  7/28-29; Nahl 16/90), o ülkenin nimetler içinde şımarmış olanlarına Hakk’ın davetine itaati emreder. Onlar bu davete uymadıkları gibi, tam aksine itaat yolundan çıkar, fısk-u fucûra dalarlar; günah işlerler. Böylece o toplumda kötülükler artar, yayılır; hastalıklı bir bünye gibi toplum içten içe çürümeye başlar, nihâyet o ülkenin helak edilmesine sebep olacak bir noktaya gelir. Öldürücü hasatlıklara yenik düşmüş bir kişinin ölmesi ve içten içe çürümüş bir ağacın yıkıp göçmesi gibi o toplum yıkılır, çöker, helak olur. Aslında bu şekilde onlar kendi yaptıklarının cezasını bulmuş olurlar. Fakat Fâil-i Mutlak Allah Teâlâ olduğu için, bütün bunlar Allah’a nispet edilir.

16. âyette “emrederiz” mânasındaki اَمَرْنَا (emernâ) kelimesi “emir tâyin ederiz” mânasında اَمَّرْنَا (emmernâ) şek­linde de okunmuştur. (bk. Taberî, Câmi‘u’l-beyân, XV, 72) Buna göre âyetin mânası şöyle olmaktadır: “Bir ülkeyi helak etmek istediğimizde oranın şımarıklarını ve azgınlarını iş başı­na getiririz, idâreci yaparız; onlar ise orada günah işlerler, sonuçta o ülke helake müstahak olur, biz de oranın altını üstüne getiririz.” Bu izaha göre Allah’ın, nimetler içinde şımarmış azgınları toplumun önderleri ve idarecileri konumuna getirmesi, o toplumun kendi hür iradeleriyle kötülüğe sapmış olmasının tabii ve zaruri bir neticesini ifade eder. Bu şekilde davranmaları sebebiyle Hz. Nûh’tan günümüze kadar nice toplumlar helak edilmiştir. Sonra gelenlerin, onların haber verilen bu durumlarından ibret alıp, geçici dünya hayatına değil Allah’a kulluğa yönelmeleri lazımdır. Çünkü:

İsrâ Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

İsrâ Suresi 16. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.