İsrâ Suresi 3. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Kuran Meali ve Tefsiri

İsrâ Suresi 3. ayeti ne anlatıyor? İsrâ Suresi 3. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

İsrâ Suresi 3. Ayetinin Arapçası:

ذُرِّيَّةَ مَنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍۜ اِنَّهُ كَانَ عَبْدًا شَكُورًا

İsrâ Suresi 3. Ayetinin Meali (Anlamı):

Ey Nûh ile beraber gemide taşıdığımız kimselerin nesilleri! Şüphesiz Nûh, çok şükredici bir kuldu; siz de onun gibi olun!

İsrâ Suresi 3. Ayetinin Tefsiri:

Mirac’ın zikrinden sonra İsrâiloğulları’yla ilgili hâdiselere geçilmesinin sebebi, İsrâiloğulları’nın kaderiyle diğer bütün milletlerin tarihi arasında derin bir münâsebet bulunmasındandır. İsrâiloğullarının tarihi, bu milletin tarih sahnesine çıkışı, yükselişi, tekrar düşüp tekrar yükselişiyle bütün milletlere bir örnek teşkil eder. Bu bakımdan Kur’ân-ı Kerîm onlara sık sık atıfta bulunur.

 Musâ (a.s.)’a verilen kitap, Tevrat’tır. Hz. Mûsâ Tûr dağında kırk gün ciddi bir riyâzâta tâbi tutulduktan sonra Tevrât kendisine bir defada verilmiştir. Cenâb-ı Hak Tevrât’ı, içindeki ilâhî emirlerle amel edip yasaklardan kaçınarak doğru yolu bulmaları için İsrâiloğulları’na bir rehber kılmıştır. Tevrat’ın asıl mesajı: “Allah’tan başka birini vekîl edinmemek, Allah’tan başkasını güvenilip dayanılacak bir rab olarak kabul etmemek, sadece Allah’a kulluk ederek O’na güvenip dayanmaktır.” Diğer taraftan insanlık, Âdem (a.s.)’dan sonra tufanda Hz. Nûh’la birlikte gemiye binen sayılı birkaç mü’minin neslinden çoğalıp gelmiştir. Dolayısıyla burada tüm insanlık âlemine asılları ve geldikleri yollar hatırlatılarak, ataları Hz. Nûh gibi onların da Allah’ın her türlü nimetine şükretmeleri istenir.

3. âyette Nûh (a.s.)’ın bir vasfı olarak zikredilen اَلشَّكُورُ (şekûr), çok şükreden, şükrü çok olan kimse demektir. Şekûr olan malıyla şükreder; ilerisi için hiçbir şey biriktirmeyerek onu Allah yolunda seve seve harcar. Nefsiyle şükreder; onu daimâ Allah’a taat yolunda kullanır, bir an olsun taat ve hizmetin dışında başka bir şeyle meşgul etmez. Kalbiyle şükreder; onunla Allah’ı zikretmediği bir an olmaz. İşte Hz. Nûh bu konuda gelecek nesillere güzel bir numûne olmuştur. O dâimâ Rabbine şükreder, kavminden gördüğü sıkıntılara da sabrederdi. 950 sene hep böyle devam etti. O’nun şükrüyle ilgili olarak şu bilgiler rivayet edilir:

Hz. Nûh bir şey yediğinde:

اَلْحَمْدُ لِلَّٰهِ الَّذ۪ى اَطْعَمَن۪ى وَلَوْ شَاءَ اَجَاعَن۪ى

(Elhamdulillâhillezî et‘amenî velev şâe ecâ‘anî)

“Beni doyuran Allah’a hamdolsun. Dileseydi beni aç bırakırdı.”

Bir şey içtiğinde:

اَلْحَمْدُ لِلَّٰهِ الَّذ۪ى سَقَان۪ى وَلَوْ شَاءَ اَظْمَأَن۪ى

(Elhamdulillâhillezî sekānî velev şâe ezmeenî)

“Beni içiren Allah’a hamdolsun. Dileseydi beni susuz bırakırdı.”

Bir şey giydiğinde:

اَلْحَمْدُ لِلَّٰهِ الَّذ۪ى كَسَان۪ى وَلَوْ شَاءَ جَرَدَن۪ى

(Elhamdulillâhillezî kesânî velev şâe ceredenî)

“Beni giydiren Allah’a hamdolsun. Dileseydi beni çıplak bırakırdı.”

Büyük abdestten sonra:

اَلْحَمْدُ لِلَّٰهِ الَّذ۪ى أَخْرَجَ عَنّ۪ى أَذَاهُ فِى عَافِيَةٍ وَلَوْ شَاءَ حَبَسَهُ

(Elhamdulillâhillezî ehrece ‘annî ezâhu fî ‘âfiyetin velev şâe hebesehû)

“Afiyet vererek benden ezayı gideren Allah’a hamdolsun. Dileseydi bunu hapsedip tutardı” derdi. (Taberî, Câmi‘u’l-beyân, XV, 27)

Burada İsrâiloğulları’nın Hz. Nûh’un yanında bulunan ve tufan felâketinden kurtarılmış mü’minlerle irtibatlandırılması, ayrıca Nûh (a.s.)’ın şükredici bir kul olarak zikredilmesi, İsrâiloğullarına bir hatırlatma, bir ikaz içindir. Bu şekilde onlara, herhangi bir felakete maruz kalmamak için şükredici olmaları, imanlarında sebat etmeleri, Allah’ın indirdiği kitaba sımsıkı sarılmaları tavsiye edilmektedir. Ancak onların bu ilâhî ikaz ve hatırlatmalara pek de aldıırş etmedikleri görülür:

İsrâ Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

İsrâ Suresi 3. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...