İsra Suresinin 107. Ayeti Ne Anlatıyor?

İsra suresinin 107. ayetinde ne anlatılmak isteniyor? İslam’ın fıtrat dini olduğunu bildiren âyet; İsra suresinin 107. ayetinin Arapçası, meali ve tefsirini yazımızda okuyabilirsiniz...

İsra suresinin 107. ayetinde şöyle buyrulur:

İsra Suresi 107. Ayet Arapça:

قُلْ اٰمِنُوا بِه۪ٓ اَوْ لَا تُؤْمِنُواۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ مِنْ قَبْلِه۪ٓ اِذَا يُتْلٰى عَلَيْهِمْ يَخِرُّونَ لِلْاَذْقَانِ سُجَّدًاۙ

İsra Suresi 107. Ayet Meali:

De ki: “Siz ona inanın veya inanmayın, şu bir gerçektir ki, bundan önce kendilerine ilim verilen kimselere (Hakk’ın kelâmı) okununca derhal yüzüstü secdeye kapanırlar.” (İsrâ, 17/107)

FITRAT DİNİ İSLAM

Bilgi:

Yüce Allah, insanı dünya ve ahiret mutluluğuna ulaştıracak yolu göstermek üzere birçok peygamber göndermiştir. Peygamberlerin görevi insanlara Allah’ın buyruklarını tebliğ etmektir. Ne var ki insanların bir kısmı Yüce Allah’ın gönderdiği bu esaslara inanmaktan bazen bilgisizliklerinden bazen de inatlarından kaçınmışlardır. Buna mukabil akıl, bilgi, irfan ve tefekkür sahibi kimseler bu daveti duyduklarında onun ilahî bir çağrı olduğunu anlamış ve iman etmişlerdir. Bu ayet, secde ayetlerindendir.

Mesaj:

  1. Herkesin inanç özgürlüğü vardır. Müminlerin görevi İslam dinini münasip bir dil ve uygun bir metotla bütün insanlara iletmektir.
  2. İslam dini fıtrata uygundur. İnsan inat etmedikçe her fıtrat onu kabul etmeye hazırdır.

Kelime Dağarcığı:

Âminû: İman edin!

Kaynak: Diyanet, Kur'an-ı Kerim'den Serlevha Ayetler

TEFSİR

İsra Suresi 107. Ayet Tefsiri:

  1. De ki: “Kur’an’a ister inanın, ister inanmayın.” Daha önce kendilerine ilim verilmiş olan öyleleri var ki, onlara Kur’an okunduğu zaman derhal yüzüstü secdeye kapanırlar.
  2. Ve şöyle derler: “Rabbimiz, şüphesiz sen her türlü noksanlıktan pak ve yücesin. Eğer Rabbimiz bir şey va‘detmişse, o mutlaka gerçekleşir.”
  3. Yine ağlayarak yüzüstü secdeye kapanırlar; kendilerine ne zaman Kur’an okunsa, bu onların Allah’a olan saygılarını artırır.

Burada Kur’ân-ı Kerîm’e nasıl bir imanla inanılması, onun nasıl bir kalbî hissiyat içinde tilâvet edilmesi, ne keyfiyette bir huşû ve ihtirâm duyguları içinde dinlenilmesi hususunda mü’min olan, önceden vahiy ve din hakkında malumatları bulunan Arap veya Ehl-i kitap âlimlerinden bir misâl verilmektedir. Bunlar Kur’an’a olan imanları, ilâhî kelâm karşısındaki saygı ve haşyetleri sebebiyle kendilerine Kur’an okunduğu zaman derhal yüzüstü secdelere kapanıyorlardı. Allah’ı tenzih ediyor, O’nu tesbih ediyor, va‘dettiği her şeyin gerçek olduğunu ikrar ediyor ve bunların haber verildiği şekilde mutlaka gerçekleşeceğine yakînen inanıyorlardı. Tekrar çeneleri üzerine secdeye kapanıyor, ağlıyor, ağlıyor, Kur’an’ı dinlemeye devam ettikçe huşû ve haşyetleri daha da artıyordu. Şu beyit âdetâ onların kulluktaki bu aşk ve vecd hallerini terennüm eder:

“Âşık olan şem’den görmek gerektir yanmağı,

Yüreği yanar, yaşı akar ve lî efğânı yok.” (Civânî)

“Allah ve Rasûlü’ne âşık olan kişi, aşk ateşiyle yanmanın ne olduğunu mumdan görmesi gerektir. Zira mumum yüreği yanar, yaşları akar, fakat o hiç feryâd ü figânda bulunmaz.”

Hz. Mevlânâ ne güzel söyler:

“Allah bize yardım etmek dilerse, gönlümüze yalvarma, ağlayıp inleme isteği verir. Allah aşkıyla ağlayan göz, ne mutlu gözdür. Allah aşkı ile tutuşup yanan gönül ne mübârek bir gönüldür. Her ağlamanın sonu, gülmektir. Bu sebepledir ki her hadisenin sonunu gören kişi mutlu ve kutlu bir kuldur. Nerede akarsu varsa, orada yeşillik vardır. Nerede gözyaşı dökülürse, oraya rahmet gelir, merhamet olur. Bostan dolabı gibi inleyerek gözlerinden yaşlar saç da, can bağında yeşillikler bitsin. Gözyaşı istiyorsan, gözü yaşlı olanlara acı. Acınmak, merhamete kavuşmak arzu ediyorsan, zayıflara, zavallılara merhamet et.” (Mevlânâ, Mesnevî, 817-822. beyitler)

İşte gerçek mü’min Kur’an karşısında bu iman ve teslimiyet, bu huşû ve haşyet, bu aşk ve muhabbet içinde olmalıdır. Rabbimiz bizden ilâhî kelâmına böyle kulak ve gönül veren samimi, ihlaslı ve dürüst bir kul olmamızı istemektedir.

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri, kuranvemeali.com

İslam ve İhsan

İNANMAK İHTİYAÇ MIDIR?

İnanmak İhtiyaç mıdır?

ALLAH’A İNANMAK BİZE NE KAZANDIRIR?

Allah’a İnanmak Bize Ne Kazandırır?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.