İsra ve Miraç Mucizesi Nedir?
İsra ve Miraç mucizesi nedir? İsra ve Miraç olayı ne zaman, nerede ve nasıl gerçekleşmiştir?
Hicretten bir buçuk sene evvel ve Receb ayının 27. gecesinde İsrâ hâdisesiyle Mekke’deki Mescid-i Harâm’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’ya götürülen Peygamber Efendimiz’e, buradan semâvâta urûc etme, yâni Miraç şerefi bahşolundu. Gerçekten, Mescid-i Aksâ’ya varan Hz. Peygamber buradan Cebrâîl’in (a.s.) rehberliğinde “Sidretü’l-Müntehâ”ya kadar çıktı.
Müslim’den rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte şöyle buyrulur:
“Resûlullâh’a (Miraç’ta) üç şey verildi: Beş vakit namaz, Bakara Sûresi’nin sonu ve ümmetinden şirke düşmeyenlere büyük günahlarının affedildiği haberi…” (Müslim, Îman, 279)
Âyet-i kerîmede, bu kudsî yolculuk şöyle ifâde edilmektedir:
“Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm’dan, çevresini mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allâh, noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.” (el-İsrâ, 1)
Diğer bir âyet-i kerîme de, bu ilâhî yolculuktaki hikmetli tecellîleri şöyle ifâde etmektedir:
“O dem ki Sidre’yi bir feyiz sarıyor, sardıkça sarıyordu. Peygamberin gözü kaymadı, şaşmadı, sınırı aşmadı da. Vallâhi gördü, hem de Rabbinin âyetlerinden en büyüğünü gördü.” (en-Necm, 16-18)
MİRAÇ MUCİZESİ
Miraç vak’ası, bütün ihtişâmı ile tefekkür edildiğinde açıkça anlaşılır ki, gecenin bir ânında cereyân eden bu ilâhî tecellî, Resûlullâh Efendimiz’in, Hak Teâlâ’nın sonsuz kudretinin azametini müşâhede etmesi için tertip edilmiş bir “Habîb ile Mahbûb” mülâkâtıdır. Bu ilâhî dâvet ve kabûlün derin hikmetleri, müstesnâ incelik ve güzellikleri, aklın hudutları ve beşer mantığının sınırları dâhilinde lâyıkıyla kavranmaktan münezzehtir. Bu cihetle bu muhteşem yolculuğun derûnî hikmetleri, bildirilen mahdud bilgilerin dışında Habîb ile Mahbûb arasında bir sır olarak kalmıştır.
Sidre’yi sarıp kaplayanın, melekler veya Allâh’ın nûru olduğu rivâyetleri de bulunmaktadır.
Âyet-i kerîmedeki bu ifâdeler:
“Hazret-i Peygamber Rabbine o kadar yönelmişti ki gök melekûtunda temâşâ ettiği sayısız güzellikler, onu meşgul etmedi.” şeklinde tefsir edilmektedir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Son Nefes, Erkam Yayınları