İsrail'in Gazze'deki Amacı Ne, Ne Yapmaya Çalışıyor?
İsrail dönüştürdüğü Gazze’deki etnik temizliği nereye kadar sürdürecek? Nihai hedef ne? Bu asimetrik savaşın galibi kim mağlubu kim olacak? Gazze ileri sürüldüğü gibi işgal devletinin Vietnam’ı olacak mı? Savaşın bölge üzerindeki yansımaları ne olacak? Uluslararası sistemde dengeleri değiştirecek bir süreç başlıyor mu? Beytullah Demircioğlu dünya gündemini yorumluyor.
Hamas’ın 7 Ekim’de gerçekleştirdiği “Aksa Tufanı” operasyonu ile başlayan, işgalci İsrail’in verdiği karşılık ile büyüyen dünyanın en asimetrik güç mücadelesi nereye evrilecek? Dört dakikada bir Filistinliyi katleden terör devleti bombalaya bombalaya dümdüz ettiği adeta “çocuk mezarlığına” dönüştürdüğü Gazze’deki etnik temizliği nereye kadar sürdürecek? Nihai hedef ne? Bu asimetrik savaşın galibi kim mağlubu kim olacak? Gazze ileri sürüldüğü gibi işgal devletinin Vietnam’ı olacak mı? Savaşın bölge üzerindeki yansımaları ne olacak? Uluslararası sistemde dengeleri değiştirecek bir süreç başlıyor mu?
SORULAR, SORULAR, SORULAR…
İsrail, suç ortağı Batı dünyasından aldığı sınırsız destek ile Gazze’de gerçekleştirdiği soykırımı pervasızca devam ettiriyor. Hatta Batı’dan gelen kimi itirazlara bile yeri geliyor kafa tutuyor. “Önümüze çıkmayın” diyor. Bir türlü kana doymuyor. Batı dünyasının sınırsız desteğinin yanı sıra İslam ülkelerinin acizliğini hatta kimi Arap ülkelerinin dolaylı desteğini fırsata dönüştürürcesine öldürdükçe öldürüyor. Ne uluslararası hukuk tanıyor ne insan hakları, vahşetinde sınır tanımıyor. Dünyada en kısa sürede en fazla çocuğun öldürüldüğü yerin adı artık Gazze. Rusya-Ukrayna savaşı 21 aydır sürüyor ve bu sürede 560 çocuk öldürüldü. İşgalci İsrail'in ise Gazze'ye yönelik saldırılarının 46. gününde öldürdüğü çocuk sayısı 6000’e yaklaşmıştı.
TERÖR DEVLETİ TAM OLARAK NE YAPMAK İSTİYOR?
Bu satırlar terör devleti ile Hamas arasında varılan dört günlük geçici ateşkes anlaşmasının ilk gününde kaleme alındı. Dört günün ardından terör devletinin soykırımına kaldığı yerden devam edeceği yönünde bir beklenti vardı. Zira Gazze özelinde bundan sonraki stratejik hedefi Gazze’yi yaşanmaz bir bölgeye dönüştürmek. Yapabildiği ölçüde Filistin’i Filistinlilerden tamamen arındırma planını sürdürecek. Bunu ya öldürerek ya da tehcir ederek yapacak. Bu noktada terör devletinin siyasileri nükleer bomba kullanabileceklerini söyleyecek kadar fütursuzlar. Saklamıyorlar, açık açık ifade ediyorlar. Gazze'de yaşayan 2,3 milyon Filistinlinin Mısır'a sürülmesi ya da bölgenin kontrolünün Filistin dışı aktörlere bırakılması konusunda Sisi yönetimini ikna süreçleri devam ediyor. Mesele Gazze ile de sınırlı değil. Sırada Batı Şeria var, Lübnan var, Suriye var, artık zayıf nokta olarak nereyi görüyorlarsa oraya odaklanacaklar.
GAZZE’NİN İŞGALİ VE BEN GURİON KANAL PROJESİ
Terör devletinin, bölgedeki işgalini mümkün olduğu ölçüde arz-ı mevut sınırlarına kadar genişletme arzusunda olduğu bir sır değil. Bu noktada onları motive eden kimi uyduruk kutsal argümanların yanı sıra işgalin jeopolitik ve ekonomik başka önemli nedenleri de bulunuyor. Enerji kaynakları ve lojistik güzergahının güven altına alınması işgalci gücün gerekçeleri arasında sayılıyor. 7 Ekim tarihi ile başlayan yeni süreç 1960’lardan beri gündemde olan ve Mısır’ın Süveyş Kanalı'na alternatif olarak planlanan Ben Gurion Kanal Projesi için de iyi bir fırsat olarak görülüyor işgal yönetimi tarafından.
“Ben Gurion Kanal Projesi” Akabe Körfezi ile Gazze kıyılarını, yani Kızıldeniz ile Akdeniz’i birbirine bağlamayı öngören bir proje. Bu projenin gerçekleşmesi halinde dünya ticareti açısından hayati öneme sahip ve Mısır’a yılda 10 milyar dolar kazandıran Süveyş kanalına önemli bir darbe vurulmuş olacak. Mısır’ın elinden bu önemli koz alınırken işgal devleti küresel ticaret ve enerjide kritik bir noktayı kontrol etme fırsatını yakalamış olacak. Proje, terör devleti açısından askerî, ekonomik, enerji ve stratejik hesapları kadar arz-ı mevut idealleri için de büyük önem taşıyor.
ÖLDÜREREK BİTİRECEKLERİNİ SANDILAR
7 Ekim öncesi Gazze’den bahsedilirken “dünyanın en büyük açık hava hapishanesi” ya da işgal devletinden söz ederken “apartahid rejimi” gibi tanımlamalar son derece dar bir çevrenin literatüründe yer alan kavramlardı. Zira antisemit suçlamalarına muhatap olmaktan çekinilirdi. 7 Ekim sonrası işgalci yapının gerçek yüzünün çok net bir biçimde görülmesinden sonra ise artık dünya kamuoyunun çok önemli bir kısmı Gazze’yi betimlerken “Dünyanın en büyük mezarlığı” gibi daha da vahim ifadeleri kullanmaya başladı. İşgalci İsrail’i ise hak ettiği ölçüde “soykırımcı” “terör devleti” ve “siyonazi” sıfatlarıyla tanımlanıyor.
Avrupa’dan Latin Amerika’ya, Afrika’dan Asya’ya dünya halkları Filistin için ayakta, adeta terör devletine karşı küresel bir intifa halinde. Müslümanı, Hristiyan’ı hatta Siyonist olmayan vicdan sahibi Yahudiler dahi küresel vicdanın sesi olarak Filistin halkı için ayaktalar. Dalgalandırdıkları Filistin bayraklarıyla, direnişin simgesi haline gelen Ebu Ubeyde posterleriyle sokakları, meydanları “Özgür Filistin” diye inletiyorlar. Velhasıl Siyonist yapı Filistinlileri öldürerek bitireceklerini, zafere kavuşacaklarını sandılar ama vicdan sahibi dünya halklarının Filistinli olmasına neden oldular. Hiç arzu etmeseler de unutturmaya çalıştıkları Filistin meselesi konusunda küresel çapta yeniden bir farkındalık oluşturdular.
Nitekim, hem dünya başkentlerinden yansıyan protesto gösterileri hem yapılan anketlerden çıkan sonuçlar Batı’nın Filistin algısında büyük değişim yaşandığı gösteriyor. ABD yönetiminin terör devletine sağladığı sınırsız desteği ve medyasının dezenformasyon dolu yanlı yayınlarına rağmen Reuters ve Ipsos’ın anketlerinde ABD kamuoyunda bile terör devletine desteğin azaldığını gösteriyor. Financial Times’ın anketinde ise Amerikalı gençler arasında Filistinlilere İsrail'e göre daha açık destek olduğu görülüyor. 65 yaşın üzerindeki ABD'lilerde ise İsrail'e yönelik destek Filistin'e desteğin 10 katından daha fazla.
İngiliz gazetesi the Guardian’da "Gazze krizi İsrail'i Batı'ya yaklaştırdı ama dünyanın geri kalanından uzaklaştırdı" başlıklı, Musab Yunus imzalı analizde dünyada İsrail'in uyguladığı soykırıma karşı Filistin'e yönelik büyük bir destek olduğunun altını çiziliyor.
“İSRAİL NE YAPARSA YAPSIN SAVAŞI FİLİSTİN KAZANDI”
İşgal devleti soykırım gerçekleştirdiği Gazze’yi ağır bombardıman ile yerle bir etmiş olsa da uluslararası analizlerde savaşın galibinin Hamas ve Filistinliler olacağı yönündeki değerlendirmeler dikkat çekiyor. Mesela Amerikan dergisi Newsweek, İsrail'in Amerika ile iş birliğiyle geliştirdiği devasa askeri kapasitesine, teknolojik yeteneklerine rağmen Hamas’ın Aksa Tufanı ve sonrasında sergilediği başarısının nedenlerini incelediği analizde teknolojik üstünlüğün, devasa ordulara sahip olmanın zaferin kesinliği anlamına gelmediğini, savaşlarda ana unsurun insan olduğu gerçeğinin altını çiziyor.
- Velhasıl Gazze Allah’ın izniyle düşmeyecek. Düşse bile yeniden ayağa kalkacak. Gazzeliler sahip oldukları toprakları terk etmeyecekler. Terk ettikleri takdirde bir daha geri dönemeyecekleri biliyorlar zira. Evet kelimelerle ifade edilmeyecek ölçüde çok büyük acılar, dramlar yaşadılar, yaşıyorlar. Ama bakın Gazzeliler ne diyor; “Siyonistler Nekbe sırasında halkımıza bugün yaptığından daha fazlasını yaptı, ama biz Nekbe'nin rahminden daha güçlü bir şekilde çıktık. Bir nesil ölürse, kana bulanmış toprağımızdan bir başka nesil yetişip özgürlük mücadelemize devam edecektir. Özgürlüğün bir bedeli var, Mescid-i Aksa'nın özgürleştirilmesi için biz bu bedeli ödemeye razıyız.”
“MUHAREBEYİ KAZANMAK, SAVAŞI KAZANMAK DEĞİLDİR”
İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği soykırımının ortaklarından ABD’nin Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Rusya’nın, Ukrayna’nın başkenti Kiev’e yönelik yıkıcı saldırılarını değerlendirirken “Bir muharebeyi kazanmak, savaşı kazanmak değildir.” ifadelerini kullanmıştı. Ukrayna-Rusya savaşı ile işgal devletinin Gazze’de estirdiği devlet terörünü mukayese etmek elbette hiç mümkün değil. Evet, terör devleti bu asimetrik savaşta Gazze’de taş üstüne taş bırakmadı ama yine de kendi adına bir zafer hikayesi yazamadı. Uluslararası analizlere yansıdığı gibi bu asimetrik savaşın siyasi anlamda galibi Filistin olmuştur. Askeri anlamda da yakın vadede olmasa da galibi yine Filistin olacaktır Allah’ın izniyle. Bakın bir başka ABD’li Yahudi Uluslararası İlişkiler Profesörü Henry Barkey bu konuda ne diyor:
“Bu savaş İsrail için 1973 savaşından daha tehlikelidir. 1973'teki savaş yalnızca askeri idi. İsraillilerin çok ağır kayıplara rağmen geri dönmeyi başardılar. O dönemde kimse İsrail’in varlığının tehlikede olduğuna inanmıyordu ama bu sefer durum farklı, bu siyasi bir savaş ve ilk belirtiler İsrail'in savaşı kaybettiğini gösteriyor.”
İşgal devletinin katliamlarında bu denli ileri gitmesinin ardındaki en önemli nedenlerdin biri varoluşsal bir kaygı içerisinde olmaları gösteriliyor. Aksa Tufanı ile kaybettikleri o caydırıcılığı soykırım ve etnik temizlik ile geri kazanmaya çalışıyor. Ama nafile testi kırıldı bir kere…
GAZZE SALDIRISI VE ORTADOĞU JEOPOLİTİĞİ
Gazze’de yaşananların bölgenin jeopolitiği üzerindeki etkisi ne olacak? Gazze’yi yakan ateşin bölgeye yayılma ihtimali hâlâ göz ardı edilmiyor. İşgal devletinin Gazze’nin geleceğine ilişkin atacağı adımlar bunda önemli oranda belirleyici olacak kuşkusuz.
Hamas’ı bitirme konusunda kararlılığını belirten Netenyahu hükümetinin bunu başarmasının hiç de kolay olmayacağı, aksine Gazze’nin işgal devleti açısından içinden çıkamayacağı bir sorun haline geleceğini beklentisini dillendiriyor askeri uzmanlar. Hamas’ın sözcüsü Ebu Ubeyde’ye göre ise “Gazze, siyonistler için mezar, tankları için çöplük ve komutanları için bataklık olacak.”
İsrail'in çamura saplanmaya mahkûm politik ve askeri yaklaşımı gibi işgal devletinin suç ortağı ABD'nin zaten çamura saplanmış Ortadoğu politikasını bundan sonra nasıl şekillendireceği, bu noktada atacağı adımlar merak konusu.
ABD’nin bölgeye yığdığı askeri yığınağın sadece İsrail’in güvenliği ile sınırlı olmadığı birden fazla amaca matuf olduğu biliniyor. İşgal devletinin Gazze’ye yönelik saldırılarıyla birlikte Kıbrıs adası ekseninde gündeme gelmeye başlayan Rum Kesimi’nin Gazze için insani koridor açma isteği gibi haberler kuşkuyla karşılanıyor. Neden insani yardım koridoru Rum tarafına açılmak isteniyor? Rumların işin içine sokulmasındaki amaç nedir? Gazze kıyılarında liman olmadığına göre asıl plan ne? İnsani yardım görüntüsü altında, üçüncü ülkelerden getirilen Yahudiler Gazze’ye mi taşınacak? Hedef Kıbrıs demografisi mi? Yahudiler Kıbrıs’a yerleştirilip nüfus artışı mı sağlanacak? gibi soruların gündeme gelmesine neden oldu. Doğu Akdeniz kadar Yemen’de Husilerin İsrail gemilerine yönelik saldırılar Kızıldeniz’nin karışacağı izlenimi veriyor.
BİR SİYONİST SUBAYIN AKSA TUFANINDAN ÇIKARDIĞI DERSLER
Hamas’ın 7 Ekim’de gerçekleştirdiği Aksa Tufanı operasyonunun İsrail toplumuna hâkim olan temel birtakım yargıların nasıl çöktüğünü terör devletinin askerlerinden Nir Avishai Cohen isimli yedek subay şöyle anlatıyor.
-İsrail’i korumak için barışa gerek olmadığına inandık.
Ne yazık ki 7 Ekim'de IDF, İsrail vatandaşlarını koruma ana misyonunda başarısız oldu. Barışın tanktan savaş uçaklarından çok daha güçlü olduğunu göremedik. Yanılmışız.
- “Güçlü bir ordu ve yüksek teknolojik askeri kapasitemiz ile Filistin halkını sonsuza kadar kontrol edebileceğimize inandık. Ancak, “güçlü ordumuz, küçük bir örgüt önünde diz çöktü. Gazze'deki Filistinlilerin günde 4 saat elektrik, %50'den fazla işsizlik oranı ve aşırı yoksulluk içinde dünyanın en büyük hapishanesinde sonsuza kadar huzur içinde yaşayacaklarını düşündük! Yanılmışız.
- Barışı tercih etmek bizi yeni bir yola götürecektir. Yerleşimlerin boşaltılması, Filistinliler üzerindeki askeri kontrolün sona erdirilmesi ve İsrail yanında bir Filistin devleti kurulması Ortadoğu'da yeni bir döneme işaret edecektir.
İsrailli subayın itirafları Aksa Tufanı’nın Yahudi toplumunda neden olduğu travmanın boyutlarını ve bazı gerçeklerin onlar tarafından da görülmesine neden olduğunu gösteriyor.
GAZZE HALKININ ŞAŞIRTAN SEBATI
Gazze halkının yaşadığı acıyı kelimelerle anlatmak imkânsız. Gazzeliler yüzyılın en büyük katliamında kundaktaki bebelere varıncaya kadar yavrularını, eşlerini, annelerini, babalarını ve sahip oldukları ne varsa kaybettiler. Yaşadıkları vahşetin korkunçluğuna rağmen ekranlara yansıyan sabırları, imanları, sebatları ve metanetleriyle dünyayı şok ettiler denebilir. Bu sabır, sebat ve metanetin ardındaki hikmeti sorgulayan yüzlerce kişinin İslam’la tanışmasına hatta hidayetine sebep oldular.
Kaynak: Beytullah Demircioğlu, Altınoluk Dergisi, Sayı: 454