İsrail’in Lübnan’a Saldırısının Gerçek Hedefi Gazze mi?

Bir yılı geride bırakan Gazze’deki soykırım savaşı bölgeselleşiyor mu? Siyonistler neden durmuyor, tam olarak ne yapmak istiyor? Irak’ta, Suriye’de Lübnan’da Siyonistlerden ağır darbeler yiyen, küçük düşürülen İran ve onun direniş ekseni neden sadece yüksek perdeden tehditler savurmakla yetiniyor? Neden ileri sürdüğü tehditleri bir türlü pratiğe dökemiyor? Yoksa İran direniş eksenini yüz üstü bırakmaya mı hazırlanıyor? Siyonistlerin “savaşta yeni aşamaya geçtik” dedikleri o yeni aşama bölge için ne vaat ediyor? Lübnan'a yönelik saldırının gerçek hedefi Gazze mi?

Uluslararası düzendeki çarpıklık, hukuksuzluk, küresel adaletsizlik, bugünlerde olduğu gibi hiç bu denli net ortaya çıkmamıştır herhalde. Hak, hukukun ortadan kalktığı, insan haklarının fütursuzca çiğnendiği, zalimlerin, işgalcilerin soykırımcıların, terör devletlerinin güçlü oldukları için haklı, mazlumların zayıf oldukları için haksız ve terörist görüldüğü utanılası günlerden geçiyor dünya.

Gazze’de 7 Ekim Aksa Tufanı’nın ardından başlayan soykırım savaşında bir yıl geride kaldı. Belki çok daha fazla ama resmi rakamlara göre bir yılda 41 bini aşkın Filistinli Siyonistlerce şehit edildi. Şehitlerin %60’ı kadın ve çocuklardan oluşuyor. Bine yakını daha gözlerini hayata yeni açmış ya da daha bir yaşını doldurmamış bebekler. 100 binin üzerinde yaralı insan inanılmaz zorluklar içinde hayata tutunmaya çalışıyor.  11 binin üzerinde Filistinlinin akıbeti ise meçhul.

Yürek burkan, inanılmaz derecede vahşet dolu bir tablo. İçimizi karartan, vicdanları yaralayan tüm bu karamsar tabloya rağmen Siyonistler Gazze’de hedeflerine ulaşabilmiş değil. Bu gerçeği hem kendi hem de uluslararası askeri uzmanlar vurguluyor.

Asimetrik güç dengesine rağmen askeri anlamda önemli kayıplar veren terör devleti içeride zor günler geçiriyor. Hamas’ın elindeki esirlerin aileleri bir taraftan, katiller ordusundaki açığı kapatmak için silah altına alınmak istenen ama buna direnen Ortodoks Yahudiler diğer taraftan faşist Netanyahu yönetimine baskı uyguluyor.

Batı dünyası Siyonistlerin neden olduğu küresel çaptaki siyasi, ekonomik ve toplumsal maliyeti karşılamada zorlanıyor. İçerideki ve dışarıdaki baskıya karşın Netanyahu siyasi geleceği için soykırım savaşını uzatmaktan başka bir çare bulabilmiş değil.

Kabinesindeki faşist ortaklarıyla Gazze’deki soykırım savaşını bölgeye yaymak için yoğun bir çaba içerisinde. Netanyahu’nun savaş kabinesinin Gazze’nin ardından Lübnan’ı yeni “odak noktası” ilan etmesinin hemen akabinde Hizbullah’ın binlerce saha elemanlarıyla birlikte sivilleri de hedef alan siber terör saldırısı sonrası yükselen tansiyon Gazze’deki soykırım savaşının bölgeselleşme riskini çok daha artırdı.

Terör Devletinin Sofistike Terör Saldırısı

-Lübnan’ın Siyonistlerin yeni odağı haline gelmesinin nedenlerine değinmek istiyoruz. Bu noktada birden fazla sebep saymak mümkün. Ancak sebeplere geçmeden önce Siyonistlerin siber saldırısına ilişkin bir iki tespitte bulunalım.

-Her ne kadar Siyonistlerce üstlenilmese de saldırı İsrail adına bir başarı hikâyesi olarak pazarlanıyor siyonist medya tarafından. 37 kişinin ölümüne 3000 binin üzerinde kişinin yaralanmasına neden olan bir terör eylemini başarı hikâyesi olarak sunmak terör devleti tıynetine yakışan bir durum. Çok görmemek gerek. İran ve direniş ekseninin en önemli aktörü Hizbullah açısından ise zafiyetler ve küçük düşürülme serisinin son halkası denebilir.

-İsrail saldırısının ardındaki saiklere bakıldığında, sivillere yönelik vereceği zarar göz ardı edilerek Hizbullah'ın askeri yeteneklerini mümkün olduğunca yok etmenin hedeflendiğinin altı çiziliyor. Hizbullah’ın cihazlardan şüphelenmesi üzerinde saldırının öne çekildiği belirtiliyor.

-Siyonistlerin siber saldırısı taktiksel anlamda evet bir zafer olarak kabul edilmekle birlikte bunun İsrail’in Gazze ve bölgedeki stratejik hedeflerine ulaşma noktasında bir sonuç doğurmayacağını bizzat İsrail medyası yazıyor. Bu taktiksel başarının Hizbullah’ı köşesine çekmeye razı edip etmeyeceği sorgulanıyor.

- Siyonistlerin Haaretz gazetesinden yazar Amos Harel Lübnan’da çağrı cihazlarının patladığı günün ertesinde; “İsrail ve dünya medyası Lübnan’da yaşananlardan dolayı James Bond hikayelerine kafayı takmışken, İsrail ordusu Gazze Şeridi'nde savaşmaya ve İsrail askerleri ölmeye devam ediyordu” sözleriyle taktiksel zaferin İsrail’i kandırmaması gerektiği uyarısında bulundu.

Lübnan Siyonistlerin Yeni Odağı haline Neden Geldi?

-Lübnan’ın Siyonistlerin yeni odağı haline gelmesinin nedenlerine dönecek olursak. Kuzey’de, Hizbullah ile yaşanan düşük yoğunluk savaş nedeniyle Filistinlilerden çaldıkları yerlerden olan, adlarına “yerleşimci” denen 60 bin Siyonist hırsızın, kaçmak zorunda kaldıkları yerlere tekrardan döndürmelerini sağlamak, Netenyahu’nun onlara verdiği taahhütlerden biriydi. Netenyahu kabinesi bu taahhüdünü yerine getirmek istiyor. Hasan Nasrallah ise buna müsaade etmeyeceklerini söylüyor. 

-Uluslararası tepkilerin önüne geçmek için dikkatleri Gazze’den Lübnan’a çekme arayışını Siyonistlerin Lübnan’ı odak haline getirmelerinin bir başka nedeni olarak saymak mümkün. Gazze’deki soykırım savaşını, “İsrail-Filistin savaşı” denkleminden, “İsrail-Hizbullah/İran savaşı” denklemine taşınması hem uluslararası düzlemde hem de İran’dan müşteki bölge ülkeleri nezdinde ellerini rahatlatacak bir hamle olarak görüldü Siyonistlerce.

-Netanyahu’nun kabinesinde yer alan faşist partilerin 7 Ekim ile birlikte ortaya çıkan konjonktürü fırsata dönüştürme arzusu bir başka neden olarak sayılabilir. Gazze ve Batı Şeria ile birlikte ilhak edilmesi gereken yerlere Lübnan sınırındaki bölgeleri de dâhil etmek istiyor bu faşist kabine. Hırsız “yerleşimcilere” yönelik Hizbullah tehdidini ortadan kaldırmak adına.

- Siyonistler beka sorunu olarak gördüğü riskleri elimine etmek için bölgenin geçtiği jeopolitik konjonktürü de bir fırsat olarak görüyor. Hangi adımı atarsa atsın, hangi cürmü işlerse işlesin başta ABD olmak üzere Batı’nın onun yanında hizalanacağını çok iyi biliyorlar. Demokratların başkan adayı Kamala ile Cumhuriyetçilerin adayı Trump arasında "İsrail'i kim daha çok seviyor?" yarışına dönenen ABD’deki seçim sürecine etki eden Yahudi lobisi dengesini tepe tepe kullanıyor.

İsrail'in En Büyük Kazancı İslam Dünyasının Hali

-Bölgenin geçtiği jeopolitik konjonktürün Siyonistlere sağladığı bir diğer önemli fırsat İslam dünyasının hali pür melali. Siyonistler, bölge ülkelerinin mezhebi, ideolojik ve etnik anlamda bölünmüşlüğünün, acizliğinin, Batı’ya özellikle de ABD’ye olan mahkûmiyetlerinin farkında olarak Gazze’de dilediği gibi hareket etti, ediyor. Dikkatleri Lübnan’a çekerek, Gazze’deki katliamlara sessiz kalmaları nedeniyle hem içeride hem tüm İslam dünyasında eleştirilerin odağındaki Körfez’deki kimi müttefiklerinin elini rahatlatmış olacağını düşünüyor Siyonistler. 

Özellikle Suriye’de gerçekleşen mezhebi etnik temizlik ve soykırımdaki rolleri nedeniyle Sünni dünyada İran’a ve Hizbullah’a yönelik ciddi bir öfke var. Siyonistler o öfkeyi de bir anlamda kendi lehine kullanmak istiyor.

Nitekim Siyonistlerin Hizbullah’a yönelik gerçekleştirdiği siber saldırı sonrası Arap medyasında Siyonistlere “eline sağlık” denmediği kalmıştı, o da denildi. Suriyeli gazeteci Faysal Kasım İslam dünyasının içinde bulunduğu bu durumu şu çarpıcı sözleriyle ortaya koyuyor, 6 milyon kişi tarafından takip edilen sosyal medya hesabından:

“Belki de bugün İsrail'in en büyük kazancı, sözde düşmanları arasında yayılan nefretin, düşmanlığın, rekabetin ve nefretin miktarıdır. Örneğin, Arapların İsrail'e karşı düşmanlıklarında birlik olmaları gerekiyor, ancak Arap sokaklarının büyük bir kısmının Hizbullah'ın başına gelen çağrı cihazı felaketiyle ilgili olarak memnuniyetlerini izhar eden paylaşımlar yaptıklarını gözlemliyoruz. Bunun nedeni elbette Hizbullah ve diğer İranlı milislerin Suriyelilere, Lübnanlılara, Iraklılara ve Yemenlilere karşı yapıp ettikleridir. Bu nedenle Hizbullah’ın yaptıklarından zarar gören milyonlar bugün şöyle diyor: Yaşasın, binlerce Hizbullah üyesini, şeytanın elinden de olsa sakat bırakanların elleri.

Gerek Arap ana akım medyasında gerekse sosyal medya mecralarında bugün Hizbullah’ın başına gelen siber saldırı konusu işlenirken geçmişte Hizbullah’ın Suriye’de gerçekleştirdiği katliamlarla birlikte mütalaa ediliyor. İran’ın milislerinin işlediği cürümler hatırlatılıyor. Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın “Kudüs’ün işgal altından kurtulmasının yolu Suriye’den geçiyor, Rafizi deyin, terörist deyin bize ne derseniz deyin, umurumuzda değil gerekiyorsa ben de Suriye’de savaşacağım” gibi sözleri hatırlatılıyor. Suriye’de sünni kıyımı yaparken kahramanlaşan İran ve onun “Direniş Ekseni”nin söz konusu Siyonistler olunca tehditlerini eyleme dönüştürmediği eleştirileri yapılıyor.

“Direniş Ekseni” Küçük Düşürülmeye Daha Ne Kadar Sabredecek?

Siyonistlerin savunma bakanının “Savaşta kararlılık, cesaret ve azim gerektiren yeni bir aşamanın başlangıcındayız.” diyerek ilan ettiği o yeni aşama bölge için ne vaat ediyor peki? Irak’ta, Suriye’de Lübnan’da Siyonistlerden ağır darbeler yiyen, küçük düşürülen İran ve Direniş Ekseni ne yapacak? Şimdiye kadar kırmızı çizgilerinin pembeleşmesine hatta tamamen ortadan kalkmasına seyirci kalmaya, Siyonistlerce aşağılanmaya, stratejik sabır deyip sabretmeye devam edecekler mi?

Lübnan’da gerçekleşen siber saldırı öncesi Hizbullah’ın önde gelen isimleri topyekûn bir savaş istemediklerini birçok vesile ile açıklamışlardı. Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın siber saldırısı sonrası yaptığı açıklamalarında da bu tutumlarının değiştiğini gösteren bir açıklamada bulunmadı açıkçası.

Yedioth gazetesinin askeri ve güvenlik analisti Ron Ben-Yishai İsrail’in siber saldırısı sonrası topyekûn bir savaşın başlayıp başlamayacağına ilişkin olarak “bundan sonra topun Hizbullah’ın sahasında” olduğunu yazdı:

"İsrail topyekûn bir savaşa hazır ve artık top Hizbullah'ın sahasında. İsrail, Nasrallah'a Amerika'nın sükûnet teklifine olumlu cevap verme şansı vermeye devam ediyor, bu da kuzey sakinlerinin geri dönüşünün önünü açacak (tabii ki Gazze savaşının sona ermesini istemi gibi bir şart ileri sürmeden ve aynı zamanda 11 aydır yaptığı gibi sınıra yönelik saldırılarını sürdürme şartıyla."

İran ve Hizbullah’ın İsrail’in tahrikleri sonrası geri adım attıkça Siyonistlerin çok daha ileri gittiğini söylüyor bölge uzmanlarından Ürdünlü gazeteci Yasir Zaatir: “Tahran’daki karar vericiler Siyonistlere karşı stratejik sabır siyasetini sürdürdükçe tüm dünyada alay konusu olan durumları çok daha kötüleşecek ve hiçbir şey elde etmeden Siyonistlere zafer şansı verecek. Bu durum İran’ın nükleer faaliyetlerine zarar veren bir aşağılanmaya kadar devam edebilir.”

Yasir Zaatir Hizbullah ve hamisi İran’ın bölgede yitirdikleri prestijlerini yeniden kurtarmak istiyorlarsa topyekûn savaş korkusunu yenmesi gerektiğini söylüyor.

Benzer uyarıları Siyonistlerle ilişkilerini normalleştirme kuyruğundaki kimi Arap rejimleri için yapan Yasir Zaatir “siyonistlerin emellerinin sadece Filistin ile sınır kalacağını düşünenler tüm bölgeye hâkim olma hayali kuran Siyonistlerin yakıcı ateşinden İran'ın küllerine sığınanlara benzeyecek” diyor.

“Hamas'ı Yenemeyenler Hizbullah'ı Yenebilir mi?”

- Gazze Kasabı’nın faşist kabinesi Lübnan'a karşı bir savaşın kaçınılmaz olduğunu ve bu savaşa hazır olduklarını ileri sürse de Siyonistlerin emekli askerleri İsrail’in savaşa hazır olduğu konusunda o kadar da emin değil, hatta oldukça kaygılılar. Siyonist General Isaac Breivik, Haarets’deki analizinde “Hamas'ı yok edemeyen bir ordu Hizbullah'ı nasıl yenebilir?” sorusunu soruyor.

-Siyonistleri destekçisi ve soykırım ortağı ABD de savaşın genişlemesinden endişeli. Washington'un Netanyahu yönetiminin Hizbullah'ın askeri yeteneklerini zayıflatmaya itirazı yok. Ancak Biden yönetimi Netanyahu'nun savaşın kapsamını genişletme ve İran'ı savaşın içine çekme girişimlerinden rahatsız. Demokratlar, çıkacak bir savaş nedeniyle seçimi kaybetmek istemiyor.

Direniş Ekseni İçindeki Derin Çatlaklar

-Arap medyasına yansıtan çarpıcı değerlendirmelerden biri de direniş ekseni içindeki derin çatlaklara yapılan atıflar.

Gazeteci Faysal Kasım diyor ki “Bir gün Hizbullah'ın üst düzey liderlerinden birine, diğerlerinden daha çok kimden korktukları sorulduğunda, kelimenin tam anlamıyla şöyle dedi: "En çok korktuğumuz şey, İran'ın bir noktada bizi satması, bizi terk etmesi ve bizi kolay bir av olarak yalnız bırakmasıdır.

Hizbullah’ın korktuğu o an geldi mi yoksa? İran'ın Hizbullah'ı nasıl yalnız bıraktığına bakın. Hizbullah kan kaybederken, çökerken ve acınası bir topal ördeğe dönüşürken, bugün İran'ın açıklamaları bile çok soğuk ve sıkıcı görünüyor.”

-“İran’ın, Hizbullah ve Hamas'ın bedelini İsraillilerden ve Amerikalılardan toplamak için sezonun hasadını bekliyor” diyor bir Arap sosyal medya paylaşımında, İran’ın yeni cumhurbaşkanı Mesut Pezişkiyan’ın yakın zaman önce “Amerika  halkı ile kardeş olduklarını” açıklaması hatırlatılarak.

- Suriye’nin Lübnan’da olup biten karşısındaki sessizliğinin sebebi hikmeti de sorgulanan bir başka konu. İsrail medyası Suriye rejimini “Direniş Ekseni’nin en zayıf halkası” olarak tanımlıyor Esed rejimini. “Direniş Ekseni kritik sınamalardan geçiyor vesselam. Bunun bölgeye yansımasının ne olacağını bekleyip göreceğiz.

Toparlarsak, Ortadoğu’da bir savaşın önüne geçmenin yolu Gazze’deki soykırım savaşının bir an önce sona ermesinden geçiyor. Ancak Netanyahu’nun faşist kabinesi Gazze’de gerçekleştirdikleri soykırımı sürdürmekte kararlı. Aslında Lübnan'a yönelik saldırının gerçek hedefinin de Gazze olduğunu söylemek mümkün. Uluslararası toplumun dikkatlerini Lübnan’a çekerek Gazze’deki soykırımını sürdürme niyetindeler. Dolayısıyla Gazze’nin gündemden düşürülmesine asla müsaade edilmemesi gerekiyor.

Kaynak: Beytullah Demircioğlu, Altınoluk Dergisi, Sayı: 464

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.