İsrailoğulları Neden Lanetlendi?

Muhterem Osman Nûri Topbaş Hocaefendi’nin, insanlığı kötülük ve şerden uzaklaştırarak güzellik ve hayra dâvet emenin, bir bakıma Hakk’a îmânın mihenk taşı mevkiînde olduğunu ihtâr eden yazısının bir kısmını istifadelerinize sunuyoruz.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, İsrâiloğulları’nın nasıl bozulmaya başladığını da şöyle haber vermiştir:

“İlk zamanlar, kötülük yapan birini görünce: «Bak arkadaş! Allah’tan kork ve bu yaptığından vazgeç! Çünkü bunu yapmak sana helâl değil!» diye uyarırlardı. Ertesi gün o adamı aynı vaziyette gördüklerinde onunla birlikte yiyip içmek ve yanında oturabilmek için bir daha îkaz etmezlerdi. İşte o zaman Allah Teâlâ onların kalplerini birbirine benzetti.”

Peygamber Efendimiz bunları söylerken bir yere yaslanarak konuşuyordu. Birden doğruldu ve sözünü şöyle tamamladı:

“Ya siz de birbirinize iyi şeyleri tavsiye eder, kötülüklerden sakındırır, zâlimin zulmüne mânî olursunuz, yahut da Allah Teâlâ kalplerinizi birbirine benzetir, İsrâiloğulları’na lânet ettiği gibi size de lânet eder.”

TEBLİĞİ İHMAL ETMEK

Gazâlî Hazretleri, gayr-i müslim ve fâsıklarla beraberliğin, başlangıçta zihnî yakınlığa, bu yakınlığın da zaman içinde kalbî beraberliğe dönüşeceğini bildirmiştir. Bu ise insanın adım adım helâke sürüklenmesi demektir. Tebliğ vezîfesinin ihmâli, kişiyi hem bu dünyada hem de ahirette pek çok sıkıntılara dûçâr eder.

Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh- şöyle anlatır:

“(Ashâb-ı kirâm arasında şu hakîkati) duyardık: Kıyâmet gününde bir kişinin yakasına, hiç tanımadığı biri gelip yapışır. Adam şaşırır ve:

«–Benden ne istiyorsun? Ben seni hiç tanımıyorum ki!» der. Yakasına yapışan kişi de:

«–Dünyada iken beni hatâ ve çirkin işler üzerinde görürdün de, îkaz etmez, beni o kötülüklerden alıkoymazdın.» diyerek ondan dâvâcı olur.” (Münzirî, et-Terğîb ve’t-Terhîb, III, 164/3506; Rudânî, Cem’u’l-Fevâid, V, 384)

Tebliğ hizmetinde bulunacak kişinin; ilim, amel-i sâlih ve güzel ahlâk üzere yaşayarak numûne olması zarûrîdir. Zîrâ câhilin tebliğinin, hem üslûp itibârıyla hem de muhtevâ bakımından yanlışlıklardan berî olması düşünülemez. O hâlde, bu yolda ilk olarak, “ilmî ve kalbî sermâye”ye ihtiyaç vardır.

Diğer taraftan, tebliğ vazifesinde bulunacak her mü’minin, önce kendi şahsiyetini olgunlaştırması îcâb eder. Zîrâ insanları hakka ve hayra dâvet için en tesirli irşad vâsıtası; hakkın, hayrın, fazîlet ve doğruluğun canlı ve müşahhas bir timsâli hâline gelmektir. Bu bakımdan her peygamber, evvelâ yaşadığı nezih hayatla kendisinin “emîn ve sâdık” olduğunu insanlara tescil ettirerek çevresinde büyük bir îtimad kazanmıştır. Dolayısıyla kalbi mânevî marazlar ve dikenlerle dolu bir kimsenin tebliğe kalkışması, boşuna bir yorgunluk ve büyük bir hatâdır. Böyleleri, kaş yapayım derken göz çıkarmak misâli, hayra çağırayım derken İslâm’a zarar verir, insanları dînden-îmandan uzaklaştırırlar.

Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-’ın dediği gibi; “Eğrinin gölgesi de eğri olur.” Yâni eğri cetvelden doğru çizgi çıkmaz.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 2, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

YAHUDİLİK VE SİYONİZM TARİHİ

Yahudilik ve Siyonizm Tarihi

YAHUDİLİĞİN KISA TARİHİ

Yahudiliğin Kısa Tarihi

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.