İstikâmet Ehli Bir Mü’minde Olması Gereken Vasıf

İbadet Hayatımız

İstikâmet ehli bir müminde olması gereken vasıflar nelerdir?

Hüdâyî Hazretleri buyurur:

İstikâmet ehli hıfz-ı Hakʼtadır, ermez ziyan;
Anın içün servi incitmez beyim bâd-ı hazan…

Yani, “Emrolunduğu gibi dosdoğru olan istikâmet ehli müʼminler, Cenâb-ı Hakkʼın husûsî muhafazası altında olduklarından, onlara (uhrevî mânâda) hiçbir ziyan erişmez. Tıpkı elif misâli dosdoğru olan servi ağaçlarının, hazan rüzgârlarından herhangi bir zarar-ziyan görmeyişi gibi…”

Kıymetli bir cevher, nasıl ki yere düşmekle değerini yitirmezse, kâmil müʼminler de ne hâlde olurlarsa olsunlar, dâimâ kulluk istikâmetlerini muhafaza ederler. Hayatın med-cezirlerinde yanlış yönlere savrulmazlar.

Ham nefisler ise, -hayırla veya şerle- denendiklerinde, yanlışa meyletmekten kendilerini koruyacak dirâyeti gösteremezler. Dünyevî veya nefsânî menfaatleri ağır bastığında, hak ve hakîkate kolayca sırt dönerler. Bu tutarsızlık ve tâvizkârlık, en çok insanın nîmet ve külfetle imtihan edildiğinde ortaya çıkar. Nitekim âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulmaktadır:

“İnsana nîmet verdiğimiz zaman (Bizʼden) yüz çevirip yan çizer; ona bir de zarar-ziyan dokunacak olsa iyice umutsuzluğa kapılır. De ki: Herkes, kendi mizaç ve meşrebine göre iş yapar. Bu durumda kimin doğru bir yol tuttuğunu Rabbiniz en iyi bilendir.” (el-İsrâ, 83-84)

“İnsan var ya, Rabbi kendisini imtihan edip de ikramda bulunduğunda ve bol nîmet verdiğinde «Rabbim bana ikram etti» der. Onu imtihan edip rızkını daralttığında ise «Rabbim beni önemsemedi (beni aşağıladı)» der.” (el-Fecr, 15-16)

İSTİKAMET EHLİ BİR MÜMİNDE OLMASI GEREK VASIF

Dolayısıyla istikâmet ehli bir mü’min;

Yoklukta bunalmayacak, varlıkta şımarmayacak.

–Hayrın da şerrin de ilâhî imtihanlar olduğunu bilip kulluk edebini ne pahasına olursa olsun muhafaza edecek.

–Esen rüzgâra göre istikâmetini değiştirmeyecek.

–Gönlünde Rabbine karşı hamd, şükür, rızâ ve muhabbet duygularını her dâim sâbit tutacak.

Ârif zâtlardan birine;

“–Sabr-ı cemîl nedir?” diye sormuşlar. O zât da;

“–Zorluklarla imtihan olunurken kalbinin «Elhamdülillâh» demeye devam etmesidir.” karşılığını vermiş.

Râbiatüʼl-Adeviyye Hazretleri’ne de;

“–Allah, kulundan ne zaman râzı olur?” diye sorulmuş. O da şu cevâbı vermiş:

“–Mihnet ve zahmet çekerken, başkasının nîmet içinde olduğu gibi şükrettiğinde…”

Velhâsıl hiçbir dünyevî kazanç veya ziyan, Hak dostu ârif müʼminlerin istikâmetini zedeleyemez, irâdesini eritemez, Cenâb-ı Hakkʼa olan tevekkül ve teslîmiyetini, muhabbet ve rızâ duygusunu sarsamaz. Zira Yahya bin Muaz -rahmetullâhi aleyh-ʼin buyurduğu gibi:

“Gerçek muhabbetin nişânı odur ki iyilikle artmaz, cefâ ile eksilmez!”[1]

Sâmi Efendi Hazretleri de hayatın med-cezirleri karşısında sarsılmayan istikâmet ehli müʼminlerin kalbî kıvâmını, şu teşbihle îzah buyurmuştur:

“İstikâmet sahibi bir müʼmin, dağ gibi müstakîm olmalıdır. Çünkü dağın dört alâmeti vardır:

1) Sıcaktan erimez,

2) Soğuktan donmaz,

3) Rüzgârdan devrilmez,

4) Sel alıp götürmez.”[2]]

Cenâb-ı Hak, sevip râzı olduğu kullarının güzel hâllerinden gönüllerimize hisseler ihsân eylesin. Duygu, düşünce ve davranışlarımızı dâimâ rızâsıyla teʼlif buyursun. Cümlemizi râzı olduğu hâl ve amellere muvaffak kılsın. Âmîn!..

Dipnotlar:

[1] Attar, Tezkiretüʼl-Evliyâ, sf. 126, Erkam Yayınları, İstanbul 1984.

[2] M. Sâmi Efendi, Yûnus ve Hûd Sûreleri Tefsîri, s. 145.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2022 – Ocak, Sayı: 431