İstikrarlı Bir Takvâ Hayatı İçin Ne Yapmalıyız?
Unutmamak gerekir ki müslümanlık, belli zamanlara has bir merâsim değil, ömürlük bir takvâ hayâtıdır.
Ramazân-ı şerîften sonra ibadet hayâtımız hususunda rehâvete kapılmamak, o ayda kazanılan güzel hasletleri ve mânevî hâtıraları unutmamak, hâlisâne niyet ve amelleri terk etmemek ve böylece Ramazan’ın rûhâniyetini muhâfaza ederek bir dahaki Ramazan’a aynı gönül feyziyle ulaşabilmek îcâb eder. Bu şekilde bütün bir ömrü, Ramazan rûhâniyeti içinde geçirmek gerekir.
Nitekim Ramazan bayramı biter bitmez hemen altı günlük Şevvâl oruçlarının müstehab kılınması, bir taraftan vücûdu kademe kademe normal düzenine alıştırmaya vesîle olurken, asıl olarak Ramazan’daki oruç rûhâniyetini nâfilelerle devam ettirmenin bir telkînidir. Durumu müsâit olanlar için Kamerî ayların on üç, on dört ve on beşinci günleri ile haftanın Pazartesi ve Perşembe günleri oruç tutmak da böyledir.
Yine unutmamak gerekir ki ilâhî rahmet, her an tecellî hâlindedir. Mühim olan, o rahmete ulaştıracak vesîlelerin arayışı içinde bulunabilmektir. Bu cümleden olarak, nâfile oruçlara devam etmenin yanı sıra, engin bir infak heyecanıyla fakir-fukarânın gönlünü alarak kalbimizdeki merhamet duygularını canlı tutabilmek; sadaka, zekât ve hayır-hasenatlarla gariplerin, yetimlerin, muhtaçların yanıbaşında olmak, bir hastayı ziyaret edip ıztırâbını hafifletmek, cenâze teşyîine katılmak, ümmetin dertleriyle dertlenip Allah için fedâkârlık ve hizmette bulunmak, hep ilâhî rahmeti tuğyân ettiren müstesnâ güzelliklerdir.
Nitekim Efendimiz (s.a.v) de:
“Ashâbım! Bugün bir yetim başı okşadınız mı? Bir hastayı ziyaret ettiniz mi? Bir cenâze teşyîinde bulundunuz mu?..” diye sık sık sorarlardı.
Bu gibi ictimâî ibadetlerin yanı sıra, devamlı abdestli olup ibadet rûhâniyetini muhâfazaya da gayret etmelidir. Zarûret olmasa bile her namaz vakti abdest tâzelemek “nûr üstüne nûr” olduğundan, Rabbimizin rızâ ve muhabbetine vesîledir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından-2, Erkam Yayınları
YORUMLAR