İstimdâdın İnsan Psikolojisi Ve Tasavvufî Açıdan İzahı
İstimdâdın insan psikolojisi ve tasavvufî açıdan izahı nedir? Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz cevaplıyor...
İnsan, beşer olmanın gereği sığınma duygusuna sâhiptir. İstimdâd sığınma duygusunun bir tezâhürüdür. Çocuk anne-babasına, talebe hocasına, mürîd şeyhine sığınmak ve yakın olmak ister. Nasıl küçük bir çocuk anne-babasının yanında daha güvende olduğunu sanır ve onlardan uzakta iken: “Anne..! Baba..!” diyerek ebeveyninden meded umarsa mürîd de öyledir. O da kendisini mürşid ve mânevî büyüklerin yanında daha bir güvende hisseder. Onlardan uzak olduğu zaman ise annesine seslenen yavru gibi onlara sığınır. Ancak mürîd, sülûkünde ilerleyip fenâ-fillâh’a erdikçe bu sığınmanın doğrudan Allah’a olması gerektiğini; şeyhine yaptığı istimdâdın da aslında Allah’tan onun adına bir meded talebi olduğunu anlayıp Allah’a ilticâ eder.
Tasavvuftaki insân-ı kâmil telâkkîsi, Allah ve Rasûlü (s.a.)’nün ahlâkıyla ahlâklanmış, kemâl sıfatlarıyla muttasıf ve Hakk’ın mazharı demektir. Bu yüzden de rûhânî bir tasarrufa mazhar kabûl edilir. “Mazhar kabûl edilir” diyoruz, çünkü gerçek tasarruf Allah’ındır. Kul veya kişi, bu tasarrufun zarfı, mazharı ve görüntüsüdür.
Vahdet-i vücûd telâkkîsinde bütün fiiller Allah’ındır. Kudret ve kuvvet sâdece O’na âiddir. Meded ve himmet istenen kişinin bizzat kendisinde bir varlık görüp taleb ondan beklenecek olursa, elbette câiz olmaz. Sâhibini şirke düşürür. Ama “yâ Rabbî, benim sana şahsım adına elimi açmaya yüzüm yok, nezdinde sevgili kulun olduğuna hüsn-i zan ettiğim falan kulun hürmetine bana meded eyle!” anlamında bir istimdâd, insanın benlik duygularını siler. Böyle bir himmet ve meded talebinin gıyâbda olması ile huzûrda olmasının bir farkı yoktur.
Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Soruda Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları